Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

31 Temmuz 2009 Cuma

Ablam dublör bir vatandaş olarak neler yapabilir?

Eveeet, geldik eş-dostun faydalarına.

Bir önceki yazımda ablama, tercihan Hollywood'da, araba kazalarında dublörlük gibi yepyeni bir kariyer imkanı yaratmaya çalışan canım yurdum 'manyağı'nı tanıtmıştım. Bu kariyer planını elinin tersiyle iten (!) ablam soluğu karakolda almıştı, ama sonra verememişti ve ciğerleri ve hatta aklı patlatma noktasına gelmişti.

İkinci denemesinde görgü tutanağını almayı başaran ve karakolun aracılığı ile şikayetini savcılığa ileten ablam, mutlu ve gururlu bir şekilde ofisine döner. Dünkü arkadaşları tüm fabrikaya olayı duyurdukları için koşan gelmiştir geçmiş olsuna. Kaldığımız yerden devam...

Bir takım 'derin' arkadaşları plakayı, hatırladığı kadarıyla, sorarlar, aracın eşgalini isterler. Acaba şoförü yan gözle de olsa görebilmiş midir? Hayır, hayır, o panikle ancak direksiyonu toparlamıştır, plakayı bile tam alamamıştır. 'Derin' arkadaşları olayı ucuz atlattığını, verilmiş sadakası olduğunu söyleyerek yanından ayrılırlar. İki saat kadar sonra yine belirirler ablamın yanında. Hafifçe eğilerek kulağına fısıldarlar: 'Ablam, topuklarına mı, dizlerine mi sıktıralım, hangisini istersin, ablam?'

'Benim' ablam hafif mahçup bakar; yüreği elvermez ki sıktırsın iki kurşun. 'Yok çocuklar olur mu öyle şey. Duymamış olayım bak. Bulmanız yeter manyağı. Saolun. Hadi şimdi herkes işinin başına. Fabrikada üretim duracak yoksa.' der. 'Derin' arkadaşları 'emret komutanım' tavırlarıyla çıkarlar odasından. Az sonra tekrar izin isteyip gelirler yanına:

- Ablam, sen ne mukaddes bir varlıksın ki canına kasteden manyağın topuklarına, dizlerine bile kıyamıyorsun. Bize de ders vermiş oldun. Düşündük taşındık, eğer kabul edersen bu geceyi kodeste geçirsin lavuk, aklı başına gelsin. Bi daha yanından geçtiği arabaların üstüne direksiyon kırmamak gerektiğini öğrensin!

- Madem ki ısrar ediyorsunuz, peki, öyle olsun. Attırın kodese!

Ve gözündeki bir damla yaşı onlar gidene kadar zor tutar, gurur duyar bu 'derin' arkadaşlarıyla!

Başta Hollywood deyince, böyle bir şey çıktı işte, idare edin. Orada tutmaz bu senaryo derseniz Yeşilçam, o da olmazsa yerli dizi garanti.

Detaylar hariç, hakikaten de ablamın iş yerindeki arkadaşları 2-3 saat içinde arabayı ve ablamın arabasına çarpan kişiyi bulurlar. Adam Adapazarı'ndadır. Çevresi polisleri de kapsayacak kadar geniş olan arkadaşlarından biri sayesinde adamın ev adresi, telefon numarası bile artık ellerindedir. Ertesi gün, Adapazarı'nda oturan, oradan işe gidip gelen bir başka arkadaşı bunu kendisine görev bilip, adamı evinde ziyaret eder. Adama yaptığı şeyin çok ayıp, çirkin olduğunu, polise ve savcılığa başvurduklarını, işin peşini bırakmayacaklarını söyler. Ertesi gün işe geldiğinde ablama ve diğerlerine tüm bunları anlatır, adam inkar etmiştir, arabası köyde olduğu için böyle bir olay mümkün değilmiş. Bunun üzerine o köyden olan başka birine bunu araştırmasını, soruşturmasını söylüyorlar. En son bu aşamada bıraktım olayı.

Karakol gerekli belgeleri savcılığa gönderecek, ve bu belgeler savcılıkta başka bekleyen binlerce dosya arasında yerini alacak. Nice zaman sonra, mesela çıkmaz ayın çıkmaz Perşembesi ablamın dosyasının sırası gelecek. Tüm bunlar olurken adam arabasını tamir ettirmiş ve hatta satmış olacak! İşte eş-dost faydası...

Geçenlerde bir gün polisin bir tazminat davası için, gazetede devamlı yazıları çıkan, hatta TV programlarına bile katılan A. Dilipak adlı gazeteciyi 10 yıldır 'bulamadığının' haberini okumuştum. O kadar ki mahkemenin sabrı 10 yıldan sonra taşmış, bir sonraki duruşmaya 'bulunamadığı' gerekçesi ile katılmazsa, 'bulamayan' polisler hakkında suç duyurusu yapmaya karar vermiş!

Yine geçenlerde gazetede okumuştum: bir suçluyu, bilmem kaç zamandır 'bulunamayan' adresini, davacı olan vatandaş kendi araştırmış, izini sürmüş, bulmuş, gitmiş devletin savcılığına 'işte bu adam buradadır' diyerek vermiş. Haber gazetede 'Vatandaştan devlete dev hizmet' başlığı ile yer almıştı.

Ablama söyliyeyim de şimdiden devlete dev hizmeti geçen arkadaşlarıyla gurur duysun.

5 yorum:

  1. bu tekmil_i birden 32 ciltlik macera olur.işin yargıya intikal eden kısmı ciddi merak uyandırdı bende.ayrıca şu karakola gidiş aiamasından itibaren düşündüm ve aynı durumda ben ne yapardım dedim.yanıtım moralimi bozdu.o yüzden vatandaşlık haklarımıza ablanız vesilesiyle daha bir ilgi göstereceğim.trafikteki hak ve sorumluluklar öncelikli merakım.kocaman sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Biraz önyargılı olacak ama, konu yargıya intikal ettiği için pişman bile olabilir :)

    Çook yıllar önce, Feza (en eski arkadaşım) ile bir gece bir eğlenceye gitmiştik. Kapıdaki vale servise arabayı ve anahtarları teslim etmiştik. Tam çıktığımızda vale Feza'nın arabasıyla başka bir araca yol vermek üzere manevra yaparken, gözümüzün önünde kaza yaptı: park halindeki başka bir arabaya çarptı. Biz hemen polis çağırdık, tutanak tutuldu ki hasar sigortadan alınsın, şikayetçi de olmuştuk. Sonuçta Feza ehliyetsiz bir kişiye araba kullandırmaktan ceza yedi! Tabi biz şikayetçi olduğumuzda valenin ehliyeti olmadığını bilmiyorduk, nereden bilebilirdik ki?

    Bu olaydan sonra gittiğimiz her yerde ya valeye bırakmadık, ya da önce valeden ehliyetini göstermesini istedik, bin bir küfür işittikten sonra arabayı teslim ettik!

    Diyeceğim o ki, burası Türkiye. Ablam da keşke şikayetçi olmasaydım diyebilir :)

    Çok sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Gelisen olaylar karsisinda bir taraftan cok memnun oldum ama diger taraftan da tam bir ikilem icinde kaldim acikcasi. Bir insan olarak yasayan tüm canlilarin yasama haklarina saygiliyim ama insan bazen öyle bir noktaya geliyorki " ne bir iki tane SIKMAK,o kadar azmi, adimin bas harfini ayagina kursun ile yazin" diyesi geliyor insanin.

    Bazen müsteri ile öyle oluyoruz ki beynimde bir an bu kisiyi elektrikli testere ile santimetre santimetre kesiyorum, o an tabii.

    Ablanizin tüm görüslerine katiliyorum. Söyle veya böyle yinede kanunun cizgisinde kalinmali derim, sonraki pismanliklar üzücü olabilir...
    Mûsade ederseniz size bu konuya benzer bir animi anlatmak isterim. Avukat bir arkadasim mümkünse kendisini Amsterdam havaalanindan almami rica etti. Memnuniyetle alacagimi söyledim, beraberce bir yerde birseyler de yer lâflariz dedim. Gelecegi gün karsiladim beraberce otoyoldan sehire dogru gidiyoruz, bir ara bir TIR kamyonu fena halde yanimizdan gecti nerdeyse carpiyordu. Ben cok sinirlendim, arabanin hizini artirip yanina gelirken, avukat arkadasim, 12 saatlik yolculuktan tursu gibi oldugu halde, bana;
    - Degermi...söyle bana, farzetki durduk tartistik, polis geldi...sonra? Bana baksana sen, o söförün söför mahalline git görecegin sunlar olacaktir, dikiz aynasinin yaninda ciplak bir kadin resmi, bir tanede ön camin hemen üstünde...ayrica cebinde 10-15 euro, agzinda bira kokusu. Bir elinde de sigara. Degermi, bôyle birisi ile mi tartisacaksin. Hadi gaza bas ve solla bu herifi ve kamyonunu.

    Hayatim boyunca bu örnegi unutacagimi hic zannetmiyorum.
    Tekrar ablaniza gecmis olsun.

    YanıtlaSil
  4. Eğer yanlış anlamadıysam, 'ablamın derin arkadaşları' ile ilgili bölümleri, yani plakayı sormalarıyla başlayıp 'attırın kodese' ile biten bölümleri gerçekten olan şeyler gibi anlamışsınız gibi geldi bana, yorumunuzda yazdıklarınızdan.

    O bölümler benim hayal gücümden fırladılar, döküldüler. Yoksa, kanun yolundan sapmak diye bir şey mümkün değil, en azından bizim gibiler için.

    'Detaylar hariç...' diye başlayıp devam eden kısım gerçekten yaşanmış olanlar. Yanlış anlamaya sebep verecek şekilde yazdıysam, çok üzülürüm; daha dikkatli olacağım bundan böyle.

    İyi haftasonları dileklerimle, sevgiler ve selamlar.

    YanıtlaSil
  5. Aynen dediginiz gibi, ben olayi " derin arkadaslar" bölümünü gayet sakin bir sekilde okuyup kabullendim. Bu demek oluyor ki yorgun oldugum zamanlar okudugumu daha dikkatli okumam lazim. Aksi halde yanlis algilayabilirim. Ve gördügünüz gibi, oluyorda.
    Lûtfen, Siz hic bir sey degistirmeyin, yazi stiliniz cok güzel.

    Gûnün tüm yorgunlugu, aksamleyin esim ile beraber yemegi hazirlayip, beraberce yemek yememiz daha sonra yine beraberce masayi kaldirip " kim ilk önce bilgisayari kapacak" hazirligi basliyor. Tabii genelde hep ben kaybediyorum... Cünkü esimi cok seviyorum, bilerek kaybediyorum ;-))

    Iyi hafta sonlari size ve esinize ve daha saglikli günlere...

    YanıtlaSil