Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

30 Nisan 2010 Cuma

Ben de yapmak istiyorum, ama yerim diye korkuyorum :))


Çek Cumhuriyeti'nde yapılan bir festivalden görüntüler. E-postama yeni düştü, anneciğim çok teşekkürler canım :) En beğendiklerimin arasında bunlar var. Daha fazlası için: http://melounovyfestival.cz/index.php?option=com_frontpage&Itemid=1

Bizim bebelerin hem bedenleri, hem zihinleri tecavüze uğrarken, ekmek parası için sigara, puro imal ederken, Çek bebeler karpuza motif işliyor... Diyeceksiniz ki, beterin beteri var, Afrikalı bebeler de açlıktan, hastalıktan, bunlarda değilse iç savaştan ölüyor. Ben de diyeceğim ki, haklısınz da, Mustafa Kemal Atatürk neydi o zaman, hı? Aşağıdaki karpuz gibi avaz avaz bağırasım geliyor, anlıyor musunuz!!





Yaşamanın tam zamanı

Sadece bugün değil, kaç zamandır memleket toz duman. Gündem denen, gittikçe soğuklaşan, çirkinleşen 'yaratık', herkesi allak bullak ediyor. 'Herkes' demem yanlş oldu; yaratığın adeta kudurmasına yol açanlar hariç herkes demeliydim. İnsanlığını yitirmiş yaratık, kıtır kıtır ucundan ucundan değil, hapur küpür bütün bütün yedi bitirdi, yaladı yuttu bizi. Ne oluyor? Ne var? Ne istiyorsunuz? Az biraz sakin, bir durun, bir oturun, bir soluk alın. Çünkü, şimdi yaşamak zamanı. Bakın, Can Yücel anlatıyor neler olacağını...yaşamanın tam zamanında.

TAM ZAMANINDA YAŞAMAK

Yemek de boş içmek de,
    Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
    Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
         Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
    Tam zamanında çevirmelisin
         Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
    Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
    O üzüm gözlü çocuğun
         Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
              Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
    En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

28 Nisan 2010 Çarşamba

İzafiyet teorisini rafa kaldırmak :)

Son günlerde herkesin başına izafiyet teorisi kondu ya....

(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14473628.asp)



Karkas et ve canlı hayvan ithalatı hakkında...

Et fiyatlarını dengelemek için ithalata izin verildi, biliyorsunuzdur. Habertürk'ün Ekonomi gazetesinde konuyla ilgili bir yazıda rastladım şu tümceye:

''Aracılar ellerini biraz olsun vicdanlarına koymadıkça, ilgili ve sorumlu makamlar olaylara gerçek pencereden bakıp çözüm üretmedikçe, bir gün sütümüzü tamamen ithal edilmiş süt tozlarından yapılmış süt olarak tüketeceğimizden, kasaplardan alacağımız etlerin çoğunun ithal edilmiş hayvanlar olacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır..''
Baktığımızda gayet doğru bir ifade. Ama değil işte! Bizim ahalinin, sokakları süpürenimizden, fön çekenimize, kahvehanelerde okey oynayanımızdan (Zahid Akman değil elbette), çobanımıza kadar, temel hatası burada yatıyor. Bekliyorlar ki, ''eller biraz vicdanlara konarak'' ne yapılacaksa yapılsın... Olmaz! Vallahi de olmaz, billahi de olmaz, ısrar etmeyin.

Çünkü, eller vicdanlara konmuş olsa...

27 Nisan 2010 Salı

Beyin ameliyatı sertifikamı bulduuum :)

Önceki gün kitaplıkta bir şeyler arıyordum. Çalışma odamızın yerini değiştirdikten sonra kitapları öylesine yerleştirmiştik raflara, tabii kitaplıkta duran bazı evraklara da aynısını yapmışız. 

Okuduğumuz kitaplar bitip de, ne okusak diyerek soluğu kitaplıkta aldığımızda, her ikimiz de birbirimize diyoruz ki:
"Şu kitapları doğru düzgün yerleştirelim artık."

Düzenlemeye fırsat bulamadan, başka bir şey buldum: birinci beyin ameliyatımdan sonra, çalıştığım eğitim-danışmanlık firmasının bana hazırladığı sertifikayı buldum :) O ameliyatta, aralıksız 3 ay tedaviden sonra tekrar çalışmaya başlamıştım. Tabii ki, kaslarımın daha güçlenmesi gerekiyordu. Ama en azından, desteksiz yürüyebiliyordum; spasitem yok gibiydi. Neyse ya, anlayacağınız çok çok çok daha iyiydim.

Ofise gittiğim ilk gün törenle vermişlerdi bu sertifikayı bana. Görmek için 'Devamı'nı tıklatın, tık tık da tık tık :))


25 Nisan 2010 Pazar

Şaraba dönüşen üzümler

Şarap merkezli çok hoş, eğlendirici bir film. Paris'te yaşayan ve şaraba gönlünü kaptırmış bir İngiliz. California Napa Valley'deki şarap üreticileri. Ve, benim hayal gücüm... Çok tehlikeli bir üçlü... Okuyun anacım :)   

http://www.guvenilir.org/2010/04/sisedeki-salkima-hucum.html

23 Nisan 2010 Cuma

23 Nisan Çocuk Bayramı'n kutlu olsun...

Hiç aklınıza geldi mi, Atatürk çocukluğunu hiç yaşayamadı? Diyeceksiniz ki, çocukluğunu yaşayamayan milyarlar var. Geçmişte de oldu, olmaya devam da edecek. Evet, ne yazık ki, haklısınız. Geçmişte çocukluğunu yaşayamayanlardan hangisi, vatanının topraklarını istila eden düşmanlardan kurtardı, insanca yaşamanın kendi halkının da hakkı olduğuna inandı? Yeni bir ülke kurdu, yeni bir gelecek yarattı? Ve, bu uğurda mücadelesi hiç bitmedi!

Geçmişte benzeri yok. Belki ileride bir gün, bunların hepsini birden yapabilecek birisi daha dünyaya gelir, kim bilir!

20 Nisan 2010 Salı

TOKİ için bişi istiyosak namerdiz, herşey adalet ve kalkınma adına

Komik olma kuzen Lari! demeyeyim de, ne diyeyim?

9 Mart 2010'da Resmi Gazete'de yayımlanan bir kanun var. 'Arsa üretimi ve değerlendirilmesi hakkında Kanun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun...' Birkaç maddesi olan bu kanunun, Ek 14'üncü maddesi şöyle:

''Tasfiye halinde Türkiye Emlak Bankası tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'na (TOKİ) devredilen varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler nedeniyle TOKİ'den ve ortaklıklarından hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz..'' 
Başka bir maddesi de diyor ki:

''Tasfiye halinde Türkiye Emlak Bankası tarafından TOKİ'ye devredilen varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler nedeniyle TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı yargı mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş devam eden davalar ile icra takipleri ek 14'üncü madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.''

16 Nisan 2010 Cuma

Vatandaşın işsizlik problemine yeni bir bakış ki, içi seni dışı beni...

İnsancıklar işe gitme telaşını beğendiler. Sabah erkenden çalar saatlerinin alarmını kapatıp, fırladılar yataklarından. Kahvaltı edecek pek bir şeyleri yoktu, ama işe aç gidilmez, diye düşünenlerden bazıları geçenlerde yoldan topladıkları gazeteleri çiğnediler. Bir diğer kısım için daha zengin bir kahvaltı menüsü vardı: pabuçları. Güzelce kahvaltılarını yaptıktan sonra, evlerinden çıkıp, yola koyuldular. Yıllardır bir işe gitmedikleri için acayaip acemi durumuna düştüler: evden çıktıklarında daha gün ağarmamıştı. Olsundu, işe gitmek bisiklete binmek gibiydi; yavaş yavaş hatırlayacaklardı. Koloninin bütün köpekleri de, onlarla beraber ayaklanmış gibiydi. Kahvaltı yapmayanlardan bazılarının, ağızlarından sular aktığı halde köpekleri yakalamaya çalıştıkları görülüyordu. Gazete ve ayakkabıyla kahvaltılarını yapmış olanlar, allahın kimseyi açlıkla terbiye etmemesini dilediler içlerinden.


Bunaldığınız anlarda, size bir tık kadar yakın

Bağlantıyı tıklayın. Pişman olmayacaksınız, bağımlısı olacaksınız
  ;-)

http://www.zaytung.com/

15 Nisan 2010 Perşembe

Sorgula(ma)yan insanlar ile aç ve açıktaki insanlar

''Sorgulayan nesil istiyoruz''. Çok uzak bir galaksi.  Bu galaksideki gezegenlerden biri. Bu gezegende bölgesel lider olan bir koloni. Bu koloniye bağlı en büyük kentin eğitimini öğretimini takipten sorumlu müdür. TEKEL miydi, MEKEL miydi ne bir kurumun varmıştı ya, bunun işcilerine destek verdikleri gerekçesiyle okuldan atılan bir grup gençlik hakkındaki soruları yanıtlamaya başlamış böyle diyerek. ''Biz'' diye sözlerine devam ederken,
''Yeni nesilde soran, sorgulayan insan yetiştirmek istiyoruz. Bunlar okul içinde kalan şeyler olmalı. Çocuklar zaten pişmanlıklarını belirten bir dilekçeyi okula vermişler.'' diye konuya son noktayı koymuş. Olaya daha geniş çerçeveden bakmak gerektiğini de vurgularken; aklından, imparatorluğa bağlı senatonun iki üyesinin, muhaliflere yönelik 'fişleme' ve 'kanı bozuk'lukla ilgili kurdukları ve meğer tamamen yanlış anlaşılan cümleleri yüzünden resmi etkinliklere katılmama gibi hayli sert bir cezaya çarptırıldıklarında, pişmanlık dilekçesi verip vermedikleri düşüncesini, atom parçacıklarına ayırmak üzere ışın kılıcını savurdu.

13 Nisan 2010 Salı

Blog Ödülleri'nde bana oy vermek için

Blog Ödülleri 2010'da blogumun sayfasına aşağıdaki bağlantıyla ulaşıp, oy verebilirsiniz sevgili dostlar. Oy vermek için son gün 30 Nisan.

Bu bağlantı sayfası açıldığında en üstteki 'KAYIT'a tıklayıp öncelikle kaydınızı yaptırmanız gerekiyor. Biliyorum biraz uzun bir prosedür. Kaydınızı yaptırdıktan sonra oy verme işleminizi gerçekleştireceksiniz. Elleriniz dert görmesin, tuttuğunuz altın olsun, allah ne muradınız varsa versin, vesaire vesaire  :))

http://2010.blogodulleri.com/frame/show/ona-deymis-buna-deymemis-1554

Konuşma 90 yıl öncesine ait...

''Dünyada insanca yaşamak için bağımsızlık şarttır. Bağımsız olmak için bir kuvvete sahip olmak gerekir. Kuvvet, ordudur. Ordunun hayat kaynağı, hürriyet isteyen millettir(..) 
Sonra komutanlarımıza ve subaylarımıza saldırmaya başladılar. Askerlik onurunu yok etmeye çalıştılar(..) Milletimizin onuruna, her türlü hak ve hukuka saldırarak, milleti alçaltarak, boyun eğmeye alıştırma planını uyguladılar ve uyguluyorlar. 
Ordu, düşmanlarımızın birinci saldırı hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, küçük düşürmek lazımdır(..)''

Alıntısını yaptığım konuşmanın tarihi, 31 Temmuz 1920; yeri, Afyon Orduevi. Mustafa Kemal Paşa, genç subaylara sesleniyor...

12 Nisan 2010 Pazartesi

Bir zamanlar yargı bağımsızlığı, HSYK'da Bakan, Müsteşar...

'Bir zamanlar' kalıbını çok severim, çünkü herkes herşey için kullanır. Mesela, eskinin değerlerini özleyenler toplumsal değişimi anlatırken de, herhangi birisi sağlığından bahsederken de 'Bir zamanlar...' diyebilir. İyiye, kötüye aynı mesafededir, fark gözetmez. Diğer bir güzel özelliği de, karşılaştırma yaparken sebebini açıklatır. 'Bir zamanlar' ile şimdiki durumda bahsi geçen değişiklik gözle görünür bir şeyse, 'Bak işte.' denilerek gösterilir.  Yok, eğer kavramlara ait bir değişimden bahsediliyorsa, 'Çünkü...' denilerek sebep sonuç ilişkisi kurulmasına yardımcı olacak bilgiler, düşünceler sıralanır.

Şimdi bahsedeciğim olay tam 'Bir zamanlar' diye başlanacak cinsten... 'Bir zamanlar' (1993) bir Kayseri Milletvekili Plan Bütçe görüşmelerinde diyordu ki:

''Sayın üyeler... Çok önemli bir husus yargının bağımsızlığıdır... Yargının bağımsızlığı ne demektir?.. Mahkemelerin hiçbir etki altında kalmadan, vicdanlarının sesini dinleyerek karar vermeleridir... Türkiye'de yargının bağımsızlığının zedelenmesi söz konusudur... Bunun en önemli sebebini HSYK'nın yapısında görmekteyiz... Sayın Bakan ve Sayın Müsteşar burada üyedirler... Dolayısıyla siyasidirler... HSYK'ya etki etmek söz konusudur... Bu nedenle siyasi iktidarın direkt temsilcilerinin HSYK'dan çıkartılması gerekmektedir...(31 Mart 2010, HT)''

7 Nisan 2010 Çarşamba

Ben doğalı 1.262.337.588 saniyeden fazlası geçti şu an ve geçmeye devam ediyor

Bugün doğum günüm!

Burcumun taşı ELMAS imiş. (O da benim gibi sert, doğal, aynı zamanda maden diyorum, maden :)) Türkçesi: dünyanın en sert doğal madeni elmasdır.)

Burcuma uygun meslekler: (aşağıdakilerin bazılarını meslek olarak görmüyorum, olsa olsa 'iş' olabilirler; meslek dendiğinde, zamanı gelince emekli olunması gerekir diye düşünüyorum; yani birisi sorduğunda, 'Asker emeklisiyim' denebilirken, 'Politikadan emekliyim' denilebilir mi? Bunu diyen kişi, emekli maaşını 'politika'dan mı kazanmıştır? Böyle bir olasılık vardır da, benim mi haberim yoktur? Vs vs vs..)

POLİTİKA (her gün yaptığım şey zaten; para kazanmıyorum, kaybetmiyorum da; ama insanın nefsi istiyor ;-))),

5 Nisan 2010 Pazartesi

En karlı kamu bankası robotlara istihdam yaratıyor desem...

Günü geldiğinde robotların insanların işlerini ellerinden alacağı gibi kehanetlerle yola çıkan elli bin türlü film sayılabilir. Eğer o günlerin çoook uzakta olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, VTM cihazlarını bünyesinde bulunduran ve 'insansız bankacılık' olarak adlandırdıkları ilk şubelerini Bursa'da hizmete açtıklarını 3 Mart'ta açıkladı. Bakın, konuşmasının devamında neler var:

''(Türkiye'nin her yerinde şube açılması yönünde talepler geldiğinde) Oralara da yetişmemiz, personel sayısı olarak, o insanları alıp oralara göndermek, eğitmek oldukça zaman ve maliyet işi. (..) Kredi vermenin dışında, şubeye gelen bir insanımızın para yatırma, para çekme, döviz alma, döviz satma, fatura ödeme, havale yapma, fon alma gibi tüm işlemler yapılabilecek.''


2 Nisan 2010 Cuma

Ben sana dolanayım oy oy yargı...

Alparslan Altan Anayasa Mahkemesi raportörü olarak görev yaparken, yaklaşık bir ay önce Denizcilik Müsteşarlığı'na müsteşar yardımcısı olarak atandı. Anayasa Mahkemesi yedek üyesi Mustafa Yıldırım'ın emekliye ayrılmasının ardından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üst düzey yönetici kontenjanından Altan'ı Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine atadı. Altan'ın ataması tartışma yarattı. YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, Altan'ın atamasıyla ilgili olarak ''Bu durumun, 'dolanma kültürüyle yargıyı ele geçirme konusundaki kararlılığı' açıkça ortaya koyduğunu düşünüyorum. Bu, bir dolanma kültürünün sonucudur.'' sözleriyle değerlendirdi.

Blog Ödülleri 2010'da ben de varım!

'Ona deymiş buna deymemiş' blog olarak ''Blog Ödülleri 2010''a katıldım, duyduk duymadık demeyin! Ayrıca konuk yazar olduğum 'Güvenilir' blog da katıldı.

Oylama 10 Nisan-30 Nisan tarihleri arasında yapılacak. Oylarınızı bekliyoruz. Şimdiden herkese teşekkürler :))



1 Nisan 2010 Perşembe

1 Nisan ninnisi

Dandini dandini dastana
2009'un son çeyreğinde %6 büyüyen ekonomi girmiş bostana
2009'da %4.7 küçülen ekonomiyi kovsana
Yemesin varla yok arası milli gelirimizi
E, e, eeeee, ee
Ninni benim vatandaşıma niin-niiii

Dandini dandini dastana
Ocak'taki ciro ve siparişin %20'lik düşüşü girmiş bostana
Krizin en sert dönemlerinde bile görmediğimiz bu yüksek düşüşü kovsana
Yemesin yerleri süpüren morallerimizi
E, e, eeeee, ee
Ninni benim kör vatandaşıma niin-niiii


1 Nisan şakası değil, bildiğin gerçek!

Bu internet muhteşem bir şey ya. Hiç tanımadığınız insanların hikayelerini okuyabiliyorsunuz, ağlıyorsunuz, gülüyorsunuz, küfrediyorsunuz, onlar adına seviniyorsunuz vs vs vs.

Kendimle ilgili bir yazı hazırlıyordum, mesajlarıma bakayım, dedim. Okudukça kahkahalarla güldüm.

 Ellerin dert görmesin İnci teyzem, ne iyi yaptın bana da gönderdin. Kocaman öptüm seni :))



Trafik polisinin müthiş anonsu
Dar ve tenha bir yolda trafikteyim. Arkamdan trafik polisi geliyor. Kırmızı ışıkta durdum. 
Bir süre sonra trafik polisinin müthiş anonsu geldi: ''Yol boş devam et. S..tir et kırmızı ışığı, devam et.'