Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Kriz varsa çare...


Hatırlarsınız TOBB'un 'Kriz varsa çare de var' kampanyasına destek olmak için Haziran ayı başlarında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Ankara'daki Çıkrıkçılar Yokuşu'na alışverişe gitmişti.

Ne yaptı? Bir dükkandan masa örtüsü ya da şal benzeri bir şey, başka bir dükkandan gömlek aldı. Yetmedi, başka bir dükkandan Fenerbahçe battaniyesi aldı. En son alışverişi simit idi ve onu da basın mensuplarına dağıttı.

'Kriz varsa çare de var' kampanyasına destek olmak için 15 TL fiyatı olan masa örtüsü ya da şalı pazarlıkla 10 TL'ye satın almayı başardı. Fiyatı 20 TL olan gömleği pazarlıkla 10 TL'ye almayı başardı. Battaniyenin fiyatı 35 TL idi, ama acar Bakan onu da sıkı pazarlıkla 20 TL'ye almayı başardı. Simitçiyle bile pazarlık yaptıysa da gazeteciler utandıkları için yazamadılar herhalde...Bu arada alışverilerinde pazarlık etmenin yanı sıra fiş istemeyi de ihmal etmemiş. Ama gelin görün ki esnafın biri gayet rahat 'Yok ki' deyivermiş. Babacan önce şaşırmış, sonra şöyle demiş: 'Fişi sonradan Bakanlığa gönder. Yoksa, bizim Maliye Bakanı var Mehmet Şimşek, o gelir alır.'

Maliye Bakanlığı'na bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 yılında alışverişlerde belge almanın önemi konulu bir broşür hazırlayarak, bütün vatandaşları, alışverişlerde fatura, fiş almaya çağırdı.

İlk bölümünün başlığı “Neden Fiş-Fatura Almalıyız” olan broşürde, alışveriş yapıldığında herkesin vergi ödediği belirtildi. “Ancak bunu alışveriş sırasında genellikle hiç algılamıyoruz. Unutmayın. Alışverişlerinde fiş almaktan vazgeçmeniz, hem gelecekte alabileceğiniz daha iyi, daha kaliteli kamu hizmetinden, hem de bir tüketici olarak haklarınızdan vazgeçmeniz anlamına gelmektedir” denildi. “Alışverişlerde belge alırsak ne olur?” sorusuna şu yanıtlar verildi:

“-Ödediğimiz verginin kamu hazinesine aktarılmasını sağlamış oluruz.
-Vergi kayıp ve kaçağını önleyici katkıda bulunuruz.
-Bu işlemlerin kayıt altına alınmasını ve vergilendirilmesini sağlamış oluruz.
-Kamu hizmetlerinin daha sağlıklı yürütülmesine katkı sağlamış oluruz.
-Bir tüketici olarak haklarımızı kullanmamız gerektiğinde, elimizde geçerli bir belge olur.
-Belge almadığımız için cezai işleme muhatap olmayız.”

Broşürde, alınmayan her belgenin vergi kayıp ve kaçağına neden olduğu, bunun sonucunda da adalet, yol, su, elektrik, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik gibi hizmetlerin yanı sıra kimsesiz çocukların bakımı ve yetiştirilmesi, bakıma muhtaç yaşlıların barındırılması, doğal afetlerde mağdur olanlara yardım ulaştırılması gibi hizmetlerde de aksamalar yaşanabileceği belirtildi.

Broşürde, daha sonra şu görüşlere yer verildi: “Genellikle hiç bir neden olmaksızın, bazen de çok küçük miktarda bir indirim için almaktan vazgeçtiğimiz fiş ya da fatura, aslında bize gelecekte sunulacak daha iyi bir kamu hizmetinden de vazgeçmemiz anlamına gelmektedir. Bu, başlangıçta hiç de hedeflemediğimiz biçimde, ödediğimiz verginin hiç tanımadığımız ve desteklemeyi de amaçlamadığımız satıcıya gitmesidir. Fatura ya da fiş almak, bilinçli vatandaş olmanın bir gereğidir.”

Broşürde fiş veya fatura vermeyenler dışında, fatura almayanlara da özel usulsüzlük cezası uygulanacağına dikkat çekildi. 2007 yılı için bu ceza 28 TL iken, 2009 yılı için fiş almayanlara uygulanacak ceza 160 TL.

Bu durumda Gelirler İdaresi Başkanlığı'ndan bir memurun 160 TL'lik bir ceza makbuzuyla birlikte Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın ofisine gönderilmesi gerekir mi, gerekmez mi? Ne de olsa sadece TOBB Başkanı ve gazeteciler değil tüm millet, 75 milyon şahit artık bu usulsüzlüğe, ve 'usülsüzlük varsa cezası da var' olmalı değil mi?

Haydi bu ceza işi usülsüzlük yapan her iki taraf açısından ödendi, ödenmedi bir şekilde faili meçhul oldu diyelim, ya broşürde yazdığı gibi 'vergi kaçağını önleme' kısmı, 'tüketici haklarımızı koruma' kısmı, 'hiç tanımadığımız ve desteklemeyi amaçlamadığımız satıcılar' kısmı, ya da 'bilinçli vatandaş olmanın gereği' kısmı için ne düşünüyor Ali Babacan? Haydi tüm bunlardan ve 'kimsesiz çocukların bakımı ve yetiştirilmesi, bakıma muhtaç yaşlıların barındırılması, doğal afetlerde mağdur olanlara yardım ulaştırılması gibi hizmetlerde de aksamalar' kısmından da vazgeçti diyelim, ama kendi ülkesinin 'adalet, yol, su, elektrik, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik gibi hizmetler'inden nasıl vazgeçer bir Başbakan yardımıcısı? Bunları, yanlış anlamayın, ben kendi aklımdan sormuyorum, Gelirler İdaresi Başkanlığı bir broşür dağıtarak soruyor. Fiş, fatura almayan herkese, hem ülkenin bakanına, hem bakmayanına, hem de sade vatandaşına...

Anlamadığım şeylerden birisi, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakan'lığı yapmış, Başbakan Yardımcısı olan bir kişi neden gazetecilerin önünde devletin kanunlarına uymaz? Kanun ne diyor: büyük olsun küçük olsun her tüccar sattığı mal karşılığnda fiş, fatura düzenlemek zorunda. Müşteri de bir yığın sebepten ötürü fiş, fatura almak zorunda. Başbakan Yardımcı bir kişinin alışveriş yaptığı bir esnaf fiş vermeyince, üstelik de gazetecilerin gözü önünde, esnafı ALO Maliye'ye şikayet etmesi gerekmez mi? Anında Maliye'yi arayıp esnafı ele vermemesinin sebebi gazetecilerin ne yazacağı, ve dolayısı ile halkın tepkisi olabilir mi? Halbuki yapacağı şikayet son derece haklı sebeplere dayansa da, popülizm adına kanunları nasıl görmezden gelir? Bu arada işin bu yönünün sadece bir gazetenin aklına gelmesine ne demeli? Ya dalga geçer gibi 'Fişi göndermezsen, bizim Maliye Bakanı var, Mehmet Şimşek, o gelir alır' demesi ne kadar anlamlıdır? Bu durumda Mehmet Şimşek'in Ali Babacan'a, adaşı Mehmet Ali Şahin'in bambaşka bir olayda ve bambaşka birisine söylediği 'Emrin olur!' cümlesini tekrarlaması çok mu anlamsız olur?

Anlamaya başladığım şeylerden birisi Babacan'ın amacı. Mart ayında ÖTV indirimini 'Tüketiciler parayı poşete, bavula ve çuvala koyup otomotiv alıyor. Ekonomik krizde psikoloji çok önemlidir. İnsanlar sürü psikolojisiyle araba aldılar' diye değerlendiren Zafer Çağlayan ağabeyinin gözleminin doğruluğunu kendisini örnekleyerek ispat etmekti. Yani halkta bir çeşit 'Aa, bak Babacan bile alışverişte, bizim neyimiz eksik ayol, koşşş alışverişeee' şeklinde sürü psikolojisi yaratmaktı. Bu örneklemeden kendimce çıkardığım 'psikolojik' çareler şunlar:

1- Mahalle arası, küçük esnafla üç kuruş beş para için pazarlık yap, zararına da olsa satış yaparlarsa ülke ekonomisini kurtaracaklarına ikna et
2- Migros, Mudo gibi büyük esnaftan alışveriş yaparken, tek amacının 'Kriz varsa çare de var' kampanyasına destek vermek olduğunu anlat, ama maliyetlerini bildiğin için %10 kar koyup satın almak istediklerinin fiyatlarını tekrar hesaplattırmaya çalış
3- Herhangi bir yerden alışveriş yaptığında fişini iste, satıcı 'yok ki' derse ev adresini bırak, oraya göndermesini söyle
4- Her daim yanında Babacan'ın alışveriş haberinin gazete küpürlerini taşı. 'Fiş yok' diyen satıcıdan alışverişini yaptıktan sonra Gelirler İdaresi Başkanlığı'nın gövrelileri 160 TL ceza yazmaya kalkarlarsa bu gazete küpürlerini burunlarına daya. Yine de ceza yersen ALO Maliye 189'u ara, tanıdık tanımadık, 'Bakan' bakmayan herkesi jurnalle! 160 TL'nden olduğunla kalma, hiç değilse biraz eğlen!

2 yorum:

  1. Yine ne güzel bir konuya deginmissiniz. Zevk ile okudum. Aklima hemen bizim güzel bir deyisimizi hatirladim, afedersiniz;" Hoca efendi yellenince, cemaat sicarmis" misalinden olaya bakacak olursak pek sasirtici degil...Belki bir Anglo Sakson ülkelerinden biri olmus olsaydik bu izah ettiginiz olay ister istemez daha dogar dogmaz adeta damarlarimizda olusacak, bu durumu hic bir sekilde yadirgamayip, düzenli bir sekilde fisini de alacak ayni zamanda fisini de vercektir.

    Bizde olusamazmi, olusur tabii. Sadece egitim, istek ve inanmak söz konusu.Okullarda baslanacak bir egitim, Tv lerde kampanyalar medya'nin olayi ciddiye alip onlarinda olayi desteklemeleri. Ve en önemlisi, toplananlar ile bir nerice veya neticeleri göstermek ile topluma bir inanc verebilmek. Saniyorum bir ARI-CiCEK-BAL olayi misali ortaya bir elle tutulur gözle görülür bir netice cikmasi saniyorum ki kisilerin vizyonlarini degistirecektir.
    Agac yasken egilir sözüde saniyorum bir baslangic icin göz önünde tutulmasi gereken...

    Galiba olaya biraz pesimist göz ile bakiyorum ama elimde degil, bazi seylere güvenmek gerekir. Güven duygusu ise kolay olusmuyor.

    Saglik ve esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Çocukluğumda fiş alma konusunda vatandaşı bilinçlendirmek amacıyla devlet tarafından hazırlanan kampanyalar vardı. Hatırladıklarımdan birisi 'Fişini de al Mustafa Ali' şeklinde şarkıların eşlik ettiği, diğeri de 'Ama bunu söylemenize gerek yoktu ki, ben yapınca alışverişi alıyorum zaten fişi' tarzında komediyle karışık reklam filmiydi.

    Bunlar, Türk halkını bilinçlendirmek şöyle dursun, devleti 'madara' etmekten öteye geçememiş, Başbakan Yardımcısı'nın davranışlarına bakılırsa!

    İyi hafta sonları dileklerime.

    YanıtlaSil