Pazartesi akşamı saat 9 gibiydi, yemekten henüz kalkmıştık. Muhtemelen 82 saatte, otura kalka ancak pişirmeyi becerdiğim zeytinyağlı patlıcan yemeği ile kıymalı makarna yemiştik. Tam salona geçiyorduk ki telefon çaldı. Arayan ablamdı. Başına neler geldiğini duymaya hazır mısınız?
Akşamüstü 17.30 civarında işten çıkmış. İzmit'teki Sabancı fabrikalarından birinde çalışıyor, reklam olmasın diye ismini vermiyorum. Okullar yaz tatiline girdiğinde Maşukiye denilen cennetten bir köşedeki evlerine geçiyorlar. Havuzlu bir site olduğu için canım yeğenim yaz tatilini hakkıyla yaşıyor. Neyse. Ablamın iş yerinden evine giden yolun neredeyse tamamı geliş-gidiş düzeninde tek yol ve çok dönemeçli, bol rampalı. Boy boy kamyonlar hiç eksik olmaz. Ablam da yine böyle bir rampada bir kamyonun arkasında kalmış. Dedim ya çok dönemeçli diye, ileriyi göremediği için yani karşıdan gelen var mı yok mu göremediğinden kamyonu sollamamış. Tabi arkası sürüsüne bereket, konvoy olmuş.
Yol düzelince kamyon herhalde boş olduğundan allah ne verdiyse, gazlamış gitmiş. Ablam dikiz aynasından bakınca arkasındaki aracın kendisini sollamak üzere sinyal verdiğini görmüş, dolayısıyla hızını artırmamış ki araç rahat geçsin. Bu arada karşı yönden gelen araç da yokmuş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Ablamı sollayan aracın şoförü tam ablamın aracının yanına geldiğinde aniden direksiyonunu ablamın üstüne doğru kırmasın mı! Ablam ne olduğunu şaşırmış, bankete kaymış, bir şekilde direksiyonu kontrol etmiş ve tekrar yola çıkmayı başarmış. Bana anlatırken şöyle tarif etti olayı: hani filmlerde kovalamaca sahneleri olurya, bir araç diğerini yoldan çıklarmak için direksiyonu onun üstüne kırar, aynen öyle yani.
Olayın şokunu atlatamadan plakasını almak gerektiği aklına gelmiş ve basmış gaza. Çarpan aracı yakalamış, zar zor plakasının son iki rakamı hariç diğerlerini beynine kazımış. Neden son iki rakamı görmemiş derseniz, ağlamaktan! Zaten sonrasında yavaşlamış ve arabasını yolun kenarına çekmiş, bir güzel ağlamış.
155 Polis İmdat merkezini aramış, olanları anlatmış, ekip göndereceklerini söylemişler. O arada fabrikanın servisi, kendi arabalarıyla gidip gelen tüm arkadaşları yol kenarında olduğunu görünce sağ olsunlar hemen durmuşlar. Asıl acı olan, ablama bir aracın çarptığını gören, olaya tanıklık edenlerden hiç birinin durmaması!
Arkadaşları polisler gelene kadar yanında kalmışlar. Polis olayı dinledikten sonra şikayetçi olup olmadığını sormuş, şikayetçi ise merkeze gitmek gerektiğini söylemiş. Bir arkadaşı ile birlikte gitmişler merkeze. Olay yerine gelen polis memuru bir görgü tutanağı hazırlamış, geriye ablamın ifadesini almak kalmış. Fakat nöbet değişim saati geldiği için polis memuru ablama 'Yeni gelen arkadaşlar alırlar ifadenizi' diyerek gitmiş. Yeni gelen polis memuru da neden beklediklerini sorunca ablam olayı anlatmış ve ifadesinin alınmasını beklediğini söylemiş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Nöbeti yeni devir alan polis memuru ablama, olay yerine giden arkadaşlarının tutanak tutarak büyük hata yaptığını, ifadesinin alınamayacağını çünkü buna yetkileri olmadığını söylemiş. Ablam hiç değilse tutanağı almak isteyince de 'arkadaş bunu düzenlemekle bir hata yaptı, biz de verirsek, ikinci hatayı yapmış oluruz' demiş! Ama nasıl olur gibilerinden itiraz edince, şimdiki görevli polis, diğer arkadaşının bunu bilmediğini söylemiş!!! Bu tarz olaylara artık polis bakmıyormuş! Ablam 'Adamın biri neredeyse beni öldürüyordu, polisin bakması için ne olması gerekirdi?' deyince polis 'varsayımlarla hareket edemeyiz' diye cevap vermiş!
Dolayısyla ablamı ve arkadaşını elleri boş, hiç bir çözüm üretmeden göndermişler. Yani sizin anlayacağınız ablam adamın birinin kendisine ancak filmlerde görülebilecek bir şekilde çarpmasıyla kalmış, arabadaki ciddi hasar ve sinir bozukluğu da hediyesi...Hani derler ya, cana geleceğine mala gelsin...
Sonra ablam şansını tekrar denemek için Salı günü aynı karakola gitmiş ve müdürle görüşmek istediğini söylemiş. Kapıdaki görevli müdürün yanında misafiri olduğunu, görüştüremeyeceklerini söyleyince, ablam son derece kesin bir ifadeyle 'Bakın, beni atlatmaya kalkmayın, benim bir sorunum var ve ekipleriniz bunu çözemedi. Vatandaş olarak haklarımı biliyorum ve müdürle görüşmek de bunlardan biri.' deyince önce komiserle görüşmesini teklif etmişler, eğer o da yardımcı olamazsa müdürleriyle görüştüreceklermiş. Ablam komisere dün akşamı ve derdini anlatmış, hatta akşamki memurlardan biri de oradaymış. O memuru çağırıp hikayeyi bir de ondan dinlemiş. Komiser aslında Özel Hareket Tim'cisiymiş, eleman yokluğundan onu da bu karakola vermişler. Ablama '25 yıllık meslek hayatımda son 3 aydır polisliği öğreniyorum.' diyerek ne yapmaları gerektiğini başka memurlara sordurmuş, öğrenmiş. Sonucunda ablamın ifadesi alınmış, görgü tutanağının bir kopyasını da vermişler. Artık kendi iç işleri nasıl işliyorsa, olay Savcılık'a intikal etmiş durumda.
Devletin hali bu. Kim kime, dum duma. Devlet görevlisi, hangi birimde çalıştığının önemi yok, 'ezbere' bilmesi gereken kendi konusunun, sorumluluklarının, sınırlarının ne kadarını biliyor, belli değil. Hangi vatandaşın sesi daha yüksek çıkarsa, o haklarının karşılığını alıyor anlayacağınız.
Tabi olay böyle bitmiyor. Devam yazısında vatandaş kendi imkanlarıyla sorununu nasıl çözüyor konusu var; daha çok eğleneceksiniz :)
Merhaba,
YanıtlaSilEpey zamandır çaktırmadan takip ediyorum yazılarını. Sessiz sedasız. Yorumsuz.
Bir iki sefer elim gitti geldi klavyeye.Kısmet bugüneymiş.
Güleriz ağlanacak halimize, ve hatta eğlenmek için fırsat kollarız. İnsanlar durmazlar, beklemezler, polisle hiç uğtaşmazlar. Dün haberlerde vardı, izleyince çok üzüldüm gerçekten. 1,75 TLlik otoban makbuzunu almak için gişedeki makinaya uzanan adamın feci ölümünü. Ölen adamın mı yoksa vuuran şöförün mü gafletiydi. Ama ikisinin de hayatında birşeyler bitti.
Gelecek sayıdaki senoryoyu görür gibi oluyorum.
Memeleketimde polise gidiyorsun savcılığa gönderiyor, belediyeye yazılı şikayet ediyorsun yanıt dahil gelmiyor. Torunlarımızına nasip olur diye gönlümden geçiriyorum.
Bizim kuşağın veledleri de kaybetti maalesef.
Sevgiler.
Serhat
Öncelikle büyük gecmis olsun. Ablaniz ucuz atlatmis ama icinde bulundugu sinir vaziyetini ancak kendisi bilir ...bu acidan temenni ederim ki o hos olmayan ANI, unutmaya calismasi.
YanıtlaSilMaganda olan kamyon söförü aklinca ve onun begeni tarzi ile
( afedersiniz) ablanizi tavlayacak... Yaptigi kamyon ile ona hava atti ve ablanizda bu magandasal harekete yamuldu ve bu kamyoncuya asik oldu...(gocum benim, ez beni misali...)
Ya da ikinci bir olanak ise, kasti olarak resmen öldürmek istemesi.
Büyük gecmis olsun. Ben olayin gelisme boyutlarini pesimist gibi hemen negatif olarak degerlendirmek istemiyorum ama pek de bir sey beklemiyorum.
Gerek (bilhassa) Istanbul'a ve gerekse Türkiye'ye gidislerimde hep kendi kendime söyledigim bir lâf var;
- Hic bir zaman insanlarin gözlerinin icine direkt bakma,
- Hic bir zaman tehlikeli olacagini tahmin ettigin itirazlari yapma, cogu zaman sineye cek ve olayi unut ve hemen oradan uzaklas.
Gôzlemledigim, adeta insanlarin dolasan birer saatli bomba olduklari, kücücük bir kivilcimda patlamaya hazir...Patlarken hem kendisini hemde sizi beraberinde götürmek istercesine.
Temenni ederim ki ablanizin kasko sigortasi vardir, zarari oradan tahsil eder, diger üzüntü ve sinir ise maalesef bir müddet onunla kalacak. Ama degmez, en kisa zamanda unutmasi dilegiyle.
Maalesef öyle. Gazeteler, haberler böylesine dehşet verici hikayelerle dolu. Fakat işin içine 'ölüm' girince 'dehşet' ifadesi bile yetersiz kalıyor.
YanıtlaSilMutlaka hatırlarsın, Reha Muhtar böyle kazalar veya olaylardan sonra canlı yayında ilgili kişiye 'Acı var mı,acı?' diye sorarak zaten şokta olanları bir kez daha şoka sokardı. Bu soru sayesinde başımıza gelen olaylar karşısında halimizle dalga geçmeyi başardık! Yani senin dediğin gibi güler olduk ağlanacak halimize :)
Zor olan ilk yorumu yazmak galiba, gerisi gelir artık :))
Çok teşekkür ederim ablam adına :) Şaka bir yana gerçekten çok ucuz atlattık olayı.
YanıtlaSilİnsanların saatli bomba gibi oldukları düşüncenize yürekten katılıyorum. Türkiye'ye gelişlerinizde uyguladığınız tavrı galiba bizlerin de uygulamasında yarar var. Kimin nerede, nasıl tepki vereceği belli değil, hele ki direksiyon başındayken!
Kamyoncunun aşkı tasvirinizle beni çok güldürdünüz, sağolun :))