Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

İlk 14 günün detayları - 1

İlk şoku atlattıktan sonra tepkilerim 'olabilir tabi', 'herşey insanlar için', 'her an herkesin başına gelebilir' gibilerindendi. 'Bakalım nasıl bir tecrübe olacak?, neler yaşayacağım?' tarzı bazen pozitif bazen negatif duygular yüklü bir merak vardı.

28 Ağustos günü resmi olarak tanının konmasıyla birlikte hem bu haberi sindirme, hem de ailelere anlatma faslı başladı. Doktorun yanından ayrıldıktan sonra ablama telefon açtım. İzmit'teki iş yerindeydi. Ayaktaysa oturmasını söyledim. Lafı dolandırmadan, önce telefonda haber verdiğim için özür diledim. Beynimde tümör olduğunu, göz sinirlerime baskı yaptığı için çok acil, hemen ameliyat olmam gerektiğini anlattım. Henüz bir beyin cerrahını gördüğümü, başka doktorları da mutlaka göreceğim vb. detaylara girdim.

İşin komiği az önce ablamı aradım ki bunlar gerçekten böyle mi olmuştu diye, zira 2. rektifiye sonrasında bir 'yazma' durumu almış başını gidiyordu. Neyse ki ilk zamanlardaki kadar vahim boyutlarda değil :) 'Yazma' durumuma bir örnek: GATA'daki tedavi günlerimden birinde nereli olduğumu soran birisine şunları söylüyormuşum: babam aslen Bulgaristan'ın Deliorman bölgesindenmiş... Bu yüzden kuzenler bana 'Deliormanlı' lakabını taktılar :) Artık olayın kahramanlarından en az bir kişiye olayları doğru mu hatırlıyorum diye onaylatma ihtiyacını hissediyorum :)) Doğrulamayı yaparken şöyle bir konuşma da geçti aramızda:
ben: '(..) diye hatırlıyorum, böyle olmuştu di mi?
ablam: 'Evet, öyle olmuştu. (..) Yaz bi dram, nasıl olsa gerçeğinden çok da farklı olamaz.'
ben: ' O zaman şöyle diyim mi: ablamla uçağın kokpitinden bağlantıya geçtim ve..'
ablam: ' O kadar diil, daha ayakları yere basan bi şeyler olsun..'
Çok güldük.

Ciddi konumuza ciddiyetle geri dönersek, ablam telefonu kapattıktan sonra iki göz iki çeşme ağlamış, iş arkadaşları zor teselli etmişler. Canım ablam benim.

Ertesi gün birlikte annemi havaalanından aldık. Annemin yorgunluk atmadaki en büyük yardımcısı çay olduğu için kahvaltı sofrası hazırladık. Annem, aşkım ve ben döndükten sonra kız kardeşimle gittikleri yerleri anlattı, aldıklarını gösterdi. Kahve (Türk olanından) yaptık hepimize, içerken ben de yavaş yavaş konuya giriş yaptım. Gelişme ve sonuç bölümleri bittiğinde uzunca süren bir sessizlik hakim oldu eve. Ablam ve ben anneme söylerken ağlamayacağımıza söz vermiştik. Annem, şok yaratan bu haberi aldıktan sonraki sindirme sürecindeydi. Birden 'İyi ki anneannen hayatta değil' dedi. Koptuk ondan sonra. Hüngür hıçkırık. Mesoş (6 Temmuz seneyi devriyesi idi, Allah rahmet eylesin, toprağı bol olsun) o kadar zor ve kederli olaylar yaşayarak demir almıştı ki bu limandan, neredeyse artık burnumuz kanasa 'İyi ki Mesoş bunu görmedi' diye teselli eder olmuştuk kendimizi. Kız kardeşime de ameliyatı nerede olacağıma karar verdikten sonra haber vermeyi kararlaştırdık. Doktora tezi üzerinde çalışıyordu; dikkati dağılmamalıydı.

30 Ağustos'ta Cengiz Kuday'a gittik. MR'larıma baktı. "O kadar çok ve sık ameliyat olman gerekiyor ki özel sigortan hiç bir işe yaramaz. Sen gel, Cerrahpaşa'ya yat, hem orada derslere bile konu olursun." dedi. Şaşkınlığımızdan MR'ları da aldı elimizden, bazı hocalara gösterecekmiş Cerrahpaşa'da. Bir-iki gün içinde hastaneye yatarmışım. Bazı evraklar listeledi bize, yatış için gerekirmiş. Başka şeyler de isteyebilirlermiş ama... Gerisini ne ben, ne de aşkım hatırlamıyoruz. Elimizi sıkıp, yolculadı muayenehanesinin kapısından. Yanından ayrıldığımızda kamyon çarpmış gibiydik aşkımla. Alt üst olmuştuk. Doğru düzgün düşünemediğiniz anlar oldu mu hiç? Nereye, niye gittiğinizi bilmeden yürüdünüz mü? Sonra arabanız olduğunu hatırlayıp, bu sefer de nereye park ettiğinizi hatırlamak için delirdiniz mi? Arabanıza binince ne işiniz olduğunu, nereye gitmeniz gerektiğini hatırlamak isterken, biraz önceki konuşmaların içinde yeniden kayboldunuz mu? Hayatınız hızlı sarılan bir film gibi koşar adım geçti mi gözlerinizin önünden?

Aklımız başımıza gelince kızdık kendimize, neden MR'ları bıraktık diye. Hem O'na ne oluyordu ki? Neler saçmalamıştı öyle? Yok canım, yok. Cengiz Kuday beni kobay olarak kullanacaktı. 'Çok ve sık ameliyat' dediğine göre beyin cerrahisinde staj yapacak olanlar için bulunmaz vakaydım. Bir o grup gelsin katılsın ameliyatıma, bir öbür grup. Önümüzdeki kim bir kaç yılın beyin cerrahı adayları stajlarını benim beynimde yapacaklardı! Yok daha nelerdi!

Hemen ertesi gün gittik aldık MR'ları geri. O arada yine tufaya geldik, 1-2 doktora gösterdi Cengiz Kuday beni. Arkamıza bakmadan kaçtık oradan. Fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim, o gün için ne kadar acıydı oraya muhtaç kalmak fikri. Bir hastanede görmeniz gereken minimum temizliği bile bulamıyordunuz; hastalara hizmet etmekle yükümlü personel hal-tavır, kılık-kıyafet bakımından son derece lakayıt idiler. Servis katı o gün hiç de iyi bir izlenim bırakmamıştı bende. Bugün nasıldır bilemiyorum.

Oradan çıkınca aşkımla C. Kuday'ın söylediklerini masaya yatırdık: özel sağlık sigortam karşılamayacaksa, birikimlerimiz nereye kadar yeterdi? Tamam demiştim, ilk önce acil olanı halledelim, sonrasını sonra düşünürüz. Aşkım böyle bir ameliyatın ve sonrası gerekli bakım ve tedavilerin maliyetini öğrenmek için Amerikan Hastanesi doktorlarından GS liseli Ayşe ablayı görmeye gitti.

2 yorum:

  1. Dün bu yazinizi okuyunca itiraf etmem gerekir ki bende biraz duraksadim.
    Duraksadim, cünkü kolay olmayan bir durum ile karsi karsiyasiniz ve bu aile ile paylasilacak bu bir ikincisi doktor Cengiz KUDAY'in tutumu.
    Sizi tanimiyorum fakat sunu bir kere daha söyliyeyim ki her ne olursa olsun cok kuvvetli bir yapiniz olmali ve ayrica kuvvetli bir karakteriniz var, diye dünüyorum ( Haksiz oldugumu da zannetmiyorum) Her ameliyat kolay degildir ama gecirmis oldugunuz ameliyat hic te kolay olmiyan bir ameliyat. Sûkürler olsun ki Medikal dünyanin günümüzde gerek arastirmalar bazin da gerekse yeni buluslar bazinda gelisen ilerlemesi cok umutlandirici ve rahatlatan bir durum.
    Bazi doktorlarin bu gelismelere ayak uydurmalari, arastirmaci olmalari, olaylari yakin takip etmeleri, gerekli konferanslara katilmalari ve daimi olarak düzenli olarak cesitli doktorlarlar ile komünikasyonlari, saniyorum cogu doktorumuzu, doktorlari daha bir bilgilendirme bazinda pozitif olarak gelistiriyor.
    Bazi doktorlarin maalesef kendilerini bulunduklari capta tutmalari ve her hangi bir gelisme göstermemeleri hem kendileri icin hem de hastalar acisindan pek hos olmuyor yada doktordan beklenileni alamiyorsunuz.
    Sadece sizin konumunuz icin degil genel olarak düsünecek olursak, yapilan bir hata sonrasinda "PARDON" , pek affedilir gibi olmuyor.
    Tekrar gecmis olsun, saglikli güzel günler.

    YanıtlaSil
  2. Ameliyatlarımı yapan doktorum tıptaki gelişmeler için 'gelecekte bir bakmışsınız beyin ameliyatı denilen şey diş çektirmek gibi olacak' demişti. Hangi meslek grubu olsursa olsun, herşey bu kadar hızlı gelişirken meslekleri ile ilgili ilerlemeleri imkanları dahilinde takip etmeliler.

    Tabi bir de insan ilişkileri boyutu var ki o doktorların çok zayıf olduğu bir konu gibime geliyor. İstisnalar hariç: benim doktorum da bir istisna.

    YanıtlaSil