Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

31 Mart 2010 Çarşamba

Cesaretim sağolsun

Asıl ben ne yaptığımı anlatmamışım ki! Daha doğrusu, ne yapabildiğimi. Kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmez. Haydi, çok ısrar ettiniz bir ipucu vereyim bari: yenilenen banyomuzla ilgili.

Madem ki bilemediniz, ben anlatayım. Önce şunu bilmelisiniz ki, bu ilk sefer olan bir şey değil. Hani yazamadığım bir dönem var ya, ilki o zaman gerçekleşti. Acayip pistim.  Aslında değildim de, pis olduğunuzu zannedersiniz ya, işte öyle bir his. Sabah ilk seans egzersizlerimi bitirmiştim. Çalışma odasındaydım ve kalan suyumu yudumluyordum. Birden bire ayağa kalktım. Dört ayaklı bastonumla beraber giyinme odasına geldim; bastonumu yanımdan hiç ayırmam. Aslında onsuz yürüyemiyorum ya, neyse. Elim bornozuma gitti. Önce onu getirdim banyoya. Tekrar giyinme odasının yolunu tuttum. Bu kez, banyo çoraplarımı ve saç havlumu aldım. Banyo çorabı ne derseniz, hemen tarif edeyim: çok olmamakla birlikte geniş burunlu ve geniş boğazlı olan soketin daha kısa bileklisi.

29 Mart 2010 Pazartesi

Katil uşakmış meğer...

Yeni bir film, yeni yorumlar. Aslında belgesel bu seferki.

"Katil uşakmış meğer"

26 Mart 2010 Cuma

Bölgesel elektrik kesintisi; bölge: tüm DÜNYA

Sonunda 25 Mart Perşembe gününün Habertürk gazetesini bitirdim. Aslında daha yazacak çoook şeyler var da... Biraz da, 'Abi işim mi yok, tüm HT gazetesini yazıcam, merak eden açar okur.' diyerek kendimi engelledim ne yalan söyliyeyim.


Aslında bugünkü yazımın konusu yeğenimin hazırlayıp verdiği, apartman panosuna astırdığım bir duyuru idi. Onu da gazetede görünce, tamam, dedi, ilahi güçler iş başında.

WWF'in organize ettiği 'DÜNYA SAATİ' uygulaması için sizden, 27 Mart Cumartesi günü saat 20.30'dan 21.30'a kadar ışıkları kapamanızı, elektrikle çalışan ne kadar aletiniz varsa hepsinin fişini prizden çekmenizi istiyoruz. Bunu yaparak küresel ısınmayla mücadeleye katkı sağlamış olacaksınız.

N'apıcaz 1 saat elektriksiz, diye soranlardansanız, hemen birkaç öneride bulunabilirim:

- Normalden farklı, daha şık bir sofra hazırlayın. Eşiniz, çoluk çocuk, anne babanız, her kimle birlikte yaşıyorsanız, akşam yemeğinizi mum ışında bu 1 saat içinde yiyin.

- Mum ışında oyunlar oynayın, göreceksiniz çok eğleneceksiniz. Hatta, bunu hep yapalım, diyeceksiniz, ama bu yalan olacak, benden söylemesi.

- Arkadaşlarınızı mum ışığında şarap-peynir partisine davet edin. Atıştırmalıkları da arkadaşlarınız getirsin.

- Birlikte yaşadığınız kişiyle kaliteli bir sohbet ortamı yaratın. Rahat kıyafetlerinizi giyip, koltuklara yayılarak o an aklınıza gelen herşeyden konuşun. Kavga etmek yok, ona göre.

- Buraya kadar okuyup da hala aklınıza başka fikir gelmediyse, o bir saati 'Başka neler yapılabilirdi?' diye düşünerek harcayın. Çünkü küresel ısınmanın boyutları arttıkça, yaşamımızı sürdürebileceğimiz yer karanlık, ışıksız yeraltı mağaraları olacak en iyi ihtimalle.

- Abarttığımı düşünüyorsanız, haklısınız :)) Yeraltında karanlıkta kalmayız, teknoloji çok ilerledi, diyorsanız, teknolojinin sonuçlarını düşünün bu bir saat boyunca. Kolay gelsin :)

Zoolog deyip geçmeee!

Dünkü Habertürk gazetesinin devamından...

Devlet bakanı ve Başbakan Yardımcı Cemil Çiçek, medyaya anayasa paketini anlatırken, 'Dokunulmazlık konusu da bu taslağa katılabilir mi' sorusuna demiş ki:
''Dokunulmazlık dediğiniz dışarıdan bir algılamadır ve dokunulmaz dediğiniz insanların da dokunulmadık yanı kalmamıştır, onu da ifade etmek isterim.''  

Görmedim, duymadım, bilmiyorum hali

Günlük gazeteler birikmiş, gününde okumamışım. Sadece o değil ki, bu aralar hepten böyleyim; dün de söyledim ya zaten, yazı bile yazmadım. Bahar yorgunluğudur, geçer, diyorum. Ya da depresyona girdim. Yazarken bile güldüm, ben ve depresyon! Aslında, olmaz olmaz deme hiç, olmaz olmaz sevgilim, zaman neler gösterir belli olmaz sevgiliiiiim...

Neyse, bunu geçtim. Birikmiş günlük gazetelerin arasından birini çektim daha 10 dakika önce. Habertürk'ün perşembe günkü baskısıymış. Bahsedeceğim yazıya kadar neler yoktu ki! Misal, AİHM Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne 381 bin avro ceza kesmiş, sebebi 1996 yılında erken doğum sebebiyle Kızılay'dan alınan kandan HIV virüsü kapmış bir bebek. Devlet bu bebeğe ve ailesine sahip çıkıp, tedavisi ile ilgilenmemiş. 13 yıl boyunca hiç bir hükümet vatandaşın bu sorununa çare olmaya çalışmadığı gibi, Kızılay'a da 'ne yaptın kardeş sen?' dememişler. Deselerdi, haberde Kızılay'ın HIV'li kanları ona buna dağıtmaya devam ettiğinin örneklerini okumazdık!

Daha anlatmama gerek yok, gazete okuyorsanız biliyorsunuzdur zaten. Benim aklımı karıştıran haber başka. Fatih Altaylı'yı Adalet Bakanı Sadullah Ergin ziyaret etmiş.


25 Mart 2010 Perşembe

Ara verince böyle oluyor...

Uzun zamandır yazamadım. Yazamadım derken, zamansızlıktan falan değil. Öyle ki, özenle açtığım 'Yeni Kayıt' sayfalarının, bir iki satır karaladıktan sonra memnuniyetsizlikle sildiklerimin sayısını bile hatırlamıyorum. Yazamayışımın nedeni konusuzluk da değil, tahmin edersiniz. Bu açıdan olağanüstü bir ülkede yaşadığımızı sanmıyorum, biliyorum. Bacak kaslarımı geliştirmek için bir kiloluk ağırlık takarak yaptığım egzersizler esnasında penceremden gördüklerim bile yeter, o günkü yazıma konu olmaya.

19 Mart 2010 Cuma

Çay deyip geçme...

Çayınızı yudumlarken kiminle samimi olmak isterdiniz? :))

Teşekkürler Yavuz abi :)









18 Mart 2010 Perşembe

18 Mart Çanakkale Zaferi

19. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal'in, Boğaz Müstahkem Mevki Komutanlığı'na gönderdiği, İtilaf Devletleri (İngiliz ve Fransız) donanmasının 18 Mart 1915 tarihindeki başarısız deniz harekatıyla ilgili raporundan bir bölüm:


''Düşman saat 14.45'te yerli torpidobot ve zırhlı ile Seddülbahir'i şiddetle bombardıman ettikten sonra sahile yaklaşarak, bir zırhlının çanaklığından açtığı makinalı tüfek ateşi desteğinde asker dolu üç büyük kayığı Seddülbahir İskelesi'ne yanaştırıp çok sayıda erini karaya çıkarmıştır. (...)'' 


Ülkelerin 2009 yıl sonu işsizlik oranları

Kaynak: OECD verileri. İşsizlik rakamları açıklanmayan ülkeler listeye dahil edilmemiştir.

(2009, 2010, 2011 işsizlik tabloları için ilgli yılı tıklayın.)

İspanya: % 18.1
İrlanda: % 11.8
Slovak Cum. : % 11.8
Macaristan: %10.1
Portekiz: % 9.6
Fransa: % 9.4
ABD: % 9.3
Finlandiya: % 8.3
Kanada: % 8.3
İsveç: % 8.1
Polonya: % 8.2
Belçika: % 7.9
İtalya: % 7.8
Almanya: % 7.5
İzlanda: % 7.2
Çek Cum. : % 6.8
Danimarka: % 6
Lüksemburg: % 5.8
Avusturalya: % 5.6
Meksika: % 5.5
Japonya: % 5.1
Avusturya: % 5
Kore: % 3.6
Hollanda: % 3.5

Kuzucuğumun babası bypass olmak üzere

Merveciğimin babası İhsan amca, bugün saat 8.30'da bypass ameliyatına girdi.

Bypass ameliyatlarında hastanın yakını olmayanlardan kan istenirmiş. Aşkımın kan grubu, İhsan amcanınkiyle aynıymış. Her ne kadar aynı gruptan da olsa, yine de test yapılırmış. Dün akşamüstü test için, aşkım kan vermeye hastaneye gitti. Gece 11 civarıydı, testin olumlu sonucunu bildirdi kuzucum, 'hadi yine iyisin' diyerek :) Ameliyat esnasında alınırmış kan ve hemen hastaya verilirmiş, bekletilmeden. O yüzden, aşkım da şu an kuzucuğumun yanında.

Yaklaşık 4 saat sürecekmiş ameliyat. İhsan amcayla salı günü konuştuğumda morali çok iyiydi. İnşallah çok iyi geçecek ameliyat, herşey yolunda gidecek. Ne yalan söyliyeyim, 2. ameliyatım öncesindeki halimi düşünüp duruyorum kaç günlerdir...

Merve şöyle de bir olay anlattı: kan ihtiyaçları olduğunu bütün tanıdıklarına bildirmişler. Haliyle kan grubu uyan herkes test için geleceklerini bildirmiş. İhsan amca, geleceğini bildiren bir kişi için 'O çok sinirli, onun kanını istemem!' demiş; ama aşkımınkini özellikle istemiş :))

Ne diyeyim İhsan amca, çok haklısın, ne kadar çok sevenin varmış ki, aralarından seçim yapma şansına sahipsin :))

Şimdiden çok geçmiş olsun İhsan amcaya ve tüm aileye.

15 Mart 2010 Pazartesi

CEK'ler CAK'lar, birbirini ağırlar :)

Ali Tezel'in bir yazısı yeni bir bilgi kutucuğu açma fikri verdi bana. Hani şu yandaki 'Yüzyılın Ayıbı', 'Güzel Ülkemden İstatistikler', 'Nasıl Yani??' ve 'MaGAZin Köşesi' gibi. Ali Tezel bir yazısında, bir işyeri sahibinin,

'Başbakan iktidara gelirken, '3 yıl dayanın, 3 yıl sonra yaşam kalitenizin artacağına söz veriyorum' demişti, bu 3 yıl dolmadı mı daha diye sorabilir misiniz lütfen?'
diye rica ettiğini söylüyor. Ali Tezel de, sözünü tutuyor ve ek olarak başbakanın şu vaadini de hatırlatıyor:

'İktidara gelince ilk iş dokunulmazlıkları kaldıraCAĞIZ.'

Ben de, gazetelerden CEK'ler CAK'lar, CEĞİZ'ler, CAĞIZ'lar toplamaya başladım. Yandaki sütundan takip edersiniz artık :))

13 Mart 2010 Cumartesi

İlk TOP 10 OLAY listesi, hayırlara vesile olsun

TOP 10 OLAY

Sevgili izleyenler, bu Cumartesi yayınımızda, TOP 10 OLAY listemiz var. Listemizin 10. sırasında, 'Allah şaşıttı mı dayıya hala dedirtirmiş' kıvamında bir olay var.  Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı bir genelgede, Yükseköğretime geçiş sınavlarının öğrencilerde yaratacağı streslerin azaltılması, derslere motivasyonun sağlanması ve sınavlara psikolojik olarak rahat girmeleri için öğrenci velisinin yazılı başvurusunda beyan edeceği sürenin - en fazla ne kadar olduğu hakkında hiçbir bilgi yok - (yani veli tüm yıl boyunca derse, bu bile kabul mu edilecek?) özürlü devamsızlıktan sayılmasının hem öğrencilere hem de velilere moral kazandıracağını düşünmesi. 

11 Mart 2010 Perşembe

Sadece cok cesurlar mi normal dogum yapar?

Bütün internet haberlerinde aradım, acaba bir sorun yaşamış mıydı diye. Ah, pardon, damdan düşer gibi girdim konuya.

Dünkü gazetede, Dışişleri Bakanı Akmet Davutoğlu'nun Kadın Doğum Uzmanı olan eşi Sare Davutoğlu, Abdullah Gül'ün kızının doğum haberi için şöyle bir yorum yapmış:


10 Mart 2010 Çarşamba

Vatandaşın evini deprem yıkmadan, sen yıkamazsın arkadaaaş!

Deprem, çok çok çok korkunç. 17 Ağustos 1999'da İzmit-Gölcük merkezli depremi, İstanbul'da yaşayanlardanım. Ablam ise, yeğenime hamile ve depremin abartısız 'merkezinde' oturuyordu! Yani Gölcük'te, askeriyenin paralelinde, denizin hemen önündeki ilk sıra apartmanlarda değil, 2. sıradakilerde... Çıldırmıştım merkezin Gölcük olduğunu duyduğumda... Ablama ulaşamıyordum telefonla... Hemen yola çıkmak istedim ama, arabanın radyosu yol-mol kalmadığını anlatıyordu... Hikayesi çok uzun, şunu da söyliyeyim, Elazığ depremine geçeceğim: O gün delirmedim ya, bir daha bir şey olmaz, diyorum bazen.

9 Mart tarihli HaberTürk gazetesinde, Düzgün Karadaş imzalı haber şöyle diyor:

Vicks merhemi ayak tabanınıza sürmeyi deneyin

Aşağıdaki metni hazırlayan kişi kim bilmiyorum, ama bana Demet'ciğimden geldi. Denemeye fırsatım olmadı; iyi tarafından bakarsak, öksürmüyorum :) Öksürenler varsa denesinler, tabii akıllarına yatıyorsa; sonra lütfen haber versinler ki, işe yaramayan bir bilgilendirme yapmış olmayayım... Şimdiden teşekkürler ve geçmiş olsun :-)




“Ayak tabanlarımızın yağı emen özel bir yapısı vardır.

Bu nedenle eğer tabanınıza örneğin sarmısak sürerseniz yaklaşık 20 dakika sonra tadını ağzınızda alırsınız. Bunu bulan bilim adamları nedenini bilmiyor henüz ama bu etki bize bir tedavi olarak geri dönüyor.

Özellikle çocuklarda (ve tabi büyüklerde) gece uyutmayan şiddetli öksürük durumunda
ayak tabanınıza güzelce Vicks merhem sürün ve kalın bir çorap giyin.
Beş dakika içinde öksürüğün kendiliğinden geçtiğini göreceksiniz.
Her zaman %100 çalışır ve çocuklara ağır öksürük ilaçları vermekten daha etkilidir.”

9 Mart 2010 Salı

Kurtlar Vadisi'nde verilen mesajların doğruluğunu, yanlışlığını bilir misiniz, bilmez misiniz?

Kaldığımız yerden devam ediyoruz, Aile ve Kadından Sorumlu Bakan Aliye Kavaf'a.

Dünkü yazımda da belirttiğim Hürriyet Pazar röportajında açıkladığı! pek çok şeyin arasında TV'lerdeki diziler de vardı. Malum dizi hakkında konuşurken diyor ki:

'(Öpüşme sahneleri için) Reyting kaygısıyla böyle kontrolsüz bir yayıncılık anlayışını doğru bulmuyorum. O sahne 45-50 yaşındakiler için önemli olmayabilir dejenerasyon anlamında.

8 Mart 2010 Pazartesi

Dünya Kadınlar Günü'nde Ebeveyn İzleme Kurulu, kadın işleri, aile işleri

Bugün Dünya Kadınlar Günü. Kendini 'KADIN' olarak gören herkesin Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Ama biraz buruk olarak. Bu durum, aslında sadece bu güne özel değil. Türkiye'de kadın olmanın tadı buruk. Buruktan da öte, hani tam hastalanmadan önce, burnunuzda biter o koku, mide bulandırıcıdır, yüzünüzü ekşitirsiniz; çürük yumurta kokusunu diyorum. Kelimenin tam anlamıyla bu: Türkiye'de kadın olmak, çürük yumurta kokusunu sürekli duyma hissi gibi bir şey.

Aile ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, dizilerdeki erotik sahnelerin, ki bunların Aliye Kavaf'ı irrite ettiğini duymazdan gelememiştik, muhafazakar aile yapısını erozyona uğratmaması için, uzmanlardan oluşan bir Ebeveyn İzleme Kurulu için çalışıyormuş.

Geçmiş Zaman Olur ki... TOP 10 Listesi


'Geçmiş Zaman Olur ki...' TOP 10 Listesi

Sıralamayı siz sevgili izleyenlere bırakacak kadar demokratik davranılan bu TOP 10 listesi, sakın ola unutulmaya!

'Öğrenci sayımız bir çok ülkenin nüfusundan fazla. Bu Türkiye'nin büyüklüğünü göstermekte.' diyerek 81 ilden öğretmenleri Çankaya Köşkü'nde ağırlayan Abdullah Gül.

Oğlunun mezuniyet töreninde, öğrencilerin Atatürk posterli, ıslıklı, alkışlı protestosuyla karşılaşıp, 'Kendimi Bilkent'te değil, bir üçüncü dünya ülkesinde zannetim.' diyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ.

4 Mart 2010 Perşembe

Başbakanlık tarafından 'Türkiye'de Ailelerin Refah Düzeyi Araştırması' yapılacakmış...

Başbakanlık Türkiye'nin yoksulluk haritasını çıkartacakmış. Bireylerin ve ailelerin refah düzeyinin belirlenmesi konusunda ekonomik kriterlerin yanı sıra, sosyal ve kültürel farklılıklar açısından da bir ilk olacakmış. Araştırma ile yaşanan konut, ev içinde mekan kullanımı ve eşya seçimi, çevre yaklaşımı, yaşam tarzları, gelenekler, tatil, serbest zaman, eğlence, sosyal ve kültürel faaliyetler, çocukların eğitimi, mesleki tercihler ve tüketim alışkanlıkları konusunda adeta Türk toplumunun bir haritası çıkartılacakmış.

Hiç zahmet etmesinler, böyle bir araştırma için.  Ben söyliyeyim size ne durumda olduğumuz. İşte günümüz Türkiye'sinin sonuçları:

1. tip vatandaşlar:

3 katlı villada otururlar. Salonlarının ortasındaki mescitte, 

2 Mart 2010 Salı

Ergenekon davası fıkralara konu oluyor :)

NŞA, pek de gülünecek bir tarafı yok bu davanın, ama insanın elinde değil gülmemek aşağıda yer alan alıntıya. Ben çok güldüm, ağlanacak halimize. 

Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı'nın 26 Şubat 2010'daki yazısından bir bölüm:

Yaşlı bir Anadolu köylüsü tek başına yaşadığı ve eskisi gibi tarlada çalışamadığı için çok dertliymiş. Susuz geçen bir yılın ardından, toprak taş gibi olduğundan, alının teri ve büyük fedakarlıklarla okuttuğu ve tüm beklentilerini aşarak üniversite rektörü olan tek oğlu da Ergenekon 41'inci dalgadan dolayı tutuklanıp cezaevine götürüldüğünden dolayı çok mutsuzmuş. Eşi de vefat edeli neredeyse 1 ay olmuş. Sonunda dayanamamış ve 45 gündür suçunun ne olduğunu bilmemesine ve açıklanmamasına rağmen cezaevinde yatan oğluna çaresizlikten bir mektup yazmış.

1 Mart 2010 Pazartesi

Milletvekilleri hangi yemeğe kaç para ödüyor?

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki lokantanın mönüsünden:

Tavuk çorbası: 50 kuruş
Bezelye çorbası: 50 kuruş
Çardak kebabı: 4 TL
Pideli Y. kebap: 3 TL
Çupra ızgara: 4 TL
Patlıcan sandalı: 1 TL
Kabak dolma: 1 TL
Cacık: 50 kuruş
Şekerpare: 1 TL
Krem şokola: 1 TL
Organik meyve s: 1 TL
Kutu bira: 2 TL

Tavuk yemekleri 4 ila 6 TL, etli yemekler 3 ila 5 TL, balık yemekleri 4 ila 6 TL, sebze yemekleri ve zeytinyağlılar ise 1 TL.