Eveeet, geldik eş-dostun faydalarına.
Bir önceki yazımda ablama, tercihan Hollywood'da, araba kazalarında dublörlük gibi yepyeni bir kariyer imkanı yaratmaya çalışan canım yurdum 'manyağı'nı tanıtmıştım. Bu kariyer planını elinin tersiyle iten (!) ablam soluğu karakolda almıştı, ama sonra verememişti ve ciğerleri ve hatta aklı patlatma noktasına gelmişti.
İkinci denemesinde görgü tutanağını almayı başaran ve karakolun aracılığı ile şikayetini savcılığa ileten ablam, mutlu ve gururlu bir şekilde ofisine döner. Dünkü arkadaşları tüm fabrikaya olayı duyurdukları için koşan gelmiştir geçmiş olsuna. Kaldığımız yerden devam...
Bir takım 'derin' arkadaşları plakayı, hatırladığı kadarıyla, sorarlar, aracın eşgalini isterler. Acaba şoförü yan gözle de olsa görebilmiş midir? Hayır, hayır, o panikle ancak direksiyonu toparlamıştır, plakayı bile tam alamamıştır. 'Derin' arkadaşları olayı ucuz atlattığını, verilmiş sadakası olduğunu söyleyerek yanından ayrılırlar. İki saat kadar sonra yine belirirler ablamın yanında. Hafifçe eğilerek kulağına fısıldarlar: 'Ablam, topuklarına mı, dizlerine mi sıktıralım, hangisini istersin, ablam?'
'Benim' ablam hafif mahçup bakar; yüreği elvermez ki sıktırsın iki kurşun. 'Yok çocuklar olur mu öyle şey. Duymamış olayım bak. Bulmanız yeter manyağı. Saolun. Hadi şimdi herkes işinin başına. Fabrikada üretim duracak yoksa.' der. 'Derin' arkadaşları 'emret komutanım' tavırlarıyla çıkarlar odasından. Az sonra tekrar izin isteyip gelirler yanına:
- Ablam, sen ne mukaddes bir varlıksın ki canına kasteden manyağın topuklarına, dizlerine bile kıyamıyorsun. Bize de ders vermiş oldun. Düşündük taşındık, eğer kabul edersen bu geceyi kodeste geçirsin lavuk, aklı başına gelsin. Bi daha yanından geçtiği arabaların üstüne direksiyon kırmamak gerektiğini öğrensin!
- Madem ki ısrar ediyorsunuz, peki, öyle olsun. Attırın kodese!
Ve gözündeki bir damla yaşı onlar gidene kadar zor tutar, gurur duyar bu 'derin' arkadaşlarıyla!
Başta Hollywood deyince, böyle bir şey çıktı işte, idare edin. Orada tutmaz bu senaryo derseniz Yeşilçam, o da olmazsa yerli dizi garanti.
Detaylar hariç, hakikaten de ablamın iş yerindeki arkadaşları 2-3 saat içinde arabayı ve ablamın arabasına çarpan kişiyi bulurlar. Adam Adapazarı'ndadır. Çevresi polisleri de kapsayacak kadar geniş olan arkadaşlarından biri sayesinde adamın ev adresi, telefon numarası bile artık ellerindedir. Ertesi gün, Adapazarı'nda oturan, oradan işe gidip gelen bir başka arkadaşı bunu kendisine görev bilip, adamı evinde ziyaret eder. Adama yaptığı şeyin çok ayıp, çirkin olduğunu, polise ve savcılığa başvurduklarını, işin peşini bırakmayacaklarını söyler. Ertesi gün işe geldiğinde ablama ve diğerlerine tüm bunları anlatır, adam inkar etmiştir, arabası köyde olduğu için böyle bir olay mümkün değilmiş. Bunun üzerine o köyden olan başka birine bunu araştırmasını, soruşturmasını söylüyorlar. En son bu aşamada bıraktım olayı.
Karakol gerekli belgeleri savcılığa gönderecek, ve bu belgeler savcılıkta başka bekleyen binlerce dosya arasında yerini alacak. Nice zaman sonra, mesela çıkmaz ayın çıkmaz Perşembesi ablamın dosyasının sırası gelecek. Tüm bunlar olurken adam arabasını tamir ettirmiş ve hatta satmış olacak! İşte eş-dost faydası...
Geçenlerde bir gün polisin bir tazminat davası için, gazetede devamlı yazıları çıkan, hatta TV programlarına bile katılan A. Dilipak adlı gazeteciyi 10 yıldır 'bulamadığının' haberini okumuştum. O kadar ki mahkemenin sabrı 10 yıldan sonra taşmış, bir sonraki duruşmaya 'bulunamadığı' gerekçesi ile katılmazsa, 'bulamayan' polisler hakkında suç duyurusu yapmaya karar vermiş!
Yine geçenlerde gazetede okumuştum: bir suçluyu, bilmem kaç zamandır 'bulunamayan' adresini, davacı olan vatandaş kendi araştırmış, izini sürmüş, bulmuş, gitmiş devletin savcılığına 'işte bu adam buradadır' diyerek vermiş. Haber gazetede 'Vatandaştan devlete dev hizmet' başlığı ile yer almıştı.
Ablama söyliyeyim de şimdiden devlete dev hizmeti geçen arkadaşlarıyla gurur duysun.
Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.
31 Temmuz 2009 Cuma
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Ablam dublör olabilir, artık tecrübesi var!
Pazartesi akşamı saat 9 gibiydi, yemekten henüz kalkmıştık. Muhtemelen 82 saatte, otura kalka ancak pişirmeyi becerdiğim zeytinyağlı patlıcan yemeği ile kıymalı makarna yemiştik. Tam salona geçiyorduk ki telefon çaldı. Arayan ablamdı. Başına neler geldiğini duymaya hazır mısınız?
Akşamüstü 17.30 civarında işten çıkmış. İzmit'teki Sabancı fabrikalarından birinde çalışıyor, reklam olmasın diye ismini vermiyorum. Okullar yaz tatiline girdiğinde Maşukiye denilen cennetten bir köşedeki evlerine geçiyorlar. Havuzlu bir site olduğu için canım yeğenim yaz tatilini hakkıyla yaşıyor. Neyse. Ablamın iş yerinden evine giden yolun neredeyse tamamı geliş-gidiş düzeninde tek yol ve çok dönemeçli, bol rampalı. Boy boy kamyonlar hiç eksik olmaz. Ablam da yine böyle bir rampada bir kamyonun arkasında kalmış. Dedim ya çok dönemeçli diye, ileriyi göremediği için yani karşıdan gelen var mı yok mu göremediğinden kamyonu sollamamış. Tabi arkası sürüsüne bereket, konvoy olmuş.
Yol düzelince kamyon herhalde boş olduğundan allah ne verdiyse, gazlamış gitmiş. Ablam dikiz aynasından bakınca arkasındaki aracın kendisini sollamak üzere sinyal verdiğini görmüş, dolayısıyla hızını artırmamış ki araç rahat geçsin. Bu arada karşı yönden gelen araç da yokmuş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Ablamı sollayan aracın şoförü tam ablamın aracının yanına geldiğinde aniden direksiyonunu ablamın üstüne doğru kırmasın mı! Ablam ne olduğunu şaşırmış, bankete kaymış, bir şekilde direksiyonu kontrol etmiş ve tekrar yola çıkmayı başarmış. Bana anlatırken şöyle tarif etti olayı: hani filmlerde kovalamaca sahneleri olurya, bir araç diğerini yoldan çıklarmak için direksiyonu onun üstüne kırar, aynen öyle yani.
Olayın şokunu atlatamadan plakasını almak gerektiği aklına gelmiş ve basmış gaza. Çarpan aracı yakalamış, zar zor plakasının son iki rakamı hariç diğerlerini beynine kazımış. Neden son iki rakamı görmemiş derseniz, ağlamaktan! Zaten sonrasında yavaşlamış ve arabasını yolun kenarına çekmiş, bir güzel ağlamış.
155 Polis İmdat merkezini aramış, olanları anlatmış, ekip göndereceklerini söylemişler. O arada fabrikanın servisi, kendi arabalarıyla gidip gelen tüm arkadaşları yol kenarında olduğunu görünce sağ olsunlar hemen durmuşlar. Asıl acı olan, ablama bir aracın çarptığını gören, olaya tanıklık edenlerden hiç birinin durmaması!
Arkadaşları polisler gelene kadar yanında kalmışlar. Polis olayı dinledikten sonra şikayetçi olup olmadığını sormuş, şikayetçi ise merkeze gitmek gerektiğini söylemiş. Bir arkadaşı ile birlikte gitmişler merkeze. Olay yerine gelen polis memuru bir görgü tutanağı hazırlamış, geriye ablamın ifadesini almak kalmış. Fakat nöbet değişim saati geldiği için polis memuru ablama 'Yeni gelen arkadaşlar alırlar ifadenizi' diyerek gitmiş. Yeni gelen polis memuru da neden beklediklerini sorunca ablam olayı anlatmış ve ifadesinin alınmasını beklediğini söylemiş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Nöbeti yeni devir alan polis memuru ablama, olay yerine giden arkadaşlarının tutanak tutarak büyük hata yaptığını, ifadesinin alınamayacağını çünkü buna yetkileri olmadığını söylemiş. Ablam hiç değilse tutanağı almak isteyince de 'arkadaş bunu düzenlemekle bir hata yaptı, biz de verirsek, ikinci hatayı yapmış oluruz' demiş! Ama nasıl olur gibilerinden itiraz edince, şimdiki görevli polis, diğer arkadaşının bunu bilmediğini söylemiş!!! Bu tarz olaylara artık polis bakmıyormuş! Ablam 'Adamın biri neredeyse beni öldürüyordu, polisin bakması için ne olması gerekirdi?' deyince polis 'varsayımlarla hareket edemeyiz' diye cevap vermiş!
Dolayısyla ablamı ve arkadaşını elleri boş, hiç bir çözüm üretmeden göndermişler. Yani sizin anlayacağınız ablam adamın birinin kendisine ancak filmlerde görülebilecek bir şekilde çarpmasıyla kalmış, arabadaki ciddi hasar ve sinir bozukluğu da hediyesi...Hani derler ya, cana geleceğine mala gelsin...
Sonra ablam şansını tekrar denemek için Salı günü aynı karakola gitmiş ve müdürle görüşmek istediğini söylemiş. Kapıdaki görevli müdürün yanında misafiri olduğunu, görüştüremeyeceklerini söyleyince, ablam son derece kesin bir ifadeyle 'Bakın, beni atlatmaya kalkmayın, benim bir sorunum var ve ekipleriniz bunu çözemedi. Vatandaş olarak haklarımı biliyorum ve müdürle görüşmek de bunlardan biri.' deyince önce komiserle görüşmesini teklif etmişler, eğer o da yardımcı olamazsa müdürleriyle görüştüreceklermiş. Ablam komisere dün akşamı ve derdini anlatmış, hatta akşamki memurlardan biri de oradaymış. O memuru çağırıp hikayeyi bir de ondan dinlemiş. Komiser aslında Özel Hareket Tim'cisiymiş, eleman yokluğundan onu da bu karakola vermişler. Ablama '25 yıllık meslek hayatımda son 3 aydır polisliği öğreniyorum.' diyerek ne yapmaları gerektiğini başka memurlara sordurmuş, öğrenmiş. Sonucunda ablamın ifadesi alınmış, görgü tutanağının bir kopyasını da vermişler. Artık kendi iç işleri nasıl işliyorsa, olay Savcılık'a intikal etmiş durumda.
Devletin hali bu. Kim kime, dum duma. Devlet görevlisi, hangi birimde çalıştığının önemi yok, 'ezbere' bilmesi gereken kendi konusunun, sorumluluklarının, sınırlarının ne kadarını biliyor, belli değil. Hangi vatandaşın sesi daha yüksek çıkarsa, o haklarının karşılığını alıyor anlayacağınız.
Tabi olay böyle bitmiyor. Devam yazısında vatandaş kendi imkanlarıyla sorununu nasıl çözüyor konusu var; daha çok eğleneceksiniz :)
Akşamüstü 17.30 civarında işten çıkmış. İzmit'teki Sabancı fabrikalarından birinde çalışıyor, reklam olmasın diye ismini vermiyorum. Okullar yaz tatiline girdiğinde Maşukiye denilen cennetten bir köşedeki evlerine geçiyorlar. Havuzlu bir site olduğu için canım yeğenim yaz tatilini hakkıyla yaşıyor. Neyse. Ablamın iş yerinden evine giden yolun neredeyse tamamı geliş-gidiş düzeninde tek yol ve çok dönemeçli, bol rampalı. Boy boy kamyonlar hiç eksik olmaz. Ablam da yine böyle bir rampada bir kamyonun arkasında kalmış. Dedim ya çok dönemeçli diye, ileriyi göremediği için yani karşıdan gelen var mı yok mu göremediğinden kamyonu sollamamış. Tabi arkası sürüsüne bereket, konvoy olmuş.
Yol düzelince kamyon herhalde boş olduğundan allah ne verdiyse, gazlamış gitmiş. Ablam dikiz aynasından bakınca arkasındaki aracın kendisini sollamak üzere sinyal verdiğini görmüş, dolayısıyla hızını artırmamış ki araç rahat geçsin. Bu arada karşı yönden gelen araç da yokmuş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Ablamı sollayan aracın şoförü tam ablamın aracının yanına geldiğinde aniden direksiyonunu ablamın üstüne doğru kırmasın mı! Ablam ne olduğunu şaşırmış, bankete kaymış, bir şekilde direksiyonu kontrol etmiş ve tekrar yola çıkmayı başarmış. Bana anlatırken şöyle tarif etti olayı: hani filmlerde kovalamaca sahneleri olurya, bir araç diğerini yoldan çıklarmak için direksiyonu onun üstüne kırar, aynen öyle yani.
Olayın şokunu atlatamadan plakasını almak gerektiği aklına gelmiş ve basmış gaza. Çarpan aracı yakalamış, zar zor plakasının son iki rakamı hariç diğerlerini beynine kazımış. Neden son iki rakamı görmemiş derseniz, ağlamaktan! Zaten sonrasında yavaşlamış ve arabasını yolun kenarına çekmiş, bir güzel ağlamış.
155 Polis İmdat merkezini aramış, olanları anlatmış, ekip göndereceklerini söylemişler. O arada fabrikanın servisi, kendi arabalarıyla gidip gelen tüm arkadaşları yol kenarında olduğunu görünce sağ olsunlar hemen durmuşlar. Asıl acı olan, ablama bir aracın çarptığını gören, olaya tanıklık edenlerden hiç birinin durmaması!
Arkadaşları polisler gelene kadar yanında kalmışlar. Polis olayı dinledikten sonra şikayetçi olup olmadığını sormuş, şikayetçi ise merkeze gitmek gerektiğini söylemiş. Bir arkadaşı ile birlikte gitmişler merkeze. Olay yerine gelen polis memuru bir görgü tutanağı hazırlamış, geriye ablamın ifadesini almak kalmış. Fakat nöbet değişim saati geldiği için polis memuru ablama 'Yeni gelen arkadaşlar alırlar ifadenizi' diyerek gitmiş. Yeni gelen polis memuru da neden beklediklerini sorunca ablam olayı anlatmış ve ifadesinin alınmasını beklediğini söylemiş. Buraya kadar her şey normal, değil mi?
Nöbeti yeni devir alan polis memuru ablama, olay yerine giden arkadaşlarının tutanak tutarak büyük hata yaptığını, ifadesinin alınamayacağını çünkü buna yetkileri olmadığını söylemiş. Ablam hiç değilse tutanağı almak isteyince de 'arkadaş bunu düzenlemekle bir hata yaptı, biz de verirsek, ikinci hatayı yapmış oluruz' demiş! Ama nasıl olur gibilerinden itiraz edince, şimdiki görevli polis, diğer arkadaşının bunu bilmediğini söylemiş!!! Bu tarz olaylara artık polis bakmıyormuş! Ablam 'Adamın biri neredeyse beni öldürüyordu, polisin bakması için ne olması gerekirdi?' deyince polis 'varsayımlarla hareket edemeyiz' diye cevap vermiş!
Dolayısyla ablamı ve arkadaşını elleri boş, hiç bir çözüm üretmeden göndermişler. Yani sizin anlayacağınız ablam adamın birinin kendisine ancak filmlerde görülebilecek bir şekilde çarpmasıyla kalmış, arabadaki ciddi hasar ve sinir bozukluğu da hediyesi...Hani derler ya, cana geleceğine mala gelsin...
Sonra ablam şansını tekrar denemek için Salı günü aynı karakola gitmiş ve müdürle görüşmek istediğini söylemiş. Kapıdaki görevli müdürün yanında misafiri olduğunu, görüştüremeyeceklerini söyleyince, ablam son derece kesin bir ifadeyle 'Bakın, beni atlatmaya kalkmayın, benim bir sorunum var ve ekipleriniz bunu çözemedi. Vatandaş olarak haklarımı biliyorum ve müdürle görüşmek de bunlardan biri.' deyince önce komiserle görüşmesini teklif etmişler, eğer o da yardımcı olamazsa müdürleriyle görüştüreceklermiş. Ablam komisere dün akşamı ve derdini anlatmış, hatta akşamki memurlardan biri de oradaymış. O memuru çağırıp hikayeyi bir de ondan dinlemiş. Komiser aslında Özel Hareket Tim'cisiymiş, eleman yokluğundan onu da bu karakola vermişler. Ablama '25 yıllık meslek hayatımda son 3 aydır polisliği öğreniyorum.' diyerek ne yapmaları gerektiğini başka memurlara sordurmuş, öğrenmiş. Sonucunda ablamın ifadesi alınmış, görgü tutanağının bir kopyasını da vermişler. Artık kendi iç işleri nasıl işliyorsa, olay Savcılık'a intikal etmiş durumda.
Devletin hali bu. Kim kime, dum duma. Devlet görevlisi, hangi birimde çalıştığının önemi yok, 'ezbere' bilmesi gereken kendi konusunun, sorumluluklarının, sınırlarının ne kadarını biliyor, belli değil. Hangi vatandaşın sesi daha yüksek çıkarsa, o haklarının karşılığını alıyor anlayacağınız.
Tabi olay böyle bitmiyor. Devam yazısında vatandaş kendi imkanlarıyla sorununu nasıl çözüyor konusu var; daha çok eğleneceksiniz :)
28 Temmuz 2009 Salı
Türkiye'dekiler haricinde kimler, ne yapıyorlar?
Ukrayna'da 2007'de rüşvet aldığı iddiaları gündeme gelen Savunma Bakanı Yuriy Yehanurov görevden alındı. Başbakan Yulya Timoşenko'nun azil talebi parlamentoda büyük çoğunlukla kabul edildi. (6 Haziran 2009, HaberTürk)
İngiltere Adalet Bakanı Jack Straw'un yardımcısı Şahid Malik, devlet tarafından karşılanan giderlerinde haksız kazanç elde ettiği suçlamalarının ardından istifa etti. (HaberTürk)
G7 zirvesine alkollü olarak katılan Japonya Maliye Bakanı Nakagawa görevinden ayrılmak zorunda kaldı. (Radikal)
Almanya'nın Frankfurt Havaalanı'nda çalışanların sarhoş olduğu gerekçesi ile uçağa binmesi engelledikleri Ukrayna İçişleri Bakanı Yuri Lutsenko istifasını verdi. (13 Mayıs 2009, Radikal)
Peru Yüksek Mahkemesi, eski devlet başkanı Alberto Fujimori'yi rüşvet vermek suçundan 7.5 yıl hapis cezasına çarptırdı. (HaberTürk)
İflas bayrağını çeken İzlanda'nın Başbakanı Geir Haarde istifa etti. (Vatan)
Macaristan Başbakanı Gordon Bajnai devlette çalışan tüm üst düzey görevlilerin maaşlarının %50 indirilmesini istedi. Geçen hafta maaşı olan 7 bin doları hazineye iade ederek sadece sembolik olarak 1 forinte çalışacağını açıklayan Macaristan Başbakanı, krizden kurtulabilmek için herkesin fedakarlıkta bulunması gerektiğini söyledi. Resmi devlet şirketlerindeki müdürlerin, yönetim kurulu üyelerinin aylık maaşlarının yarı yarıya indirilmesini isteyen Başbakan, kabinesindeki bakanların maaşlarında %15'lik bir indirime gideceğini açıkladı. (19 Mayıs 2009, Radikal)
New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, evli olmadığı için başkanlık rezidansında oturmuyor. Çünkü bekar olan belediye başkanı kız arkadaşını resmi konuta davet edemiyor. Bu, vergi yükümlülerinin parasıyla çapkınlık yapma suçu sayılıyor. (Hürriyet)
Forum 2000 Vakfı'nın toplantısında konuşmaya dalan Olli Rehn ve Ursula Plassnik, topantının başladığını ve Çekce konuşulduğunu fark ediyorlar. Masalarında bir tane kulaklık var, çeviri için. Olli Rehn kapıyor kulaklığı. Plassnik ise kalkıyor, en arkadan alıyor kulaklığı gelip oturuyor yerine. Bizim politikacılarımızın omuz başlarında mutlaka birileri olur, leb demeden leblebiyi anlar, bir değil beş mikrofon kapıp getirirlerdi. (Ferai Tınç, Hürriyet)
ABD Başkanı Obama ve yardımcısı Biden Beyaz Saray'dan ayrılıp Arlington semtindeki bir hamburgercide öğle yemeği yediler. Herhangi bir zincirin halkası olmayan Ray's Hell Burger'e giren Obama ve Biden 6.95 dolarlık burgerlerin parasını kendi ceplerinden ayrı ayrı ödediler. Sipariş numaralarını alıp, vatandaşla birlikte siparişlerinin çıkmasını beklediler. Obama bahşiş kutusuna 5 dolar bıraktı. (HaberTürk)
İngiltere Adalet Bakanı Jack Straw'un yardımcısı Şahid Malik, devlet tarafından karşılanan giderlerinde haksız kazanç elde ettiği suçlamalarının ardından istifa etti. (HaberTürk)
G7 zirvesine alkollü olarak katılan Japonya Maliye Bakanı Nakagawa görevinden ayrılmak zorunda kaldı. (Radikal)
Almanya'nın Frankfurt Havaalanı'nda çalışanların sarhoş olduğu gerekçesi ile uçağa binmesi engelledikleri Ukrayna İçişleri Bakanı Yuri Lutsenko istifasını verdi. (13 Mayıs 2009, Radikal)
Peru Yüksek Mahkemesi, eski devlet başkanı Alberto Fujimori'yi rüşvet vermek suçundan 7.5 yıl hapis cezasına çarptırdı. (HaberTürk)
İflas bayrağını çeken İzlanda'nın Başbakanı Geir Haarde istifa etti. (Vatan)
Macaristan Başbakanı Gordon Bajnai devlette çalışan tüm üst düzey görevlilerin maaşlarının %50 indirilmesini istedi. Geçen hafta maaşı olan 7 bin doları hazineye iade ederek sadece sembolik olarak 1 forinte çalışacağını açıklayan Macaristan Başbakanı, krizden kurtulabilmek için herkesin fedakarlıkta bulunması gerektiğini söyledi. Resmi devlet şirketlerindeki müdürlerin, yönetim kurulu üyelerinin aylık maaşlarının yarı yarıya indirilmesini isteyen Başbakan, kabinesindeki bakanların maaşlarında %15'lik bir indirime gideceğini açıkladı. (19 Mayıs 2009, Radikal)
New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, evli olmadığı için başkanlık rezidansında oturmuyor. Çünkü bekar olan belediye başkanı kız arkadaşını resmi konuta davet edemiyor. Bu, vergi yükümlülerinin parasıyla çapkınlık yapma suçu sayılıyor. (Hürriyet)
Forum 2000 Vakfı'nın toplantısında konuşmaya dalan Olli Rehn ve Ursula Plassnik, topantının başladığını ve Çekce konuşulduğunu fark ediyorlar. Masalarında bir tane kulaklık var, çeviri için. Olli Rehn kapıyor kulaklığı. Plassnik ise kalkıyor, en arkadan alıyor kulaklığı gelip oturuyor yerine. Bizim politikacılarımızın omuz başlarında mutlaka birileri olur, leb demeden leblebiyi anlar, bir değil beş mikrofon kapıp getirirlerdi. (Ferai Tınç, Hürriyet)
ABD Başkanı Obama ve yardımcısı Biden Beyaz Saray'dan ayrılıp Arlington semtindeki bir hamburgercide öğle yemeği yediler. Herhangi bir zincirin halkası olmayan Ray's Hell Burger'e giren Obama ve Biden 6.95 dolarlık burgerlerin parasını kendi ceplerinden ayrı ayrı ödediler. Sipariş numaralarını alıp, vatandaşla birlikte siparişlerinin çıkmasını beklediler. Obama bahşiş kutusuna 5 dolar bıraktı. (HaberTürk)
MaGAZin Köşesi - Arşiv
''Bu evlilikte boşanma nedenlerim çok özel. Kocalık görevini yerine getiremiyor.''
Şahnaz Çakıralp