Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

2 Mart 2010 Salı

Ergenekon davası fıkralara konu oluyor :)

NŞA, pek de gülünecek bir tarafı yok bu davanın, ama insanın elinde değil gülmemek aşağıda yer alan alıntıya. Ben çok güldüm, ağlanacak halimize. 

Radikal yazarı Mehmet Ali Kışlalı'nın 26 Şubat 2010'daki yazısından bir bölüm:

Yaşlı bir Anadolu köylüsü tek başına yaşadığı ve eskisi gibi tarlada çalışamadığı için çok dertliymiş. Susuz geçen bir yılın ardından, toprak taş gibi olduğundan, alının teri ve büyük fedakarlıklarla okuttuğu ve tüm beklentilerini aşarak üniversite rektörü olan tek oğlu da Ergenekon 41'inci dalgadan dolayı tutuklanıp cezaevine götürüldüğünden dolayı çok mutsuzmuş. Eşi de vefat edeli neredeyse 1 ay olmuş. Sonunda dayanamamış ve 45 gündür suçunun ne olduğunu bilmemesine ve açıklanmamasına rağmen cezaevinde yatan oğluna çaresizlikten bir mektup yazmış.



'Sevgili oğlum Mustafa,
Çok üzgünüm. Annen vefat ettiğinden beri onsuz hayatımın tadı yok. Seni alıp götürdüklerinden beri de seni çok arıyorum. Üniversitende olduğun zamanlar bile telefondaki sesini arıyorum. Bu yıl galiba felaket geçecek. Toprak o kadar sert ki, toprağı kazamıyorum ve bu yıl için hiçbir ekin ekmem mümkün görünmüyor. Gerçekten baban artık çok yaşlandı. Biliyorum ki elinde olsa yanıma gelip tarlamı kazmama yardımcı olurdun. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Sakın dert etme oğlum, yaşlı bir adam sadece boş boş şeyler yazıyor o kadar. Sen kendine iyi bak, cesur ol ve isminin nereden geldiğini de asla unutma.
Sevgilerimle, Baban'

Birkaç gün sonra yaşlı çiftçiye bir mektup gelmiş.

'Sevgili Babacığım,
Sakın tarlayı kazma. Bütün cesetleri oraya gömdük.
Sevgiler, biricik oğlun Mustafa'

Ertesi gün sabaha karşı 4'de yaşlı çiftçiyi polis yatağından ense paça kaldırmış ve apar topar tarlaya götürmüş. Bütün tarlayı kazmışlar. Hiçbir şey bulamayınca bir kazdıklarını bir kez daha kazmışlar. Sonunda bakmışlar en ufak bir şey bulamamışlar, yaşlı çiftçiden özür dilemişler ve geldikleri gibi gitmişler. Aynı gün yaşlı adam cezaevinde yatan oğlundan bir mektup daha almış.

'Sevgili babacığım,
Şimdi tüm ekinlerini ekebilirsin. Yanında olup her zaman olduğu gibi tarlayı beraber kazmayı çok isterdim. Ama bugünkü ortamda elimden ancak bu kadarı geldi. Kusura bakma.
Sevgi ve saygılarımla, oğlun Mustafa'

2 yorum:

  1. Bu güzel yazini okudugum zaman ister istemez Aziz NESiN aklima geldi birden. Yaslandikca daha sulu gözlü oluyorum galiba, bu yazini okuduktan sonra " yine ne günlere " geldik dedim kendi kendime. Dikkatini cekerim, burada " yine " kelimesi beni rahatsiz edendi.

    Usta yazar, essiz insan Aziz NESiN'in, koltuk sevdasi yazisini animsadim.

    Ve cok sevdigim bir deyis ise söyle;
    BAKi KALAN BU KUBBEDE
    HOS BiR SEDA iMiS...

    Kalanlar, hatirladikca ya yedi sûlâleni SIK SIK anacaklar... Ya da hatirlandikca, suratlarda tatli bir gülücûk olusacak ve kimi de icinden gelerek bir dua yollayacak sana ulasmasi icin.

    YanıtlaSil
  2. Bu 'yine'ler ne zaman bitecek merak ediyorum...

    Gülümseyerek ve dua göndererek hatırlayanların çok olması... Eninde sonunda hepimizin eşit olduğu tek şey 'ölmek'. Önemi olan gülümseyerek ve dua yollayarak anılmak değil mi zaten?

    YanıtlaSil