Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

25 Mart 2010 Perşembe

Ara verince böyle oluyor...

Uzun zamandır yazamadım. Yazamadım derken, zamansızlıktan falan değil. Öyle ki, özenle açtığım 'Yeni Kayıt' sayfalarının, bir iki satır karaladıktan sonra memnuniyetsizlikle sildiklerimin sayısını bile hatırlamıyorum. Yazamayışımın nedeni konusuzluk da değil, tahmin edersiniz. Bu açıdan olağanüstü bir ülkede yaşadığımızı sanmıyorum, biliyorum. Bacak kaslarımı geliştirmek için bir kiloluk ağırlık takarak yaptığım egzersizler esnasında penceremden gördüklerim bile yeter, o günkü yazıma konu olmaya.



Bunu söyleyince birden aklıma Alfred Hitchcock'un 'Arka Pencere' filmi geldi. L.B. Jefferies (James Stewart), iş kazası sonucunda ayağını kırdığı için evinden çıkamayan bir gazeteci; bense beyin ameliyatının yan etkilerinden dolayı aynı dertten muzdarip bir blog yazarı. Benzerlikler var olsa da, allah için, ben penceremden cinayet falan görmüyorum. Haa, yakında o da olabilir, çünkü ana caddemize bağlanan öyle bir yan yol var ki, ana yoldan giden sürücüler yan yoldan gelenleri ve yan yoldan gelenler de ana yoldan gidenleri göremedikleri için, ancak yolun ortasına kadar çıkınca birbirlerini fark ediyorlar. Bu sefer her iki tarafta asılıyor kornaya, sonuna kadar. Geçen gün yine böyle olduğunda, her iki tarafta indiler arabalarından ellerinde levyelerle.

''Sen benim kim olduğumu biliyon mu lan?''     
Bu soruyu karşılıklı olarak, aynı anda sordular birbirlerine. Ekstra peynirli komik bi durum anlayacağınız. Bu arada içinden indikler arabalar öyle milyon dolarlık arabalar değil yani, atıyorum birisininki Kartalsa, ötekisininki Doğan; yolda giderken ikisininde böbrek taşı düşürür gibi bi halleri var... Şunu demeye getiriyorum, iki tarafın da aslında, 'kim' oldukları ayan beyan ortadayken, bu soru ne? Ne anlamı var? Nasıl bir ruh hali içindeler ki böyle bir soru soruyorlar? Zaten öyle bir milletiz ki, çok şükür 70 küsur milyonluk nüfusumuzun %90' kendince, ya şahsen 'birisi', ya da 'birisinin' bişeysi... O da değilse, gizli tanık :)) Geriye kalan %10 da, sen ben, bildiğin sade vatandaş işte.

Bak bunu söyleyince de, aklıma Akepe Mvekili Mehmet Zekai Özcan'ın olayı geldi. Bir trafik cezası kesen polisi sürgün ettirdiği yolunda çıkan haberi için, polise kendisini sade vatandaş olarak tanıttığı için başına gelmeyenin kalmadığını belirtmişti! Pekii, seçimlerle iş başı yapan milletvekillerinin görevi zaten 'sade vatandaş'ların yaşadığı her türlü soruna çare bulmak, yani millete hizmet değil miydi yav? Olaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşınca, yukarıda benim verdiğim oranlara bakarak %10 için çalışmaya deymez, diye düşünüyorlar herhalde!

Bak gördün mü sevgili okur, tek yönlü dar bir sokağa girdim yine, ne anlatıyordum nerelere geldim! Uzun zaman yazmayınca böyle oluyormuş demek. Kendime not: yazmaya bu kadar ara verme, başladığın konunun sonunu getiremiyorsun. Yazamayışımın nedeni diyordum... Bak bunu da unuttum işte. Neydiyse neydi artık...

2 yorum:

  1. Evet Dilek, iyi demissin kendi kendine katiliyorum bu kadar ara verme ... Baktin vaziyet Yengen, elinin altindaki eski yazdiklarindan hemen... eeee bekliyoruz dimi ama!

    Zevkle okudum bu yazini...

    YanıtlaSil
  2. Ah Yavuz abi, inanır mısın ki elim hazırda bekleyen yazılara bile gitmedi, öyle fena bi durumdaydım yani.

    Çok sevgiler :)

    YanıtlaSil