Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Kırk yıllık dost

Akşamüstü denize girdim!

Demet’le Nurcan geldiler. Hem de mayolu, plaj terlikleri-çantaları, güneş gözlükleriyle. Denize gitmek niyetindelermiş ama, hava rüzgarlı, deniz dalgalı olduğu için acabalarla doluydular. İlk lafım ‘Senin yerinde olsaydım…’

Bunu duyan aşkım ‘Senin zaten denize girmeye niyetin yok!’ deyince ‘Haydi o zaman, haydi!’ dedim. Herhangi bir şeyden kaçmaya çalıştığımın ima edilmesine dahi tahammülüm olmaz. Bu özelliğim, zamanında başıma çok işler açmıştır ya neyse. Derhal tarafından hazırlandık aşkımla. İstanbul’da günlerce arayıp da bulamadığımız halde Çeşme’de bir spor malzemeleri mağazasında bulduğumuz deniz ayakkabılarımı da giydim, atladık arabaya, ver elini sahil…

Hem rüzgar, hem dalga, hem de saatin geç olması dolayısıyla sahil boş gibiydi. Demet’le Nurcan önden gidip, en kolay parkuru belirlemişlerdi. Önce biraz zorlandıysam da denizi görünce rokete bağladım. Kumsaldan deniz kenarına kadar hiç durmadım sayılır. Yolda, katı yakıt iticilerinin (SRB) uzay mekiğinden ayrılması gibi plaj elbisem de benden ayrıldı, ve ben, yani uzay mekiği, kumsalın, yani uzayın, derinliklerinde yol almaya devam ettim. Hedefe kilitlenmiştim; ‘Mission to Mars’ yani ‘Misson to Sea’.

Önce iri kumlar ve çakıllar ilerledikçe yerini incecik kumlara bıraktı. Tıpkı Artur’daki ve Kleopatra plajındaki ince kumlar gibi. Bir elimle bastonumu, diğeriyle aşkımı tutarak, bata çıka ilerledim. Deniz ayakkabısının tabanı alışkın olduğumdan daha sert olmasına rağmen yürümemde bir değişiklik yaratmadı. Deniz kıyısına geldiğimizde bastonumu bıraktım. Aşkımdan iki elimle destek aldım. Yanlış hatırlamıyorsam üç yıldır ilk kez, deniz, ayakkabı ve naylon çorabımı aşarak tenime ulaştı. Mayo üstüne ayakkabı ve diz altı naylon çorap, haşemadan hallice.

Benim gibi kırkını Mesoş’umuzun yazlığı Artur’da çıkaran, üniversite yıllarında bile okulun kapandığı akşam otobüsle Artur’a giden, okulun açılacağı haftanın Pazar günü Artur’dan dönen biri için denizin ne manaya geldiğini anlatmayacağım. Sevincim, kahkahalarım, hırsım, göz yaşlarım, kasılmalarım dalgalara karıştı…

Serin, tuzlu mavi sular dizlerime geldiğinde ritmimizi ayarlamayı başardık. Derinlik bir yükselip bir alçaldığı için uygun bir yere geldiğimizde aşkımla yönlerimizi değiştirdik: benim yüzüm karaya döndü, aşkımınki enginlere. Dizlerimi bükebildiğim kadar büküp, yavaş yavaş kendimi sulara bıraktım. Kırk yıllık dostumla kucaklaştım o dalgalarda. Allahım bu ne muhteşem bir histi!

Biraz debelendikten sonra üşüdüm. Denizden çıkarken adımlarımın ritmini dalgalara göre ayarlayınca daha başarılı oldu. Kafedekiler bana hemen denizin dibinde bir sandalye hazırlamışlardı. Denizden çıkar çıkmaz ona oturdum. Kızlar havlumu getirmişti, ona sarındım. Aşkım ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkardı, kumları temizledi. Kızları ve aşkımı serbest bıraktım ki yüzsünler ☺

Onlar denize girince genç garson yanıma gelip, bir şey içermiyim diye sordu. Evet, dedim, çay içmeyi çok isterim. Başka bir garson küçük bir masayı getirdi, ayaklarını kumlara gömdü. Gülümseyerek teşekkür ettim. Diğeri çayımı getirdi, ‘Afiyet olsun’ dedi. Ona da gülümseyerek teşekkür ettim. Dalgalar gelip gittikçe ayaklarımın altındaki kumlar geldi, gitti. Daldım, elimde çayım.

Batmaya yakın güneş tuzlu tenimi tatlı tatlı okşarken rüzgar dinmişti; aşkım ve kızlar denizden çıkarak beni geçmiş hayatımdan bugüne getirdiler, yeniden.

4 yorum:

  1. olympos kadir'in ağaç evlerinden kucak dolusu sevgiler...yazılarınızı,sizi,aşkınızla olan harmoninizi,kısacası varlığınızı çok seviyorum.sizi tanımak gerçektn bir şans.yazınızla beraber sakinleştim.bir sürü şeyi temize çektim.deniz başka deniz,ağaç başka ağaç oldu.anlaşılan deniz dün farkındalığı maksimum,kendisiyle hemhal en harika misafirini ağırladı.

    YanıtlaSil
  2. Nazik ilginiz ve sevginiz için çok teşekkürler :)

    'İyi' enerji her ne şekilde olursa olsun, aradaki mesafeye aldırmaz, diye düşünüyorum. Tabi, bu alışveriş karşılıklı olunca tadından yenmiyor :))

    Sıcak ama meltemle rahatlayan Çeşme'den sımsıcak sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  3. Kim ne derse desin Cesme'nin denizi gibisi hic bir yerde yok. Müthis bir zevk, insan doyamiyor bu güzel denize. Ilk girerken, tatli bir ISIRIYOR ama sonra o tertemiz sularda dediginiz gibi insan cikmak istemiyor.

    Deniz cikisi cay zevkide baska bir alem...Böyle bir lüksüde ancak Türkiye'de bulabilirsiniz. Her ne kadar insanlarina kizsak ta, hatta hatta kör bicak ile kesmek istesekte baska oluyor iste. Afiyet olsun, tam zevkini cikarmissiniz.
    Yazinizin sonuna dogru...! Hayatta iyi ki tatli seylerde var. Adeta üstüne gelmis diyecegim, en son yazdiginiz yaziniz TATLI üzerine...
    Her gelen günün daha tatli daha sagliklarla omasi dilegiyle, iyi Cesme'ler...

    YanıtlaSil
  4. Çeşme denizi gerçekten de bir başka. Dalga olmadığı zamanlarını hatırlıyorum: dipteki balıkları seyredebilirsiniz. Böyle olan bir deniz daha biliyorum: Artur'un denizi.

    Burhaniye ile Ayvalık arasındaki bir tatil sitesidir. Denizi soğuktur, Akdeniz'e alışkın olanlar resmen donar. O kadar temizdir ki dipteki kum tanelerini sayabilirsiniz neredeyse.

    Eğer mümkün olur da Artur'a gidersem, oradaki maceralarımı da yazacağım :)

    YanıtlaSil