Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

4 Ağustos 2009 Salı

İlk 14 günün detayları - 3

Geldik ertesi güne, yani 2 Eylül Perşembeye. Aşkımın üniversiteden arkadaşı Ayhan'ın bir doktor arkadaşı vardı Gayrettepe'deki Florence Nightingale'de. Bu arkadaşı aynı yerde beyin cerrahı olan bir doktorun yanına götürdü bizi.

Benim Ayşem'le ve Ayhan'la tanışmam evlenmemizden önceydi. Tam kapılarının zilini çalmak üzereydik ki Feza cep telefonumdan aramıştı, programımızı soruyordu. Ben de 'Celal'in arkadaşlarına yemeğe geldik' diyordum ki o sırada Ayşem kapıyı açtı ve 'Ne yemeği, yemek yok, aperatifler var' deyiverdi :) Ayşem-Ayhan dostluğu böyle başladı. Yıllar sonra ilk kızları Ilgın sanırım 5 yaşındaydı, tatile gittiğimiz Kalkan'daki otelin havuzunda bana şu soruyu sorduğunda: 'Dilek, sen benim neyim oluyorsun?' E çocuk haklıydı sormakta, Ayşem'in ve Ayhan'ın yaşıtımız olan tüm akrabalarına 'teyze' 'amca' diye hitap ederken, bana 'Dilek' aşkıma da 'Celal' diyordu ki bu tamamen bizim tercihimiz. Bakmıştı, özellikle aile içinde kutlanan doğumgünlerinde, bayramlarda sürekli beraber olduğu kişilerdik ama, ilişkisel boyutta bir şeyler vardı tam anlayamadığı. En doğrusunu yapıp, bana sordu onun neyi olduğumu. Tabi ben hiç beklemediğim bu soru karşısında önce şaşırdım, sonra çok mutlu oldum açıklarken: ben anne-babasının akraba kadar yakın olduğu biriydim, daha önemlisi onun arkadaşıydım. Ayşem-Ayhan-Ilgın-Defne: 'Her eve lazım'lardanlar.

Bu doktor Cengiz Kuday'ın ekibindeydi. Sağolsun bize tüm detaylarıyla ameliyatı anlattı. O kadar ki, sinüs hattı devre dışı kalmamışsa çok kanlı bir ameliyat olacağını, aç girmeyi tercih ettiğini, tok girenlerin mutlaka kustuklarını, ameliyatta olabilecek her türlü aksaklık detayına varıncaya kadar. Sanki biz de doktorduk, ameliyatı planladık birlikte. Öyle olursa şunu yaparız, böyle olursa şu, bu kadar kan gerekir vs... Açıklamaları bittikten sonra şöyle demişti: 'Hiç bir doktor bu kadar detaylı bilgi vermez, siz arkadaş yakını olduğunuz için hiç bir şeyi saklamadan anlattım.' Bizde 'saol' deyip ayrıldık yanından. 'Kal gelmişti' hepimize. Bu kadar detaylı anlatması bir yandan iyi, diğer yandan dehşet verici!

Ertesi gün Şişli'deki FN'de randevumuz vardı Prof. Dr. Orhan Barlas'la. Orhan Barlas'ı da eniştemin (teyzemin kocası) eczacı bir arkadaşı vasıtasıyla bulmuştuk. Çapa Tıp'ta okuyan oğlunun hocasıymış. Bizi odasına aldığında her zamanki gibi hikayeyi özetledik, her doktor gibi o da büyülenmişcesine baktı MR'lara. Beyin cerrahlarının meslek hayatları boyunca ya bir, ya da iki kez görebilecekleri bir vaka olduğunu söyledi. Bir ameliyatla tümünün temizlenme şansının olmadığını, ikinci hatta üçüncü ameliyatların gerekebileceğini belirtti. Kafatasındaki kalınlaşma için, biyopsi kontrolünden sonra gerekirse yapay kafatası yapılabileceğini ekledi. Beynimi emanet edebileceğimi hissettiğim bir doktor bulmuştum sonunda.

Tabi ya, kafatasımın kalınlaştığını söylemeyi unuttum onca şey arasında. MR'larda tümörlerle birlikte o da gözüküyordu, hatta görmemek imkansızdı. Kendimle dalga geçmiştim: 'Bi de kalın kafalısın dediklerinde kızardım, insanların bi bildiği varmış işte!'.

2 yorum:

  1. Ne yalan söyliyeyim, bu yazinizi okurken biraz tuhaf oldum. Aceba, tabiati yaratan, kadina ayri bir kuvvetmi vermis ki bence evet. Galiba dogum yapabilme durumu kadinlara ayri bir kuvvet veriyor diye düsünüyorum.

    Bu tezime dayanarak, doktorun anlattiklarini ben okurken biraz tuhaf oldum. Ayrica, Prof.Dr.Orhan Barlas'in da teshislerinden sonra, hic te kolay olmayan bir ameliyat. Kanim cekilmis bir vaziyette yazinizi okurken yazinizin sonunda korkunc güzel bir espri patlatmissiniz...kendime geldim;-))

    Bir insanin kendi kendisi ile bu kadar barisik olmasi, kuvvetli olmasi, inatci ve hirsli olmasi, saniyorum sizde hepsi mevcut. Ve tabii en güzel seylerden biride esinizin burada ki korkunc destegi... Tam bir örnek es
    " Iyi günde de, zor günde de beraberlik" anlayisini en güzel bir sekilde gösteren...

    Kafatasindaki kalinlasmayi anliyamadim, bu konuyu bir ara azicik anlatabilirseniz sevinirim.( Tabii sizi rahatsiz etmiyecekse !)

    YanıtlaSil
  2. Tabi ki anlatırım, hiç sorun değil.

    Bu, tümörlerin yarattığı bir diğer problem aslında. Kafatası bu tarz tümörlerle hiç geçinemezmiş, uyum sağlayamazmış. Bunları söylüyorum çünkü uyum sağladığı, geçinebildiği cins tümörler de varmış. Uyum sağlamaktan kasıt tümörün varlığına tepki göstermiyor kafatası.

    Benimki aslanlar gibi savaşıyor tümörle. Savaşı kazanabilmek için de kendini büyütüyor ve kalınlaştırıyor. Kafatasımın kalınlaşması ve tümörler zavallı beynimin canını çıkarıyorlar. Ameliyatta kafatasımı da incelttiler ve kontollerde yapayına gerek kalmadığı anlaşıldı.
    Iyy, ben de bi garip oldum şimdi :))

    YanıtlaSil