Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

6 Ağustos 2009 Perşembe

İlk 14 günün detayları - 4

Şimdi fark ediyorum bir karışıklık yaptığımı. Şöyle ki, Cuma günü Orhan hoca'nın yanından ayrıldıktan sonra Ayhan'la bir doktora gittik, Cumartesi değil. Gittiğimiz doktor da Ali Çetin Sarıoğlu değildi. Neyse canım, 2 beyin ameliyatından sonra olsun o kadar da...

Feza'nın erkek arkadaşı olan Ayhan'la birlikte Nişantaşı'nda bir doktorun muayenehanesine gittik.

Ayhan Paşabahçe Mağazaları'nda müdürdü o zamanlar. Onu oğlu gibi seven bu doktorla oradan bir tanışıklığı vardı. Ayhan beynimde tümör olduğunu duyduğu anda resmen yıkılmıştı. Ayrıldığı eşi de beyin tümöründen ameliyat olmuştu. Detaylarına girmek istemiyorum. Eşinin ameliyatını yapan doktordan acil randevu ayarlayabilmek için oradaydık.

Dahiliyeci olan doktor, Amerikan Hastanesi'nde Nöroşirürji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu'nun çok yakın bir arkadaşıydı. Cep telefonundan aradı hemen Ali Çetin hocayı, ertesi gün yani Cumartesi öğlen için randevu ayarladı bize.

O zamanlar, Rotterdam School of Management'in Executive MBA programı İstanbul'da Management Centre Türkiye ortaklığında devam ediyordu. Hikayesi kısaca şöyle: yataktan düşerek uyandığım günlerden birinde 'Acaba dünya sıralamalarına girmiş bir üniversite İstanbul'da kampüs kurup, MBA programını burada açmaz mı?' diye kendi kendime sordum. Başladım kendi ülkesi dışında kampüs açan üniversiteleri araştırmaya. Bu şekilde bir çok Amerikan ve bazı Avrupa üniversiteleri vardı. Detaylı bir çalışma yapıp, bu işe ortak olmak isteyecek yatırımcılar, firmalar aramaya başladım. İki firma ile ciddi bir noktaya geldikten sonra tercihimi Management Centre Türkiye'den yana kullandım, sene 2001. Hollanda'daki Erasmus University'nin işletme okulu olan Rotterdam School of Management Avrupa'da ilk 5, dünya sıralamalarında ilk 100 içindeydi. Projemi anlattığımda çok heyecanlanmışlardı ve onlarla anlaşmıştık. İlk sınıfımız 2003 yılında eğitime başlamıştı. Aradaki olaylar başka yazıların konusu.

Haliyle, MCT'de bu programın yöneticisi olarak çalışıyordum. Programın pazarlaması aşamasında tanıtım toplantıları düzenliyor, ilgilenlerle görüşüyordum. İşte o Cumartesi günü, MBA programının ilk sınıfndaki yöneticilerden birinin arkadaşı olan Serra Sabancı'yla toplantım vardı. Çok ilgilenmişti, birçok soru soruyordu. Ama benim de beynimde tümörler vardı, ve belki de beynimi emanet edebileceğim bir doktorla randevum vardı. Kendisine, eğer onun için de uygunsa sohbetimize bir başka gün devam edebileceğimizi, çünkü bir doktor randevum olduğunu söyledim. Öylece ayrıldık ve ben koşar adım taksiye bindim.

Hastaneye gelince asansör beklemeye tahammülüm olmadığından yine koşar adımlarla 2. kata çıktım, artık avucumun içi gibi biliyordum nöroşirürji katını. Hocanın kapısına gelince saçımı başımı, üstümü düzelttim. Ne mi vardı üstümde? Krem rengi ve beyaz enine çizgili, kendi kumaşından yapılmış biri büyükçe, biri daha küçük çiçekleri göğüs hizasına iliştirilmiş, kolsuz, yuvarlak yaka bir bluz. Krem rengi kumaş pantolon. Ayakkabılarım açık devetüyü renginde ince-uzunca burunlu, yanları açık, topuk tarafı kapalı, bilekten bağlı, küçük ökçeli. Çantam ayakkabılarımla aynı renk, tek askılı, ön yüzü hasır desenli. Kapıyı tıklattıktan sonra içeri girdim. Doktorun masasının karşısında rahat oldukları belli olan iki koltuktan birinde aşkım oturuyordu. Ben de diğerine yerleşirken: 'Çok özür dilerim, geciktim. Bir toplantım vardı da.' dedim.

Profesör Dr. Ali Çetin Sarıoğlu: 'Dilek hanım hoşgeldiniz, geçmiş olsun. Bilmeyenleri, hastanın Celal bey değil de siz olduğunuza katiyen inandıramayız. Eşiniz sizden daha hasta gözüküyor. Ben bile inanmakta zorlandım, görünüşünüz ve MR'lar o kadar zıt ki birbirlerine!' Belli belirsiz acı bir tebessümle aşkıma baktım; gerçekten de perişandı hali.

2 yorum:

  1. Öncelikle belirteyim ki böyle muhtesem bir projeniz icin cok sasirdim ve cok da memnun oldum. Bravo, müthis bir proje...Cok samimi görüstügümüz dünya tatlisi bir kari kocanin, hanim esi bu Erasmus Projesi icin aylarca Hollanda'ya gidip gelmek zorunda kaldi. Onlarda bu proje icin korkunc calismislardi.
    Valla candan bravo, cok güzel yakalamissiniz bu düsünceyi...

    Iste bu hafiza olayida ancak kadinlarda vardir. Hani derler ya Fil gibi hafizasi var diye valla pes... Hani bir tek elbiselerinizin alis yerini , saatini , nasil ambalaj yapildigini yazmamissiniz ;-))

    Her gelen günün daha saglikli günler getirmesi dilegi ile...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim, gerçekten de güzel bir projeydi. Tüm aşamalarında çok keyif aldım.

    Aslında, bu geliştirdiğim tek projem değil. Hayata geçirebilme mutluluğuna eriştiğim bir başka projem de otelcilik yıllarımdan kalma. Antalya'da Club Hotel Sera'da çalışırken, güneydeki otellerin hepsinin satın alma müdürlerinin sıklıkla mal almak için İstanbul'a geldiğini gözlemlemiştim. İstanbul'a döndüğümde güneydeki otellere satın alma hizmeti vermek için bir şirket kurdum. Güneydekiler bir yana İstanbul'da merkezi olan Club Med'e bile bebek mama sandalyesi satmıştım! Çok yorucu ama bir o kadar da keyifliydi. Anlatması çok uzun sürecek olan bir nedenden dolayı kapattım canım şirketimi. Neyse, geçmişe mazi, geleceğe niyazi derler ya ;-))

    Hafızamda söylediğiniz detayların biri, aldığım yer, var ama, reklam olmasın diye yazmadım :))

    İyi hafta sonları dileklerimle..

    YanıtlaSil