Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Kek işleri

Börek deneyimimden önceydi. Rehab'dan çok ama çok yorgun döndüğüm bir gündü.

Rehab demişken biraz da ne olduğundan bahsedeyim. Rehabilitasyon 'iyileştirme', 'eski haline döndürme'dir. Tıpta nörolojik, ortopedik, ya da nöroşirürjik tanıya bağlı olarak, kas-iskelet sistemi ve sinir sisteminin fonksiyonel yetersizliklerinin iyileştirilmesinde kullanılan tedavidir. Hareket sistemindeki hastalıkların, fonksiyon eksikliği ve bozukluklarının eski sağlıklarına kavuşturulmasını hedefler. Nörolojik hastalıkların, felçlerin, ameliyat sonrası oluşan fonksiyon bozukluklarının, spor sakatlanmalarının yani dış etkenlerle oluşan hareket kısıtlılıklarının ve doğuştan gelen bozuklukların örneğin omurga eğriliklerinin iyileştirilmesi tedavisinde 'fizik tedavi ve rehabilitasyon'dan yararlanılır. Fizik tedavi ve rehabilitasyonda (FTR) belirli bir organ ya da vücut bölgesine yoğunlaşmak yerine amaç, kişinin hayatının bölümlerini-medikal, toplumsal, duygusal, ve mesleki- tekrar eski yerine koymaktır. Rehabilitasyon uzun soluklu bir süreçtir. Örnek vermem gerekirse benim rehabilitasyonum 10 Şubat 2007'de başladı, hala devam ediyor. İyileşme sürecim durduğunda ya da 'yetti gari' dediğimde bitecek.

Baştan alıyorum. Rehab zaten yorucu ama o gün daha çok yorulmuştum. Eve döndüğümde ilk iş uzanıp biraz uyudum. Sonra sanki ilahi bir ses bana 'Kalk ve kek yap' dedi. Kalktım. Gayet robotik bir şekilde önce çoraplarımı sonra spor ayakkabılarımı giydim. Ayak parmaklarım 7/24 kartal pençesi şeklinde olduğundan ve ayak bileklerim içe döndüğünden çıplak ayakla yürüyemiyordum - hala da öyle. Ayakkabıların bağcıklarını o kadar sıktım ki bağcıkların geçtiği iki yakadaki delikler birbirini öptü. Düşük ayak olduğum için sanki ayakkabıyı ayağıma sabitlersem daha kolay yürüyecekmişim gibi geliyordu - hala öyle.

Elimde quadripodum (4 ayaklı denge bastonum) tamamen hipnotize olmuş bir şekilde mutfağa gittim. Annemden aldığım 1 yumurtalı kek tarifini çıkardım. Malzemeleri hazırladım ama birer birer. Kağıda baktım, un yazıyordu. Mutfak masamız unun bulunduğu dolabın yanında olduğu için bir elimle masaya tutunarak dolaba döndüm, unu dolaptan çıkarıp masaya koydum. Kağıda baktım, yumurta yazıyordu; iki elimle tezgaha tutunarak buzdolabına ulaştım, yumurtayı çıkardım. İki elimle tezgahı tutarak arada bir de yumurtayı tezgahta ilerleterek onu da masaya koydum. Derken derken tüm malzemeleri topladım.

Kendime geldiğimde oturmuş, malzemelere bakıyordum! Ne zaman kalkıpta bunları yapmıştım, hiç haberim yoktu. Demek ki hipnoz buraya kadardı. Kendi hür irademle ya keki yapacaktım, ya da malzemeleri geri yerleştirecektim. Aslında diğer şıklar şimdi aklıma geldi: aşkım eve gelince o yerleştirebilirdi ya da keki yapabilirdi. Neyse, aklımda bulunsun. Ben keki yapmayı seçtim. Mikserle malzemeleri karıştırırken kolum ağrımaya başlayınca hipnozdan neden daha erken uyanmadığıma yandım.

Bütün gece bunu konuştuk aşkımla, gerçekten de ne yaptığımı hatırlamıyordum. Aşkımın pek bir şikayeti yoktu, kekim güzel olmuştu. Daha önce söylediğim gibi önceleri küstük birbirimize mutfakla. Ama şimdi kek yapmayı sevmiştim.

Anlaşılan ikinci rektifiyede fabrika ayarlarımla oynanmıştı!

2 yorum:

  1. YETTi GARi, kelimesini insallah hic kullanmazsiniz. Sizi yazilarinizdan da azicik olsun algilayabildigimiz kadari ile böyle bir karakterde de oldugunuzu hic zannetmiyoruz.

    Mutfak benim gözümde bir nevi terapi sahasi gibi. Dikkatimi ceken bir sey, hic bir ahcinin kolay kolay sinir hastasi oldugunu görmedim:-) demekki bu mutfakta bir keramet var diye düsünüyorum.

    Suratimizdan gülümsemeler hic eksik olmasin...

    YanıtlaSil
  2. Ne yalan söyliyeyim bazen avaz avaz 'yetti gari' diye bağırıyorum :) ama o kadar. Gerisi gelmiyor.

    Sizinle aynı hisleri paylaşıyorum, mutfağın gerçekten terapi etkisi var.

    Kızgınsanız neye kızdığınızı, üzgünseniz neye üzüldüğünüzü unutuyorsunuz. Bazen kendi engelliliğimi bile unutup, en uzak köşeye birşey almaya hareketleniyorum, ya tutunmadan ya da bastonsuz. Neyse ki bacaklarım, ayaklarım 'hop dedik' diyorlar. Şimdilik onların sözü geçiyor, ama benim de sıram gelecek ;-))

    Mutfakta en fenası o kadar saat uğraşıyorsunuz, iyi kötü bir yemek çıkıyor ortaya, sofraya oturmanızla yemeğin bitmesi en fazla 10 dakika! Kekleri, börekleri yapmayı bu bakımdan daha çok seviyorum sanki :)

    YanıtlaSil