Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

12 Haziran 2009 Cuma

Gelişme bölümü

Artık kabul etmiştim, benim migrenim vardı.

Kulaktan kulağa yayılmıştı. İnsanlar arıyor, kendilerinde de migren olduğunu söylüyorlardı. Meğer ne çok kişi bu musibetten muzdaripti. Zaten hep öyledir. Bir hastalığa yakalandığınızda, aslında çevrenizdeki ya herkez ya da onların çevrelerinden birileri o hastalığa teyet geçmiştir. Ama bunu duymak nedense sizi rahatlatmaz.

Migrenliler cemiyeti sabırlar diliyorlardı. 'Başağrısıyla karakterize bir beyin hastalığı' olan migren birlikte yaşanılması zor bir hastalıktı. Gecesi gündüzü olmadığı gibi, nerede vuracağı da belli olmuyordu. Yediklerime içtiklerime dikkat etmem gerekiyordu. Aşırı yorulmayacaktım, strese girmeyecektim - sanki mümkünmüş gibi! Düzenli uyuyacaktım: Allahtan tavuk gibiydim, akşam 10 oldu mu yatardım. Çok sık ve değişik ağrı kesici ilaç içmeyecektim, zaten ilaç kullanmayı hiç sevmezdim. Sigara içmeyecektim; hayatım boyunca bir kez sigara 'içtim'.

Hikayesi şöyle: daha ilkokul 1. sınıftayım, annem ve babam sigara içiyorlar. Bir gün anneme 'Ben de istiyorum' dedim. Tamam, dedi. Sigarayı yakıp dudaklarımın arasına yerleştirtti ve çekebileceğim kadar içime çekmemi söyledi. Ben de annemin sözünü dinledim, çektikçe çektim. Çizgi filmlerdeki gibi sarardım, mavileştim, yeşillendim ve sonunda kustum tabi. Ama ne kusmak, öyle bildiğiniz gibi değil, ağzımdan burnumdan! Annem bir yandan yüzümü temizlerken bir yandan da 'Haydi bir kez daha' diyordu. Çok kesin ifadelerle asla bir kez daha olmayacağı konusunda zor ikna etmiştim annemi! Gerçekten de ikinci ameliyatımın öncesine kadar bir-iki başarısız deneme haricinde sigara paketine elimi bile sürmedim, hala da sürmem.

Bunların dışında ağrı başladığı zaman soğuk kompres, hafif masaj yapacaktım, sessiz ve loş bir odada dinlenecektim ve/veya ılık duş alacaktım. Bunlara bir itirazım yoktu.

Amerika'dayken fark etmiştim ki gözümde ara sıra mini mini şimşekler çakıyordu. Annem İstanbul'a dönünce hemen bir göz doktoruna gitmem için söz aldı benden. Her zaman tutardım verdiğim sözleri :) İstanbul'a döndüğümüzün ertesi günü yani 27 Ağustos'ta, Dünya Göz'de yönetici olarak çalışan çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olan Gülferi'yi aradım, problemimi söyledim ki uygun bir doktora yönlendirsin. Sağolsun aynı güne hemen almıştı randevuyu. Arabayla hastaneye giderken doğrusu canım biraz sıkkındı. Gözlük takmayı hiç sevmezdim, güneş gözlüğümü bile zorla aldırmışlardı. Neyse canım, dedim kendi kendime lens takmayı denerim, olmadı çizdiriveririm gözlerimi, eğer numarası uygunsa.

Doktorum çok genç gözüken, sakin bir adamdı. Derdimi çözüm önerilerimle birlikte bir solukta anlattım. Neden sakin bir adamdı dediğimi şimdi anlamışsınızdır herhalde. Şeklini her zaman çok garip bulduğum alete yüzümü itinayla yerleştirdim. Acaba yer değiştirip doktorun gözlerine bakabilir miyim diye sormak için muayenemin bitmesini beklemeye karar verdim.

Gözdibi muayenesi safhasındaydık. Doktor beni masasının önündeki deri koltuğa buyur etti. Rengi biraz solmuş gibi gelmişti bana nedense, ya da ben damlaların etkisiyle öyle görüyordum. Neleri aradıklarını anlattı önce, zaten muayeneden önce anlattıklarını tekrar ediyordu; ben de kafamı sallayıp duruyordum, sözlerine çok da dikkat etmeden. Sonra 'beyin' ve 'tümör' kelimeleri çalındı kulağıma. Tekrarlaması mümkün müydü acaba. Gözdibi muayenesinde göz sinirlerimin üstünde ödem görmüştü. Ödem göz sinirlerimi tahrip ediyordu. Bu tahribat önlenip, tedavi edilmediğinde görmemi tamamen kaybedebilirdim. Bendeki ödem bir hayli fazlaydı. Ama asıl problem, göz sinirlerimdeki bu ödem beynimde tümör olduğunun kanıtıydı. Tavsiyesi hiç zaman yitirmeden beyin tomografisi çektirip bir beyin cerrahı ile görüşmemdi.

Teşekkür edip hemşiresinin yardımıyla odasından çıktım. Hayır, hayır, ağlamaktan yıkılıp yürüyemez olduğum için değil, damlalar sayesinde her yeri çok bulanık gördüğüm için hemşire yardımcı oldu. 'Hay kafama sıçayım, göz muayenesine arabayla gelinir mi, hem de tek başınayken!' diye küfrettim. Oradan geçen bir hemşireden rica ettim, cep telefonumdan aşıkımı arattırdım. Detayları telefonda anlatmayacaktım. Sadece gözlerim damlalı olduğu için araba kullanamıyorum, sen gelip beni alır mısın, araba zaten otoparkta, sonra bir şekilde hallederiz, diyecektim. Onun yerine ağzımdan şunlar çıktı:

"Doktor hemen beyin tomografisi çektirmemizi istedi. Nerede yapabiliriz?"

3 yorum:

  1. Yazinizi okuyunca ister istemez bir an duraksadim fakat yinede olayi ( darilmazsaniz) pozitif olarak inceleyecek olursak, sükür ki medikal aletlerin ve gereclerin oldugu bir ülkedeyiz. Bu doktor arastirma neticesini eger esinizin vazifesi Pakistan'da olmus olsaydi veya Togo'da veya Libya'da oradaki doktorlardan duymus olsaydiniz ?
    Muhakkak ki kolay olmayan bir kabullenme ama ne olursa olsun insanin yine de anladigi dilden doktorlar ile komünikasyonu, doktorlarin ayni dilden izahlari bence cok önemli.
    Tekrar gecmis olsun. Esim ve ben bu kuvvetinize hayraniz. Her gelen günün daha sagliklar getirmesi dilegi ile...

    YanıtlaSil
  2. Bir sey daha...esim soruyor,
    - Ne zaman tekrar yemek yapiyoruz ? Yeni tarifler nerede :-))
    Esen kalin.

    YanıtlaSil
  3. Dediğiniz kesinlikle çok doğru. 'Acaba doktorun söylediklerini tam anladım mı?' diye tedirgin olur insan, en basitinden.
    Yemek tariflerine de geleceğim bir ara, inşallah :)
    Sevgiler, selamlar.

    YanıtlaSil