Sonunda sıra Artur maceralarına geldi :)
Cumartesi mi yoksa Pazar mı yola çıksak diye düşünürmüş bizimkiler.
Çünkü Yasemin'in uçağı Cumartesi sabaha karşı 2'de iniyor Atatürk Havalimanına. Işıl da tatile çıkıyor olduğu için işlerini bitirip, kendisini yedekleyen arkadaşına devretmesi lazım geldiğinden eve varışı geç bir saat olacak; İzmit'ten İstanbul'a gelecek, yani şehirlerarası yol yapacak. Ailece bir hastalığımız vardır, daha doğrusu vardı: geleni gideni arabamızla biz karşılamak-uğurlamak isteriz (isterdik). Gene mümkün oldukça yapmaya çalışıyoruz. Işıl tartmış biçmiş, bu seferkinden caymış, çünkü valiz yapacak.
Gidiş gününe, annemle ben karar verdik neticede. Dedik ki gün kaybetmeyelim, zira Işıl 1 hafta izin aldı. E, Yesemin'in de günleri sayılı. Cumartesi sabah 7 feribotuna bilet aldık internetten. Gece 10'a geliyordu aradım Işıl'ı ne var ne yok demek için. Çantaları yeni toplamaya başlamış, acayip yorgunmuş. Yol konusu açılınca, 'Nasıl gidicem bu yorgunlukla.' dedi. 'Amaaan canım, dert ettiğin şeye bak.' dedim. 'Yenikapı-Bandırma arasında ben kullanırım, sen uyursun. Zaten Yasemin de var.' Bir sevindi, bir sevindi anlatamam. Gözünde büyüyen tam da o kısmıymış yolun :)) Kardeşlerin böyle zamanlar için var olduğunda anlaştık, kapattık telefonu.
Cumartesi sabah 05.45'di saat çaldığında. Homurdana homurdana kalktık. Yüzümü yıkadım, tuvaletimi yaptım. Dişlerimi fırçaladım. Dün geceden hazırladığım yol kıyafetlerimi giyindim. Makyajımı yaparken telefon çaldı. Annemler yoldalarmış, 5 dakikaya gelirlermiş.
Uzatmayayım, hızlı feribotla geçince süre epey kısalıyor. Mola vere vere gittik. Teyzeme (Leyla) Burhaniye girişinde telefon ettik ki çayı hazırlasın. Yol yorgunluğu ancak çayla çıkıyor gibi geliyor bize. Bir de denizle. Eskiden olsa, saatin kaç olduğu fark etmez, yoldan gelince denize bir cup, ardından duş, ardından çay; yorgunluk falan kalmazdı.
İşte Artur'daki evimiz. Bambu storlu olan. Güvercin Koyu'nda. Artur'da üç koy vardır: Güvercin, Martı, Gemiyatağı. Kooperatif sitesidir Artur. Dedem İhsan Fulat'ın ömrü vefa etmemiş ki görsün; sadece çekilen kurada çıktığını bilmiş. Biz, beş torunu, çocukluğumuzda yazlarımızı hep beraber bu evde geçirdik Mesoş'la birlikte. Bazen anne-babalarımız da olurdu, ama onlar çalıştıkları için sayılı gün kalırlardı. Kendimi düşünüyorum da, değil beş, bir çocuğa bile birkaç saat zor dayanıyorum. Onda da ne yemek yapmak var, ne çamaşır, ne temizlik, en önemlisi ne de sorumluluk. İyi ki varmışsın be Mesoş!
Evin manzarası.Deniz çok uzakmış gibi çıkmış bu fotoda. Ama öyle değil, öğlen yemeği için, ya da başka bir şey için sahilden eve gelinebilir.
Sabah kahvaltısını bu manzara eşliğinde yaparız. Deniz eğer çarşaf gibiyse, kahvaltıda fazla oyalanılmaz. Doğru denize.
Bu tatilde de böyle mi yaptık?
Arkası yarın :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder