Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Referandum'a benim gözlerimden bakın - 2

''Özel hayatınız ve kişisel bilgileriniz güvence altında olsun, 
12 Eylül çifte bayram olsun.''

demişler.

Muhtemelen bu maddeyi yazarken şöyle düşündüler: Özellikle Ergenekon davasına yanından, kıyısından bulaşanlar hep özel hayatın korunmamasından şikayet ediyorlar.  Bu insanları ve yakınları yaklaşık (atıyorum sayıyı) 1 milyon kişi. Biz bu maddeyi de araya yazalım ki, evetçiler 1 milyon artsın. Hayır çıkarsa, yarın öbür gün kendimiz savunacak bir dalımız olur: evet çıksaydı koruyacaktık, ama kusura bakmayın artık yapacak bi şeyimiz yok!

''Vatandaşın tüm kimlik ve nüfus bilgilerinin 
başkalarının eline geçmeyecek şekilde korunması için evet.''


Yahu, bu madde nedir allah aşkına ya? Bunun için vatandaşın fikri sorulur mu ya, dalga geçer gibi? Hangi yüzyıla ait bir mantıktır bu? Bu mantığa göre, referandumda hayır diyenler, geçenlerde 70 milyon vatandaşın kimlik, adres, araç, tapu ve sigorta bilgilerini çalan 15 kişilik çetenin açığa çıkartılamamış üyeleridir, dersek yanlış bişey mi söyleriz?

Ya da başka bir soru: 70 milyonun bu bilgileri referandumdan önce çalındığı için korunmamış olabilir mi? Ne de olsa, şimdiki anayasada anlaşılan, bununla ilgili bir madde yok! Pekii, referandumdan evet çıktıktan sonra, çalınması imkansız mı olacak? Ek bilgi: bu çete serbest bırakıldı! Belki de böyle çeteleri tutukluklamak için de yeni bir referandum yaparlar, ne dersiniz? Demek ki tutuklu kalmaları için haklarında yeterli delil yoktu, demeden önce, size hangi davaları hatırlatacağımı bir düşünün isterseniz...

''Parası olanın AİHM'ne başvurabildiği, parasız olanın çaresiz kaldığı dönemi sona erdirmek için evet.''in devamına bakalım, neymiş: 

''Vatandaşlarımıza her seviyede hak arama yollarını açmak için evet.'' 
''Demokratik hak ve özgürlüklerin engellenmemesi için evet.''
Türkiye'nin insan hakları standardını uluslararası düzeye yükseltmek için evet.''

Sonra da, şimdiki madde ile halkın oyuna sundukları eklenen bölümleri kırmızıyla yazarak devam etmişler. Kırmızıyla yazdıkları referanduma sunulan maddelerden kafama takılanlar:
  • Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı (Maddenin tamamını okuduğumuzda görüyoruz ki, anayasada yer alan bütün hak ve özgürlükler için değil de, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlükler ihlal edildiğinde Anayasa Mhk.'ne bireysel başvuru yapılabilecek. 'Demokratik hakkın engellenmesinin' daniskası gibi durmuyor mu?)  
  • Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabiliyor, ek maddeye göre. Genel Kurul'un verdiği karar kesin kabul edilecek. İyi de, üyelerin gerek sayısal, gerek de atama yöntemleri bakımından neredeyse iktidarda olan partinin genel kurulu gibi olmayacak mı? Bu da aynen HSYK örneğindeki gibi olacak. Nasıl mı? 
  • Şöyle: referanduma sunulan madde için 'evet'çiler, Adalet Bakanı'nın HSYK'da bulunacağını ama etkisinin az olacağını, alt kurulları denetleyemeyeceğini söylüyorlar. ''HSYK'ya Adalet Bakanı değil, Kurul Başkanı eşlik eder.'' diyorlar. Ama söylemedikleri bir şey var. O da, kurul başkanının Adalet Bakanı olduğunu! 
Dünya aleme çok matah bir şeymiş gibi duyuruyoruz: Avrupa'nın en büyük adliye sarayının inşaatı İstanbul'da devam ediyor. Bana göre, bu kadar büyük bir adliye binasına ihtiyacı olan bir memlekette adalet gerektiği gibi işlemiyor demektir. Adalet, temelde hukuk kavramı olmakla birlikte, hukuk konusunu es geçen yurdum insanına, çok önem verdiği dinde adaletin yerini ben anlatmayayım artık!

Sonra nedir o 'AİHMne başvuru utancını bitirmek' falan? 'Utanç' dedikleri şey, Hayrünnisa Gül'e göre, Türkiye için bir  'onur':
''Türkiye o kadar demokrat bir ülke ki, başbakanın eşi bile dava açıp, eşine karşı hakkını arayabiliyor. Türkiye bunu dışarıda prestij için kullanabilir. (tamamı için http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/02/09/246509.asp)''
Ne yaptıysa ülkesi için yapan, milletine aşık civanım delikanlının AİHM'ne başvurusunu hatırlatmak bile istemem.

Tabii bir de şu 'paran kadar çare, yani AİHM' yaklaşımı var, ki fena halde sömürü gibi geldi bana. Bu mantığa göre, Hayrünnisa Gül ve civanım delikanlının belli ki önceden de varmış paraları, AİHM'ne başvurabildiklerine göre. Allah daha da artırsın, kimsenin kazancında gözümüz yok. Yok da, mesela 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmesinden önce gösteriye giden Beyoğlu Belediyesi çalışanlarından Turan Çerikçi, mesela doğduğu gün bebeklerine Kızılay tarafından AIDS'li kan verilen aile, mesela boşandığı eşi tarafından tehdit edilen, yaralanan ve en nihayetinde annesi öldürülen Nahide Opuz ve daha nice vatandaş, AİHM başvuracak kadar zengin miydiler diye bir düşünce geçiyor insanın aklından. Konu paraysa, Anayasa Mahkemesi'ne başvururken vatandaşın cebinden ne kadar çıkacak onu da bi zahmet açıklasalar.

Buradaki diğer bir mesele, bu cümle içinde geçen ''parası olmayanın çaresiz kaldığı'' ifadesi. İnsanın kendi ülkesindeki hukuk uygulamalarını, adaleti bu kadar 'zavallı' bir konumda göstermeye çalışması...hayretlere seza...Bir yandan, her fırsatta iç hukuk yollarının ne kadar güvenilmez olduğunu vurgulayacaksın, öte yandan bunlara doğrudan bir iyileşme getirmek yerine, aralarında hukukçu olmayan üyelerin de bulunacağı, yeniden yapılandırılmış bir Anayasa Mahkemeye başvuru yolu açıp, ona güvenilmesini bekleyeceksin...Olmamış.

Devam edecek. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder