Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

23 Eylül 2010 Perşembe

Gönlü zengin sevgilim benim :)

Tatil dediğin güzelliğin beş şartından biri, mümkünse, el ayak çekildikten sonra başlamasıdır benim için. Bunu bilen aslan kocam, tesis kapatmış sağolsun :)) Şaka bir yana, müşteriden çok personel var.

Bir gece önce garsonlardan birine, ''Bizi burda unutup, tesisi üzerimize kilitleyceksiniz diye çok korkuyorum.'' diyerek yaptığım espiri

''Hanımefendi korkmayın, tesisi tam kapatmadan her yeri kontrol ediyoruz.'' demesiyle bir anda 'gerçek olabilirmiş' tadı bıraktı damağımda. İki güne kadar sesimiz soluğumuz çıkmazsa, jandarmaya haber verin; ne olur, ne olmaz.

Dün sabah kahvaltısında biz dahil, üç odaydık. Durum buyken, garsonun hala oda numaramızı sorması, beni benden almıştı, o ayrı...

Öğle yemeğinde restoranda ikimizden başka kimse yoktu. Yemeklerimiz henüz bitmiş, çay-kahve siparişlerimizi vermiştik ki, 'İspanyol Meyhanesi' çalmaya başladı. Aşkımın yüksek sesle, şarkının sadece

hey garson bütün hesaplar benden 

kısmına eşlik etmesiyle birlikte, gülmekten sandalyeden düşüyordum! O ise, sanki çok doğal bir şey söylemiş gibiydi. Gönlü zengin sevgilim benim  :))) Ne çok güldüğümüzü anlatamam.

Akşam sekiz civarıydı, hadi bir-iki bölüm dizi seyredelim öyle gideriz yemeğe, dedik. Tam 'Life Unexpected' seyrederken, cam kapı biraz çekingen ama ısrarla tıklatıldı. Resmen hopladık yerimizden. Aşkım kapıyı açmadan önce gelen kişinin garsonlardan Deniz olduğunu görünce, meraklandım açıkçası.

''Abi, yemeğe gelmeyecekseniz, mutfağı kapatıyoruz.'' 

Ay aman geliyoruz, kapatmayın, derken Deniz, 'İsterseniz buraya getirelim' önerisinde bulundu. Gözlerimdeki 'yapsak mı?' soru işaretine hiç takılmayan kocam, hadi hadi der gibi elini salladı. Böylece odadan bahçeye indiğimizde rüzgarın ne kadar şiddetlenmiş olduğunu fark ettik. Malum, empatisi yüksek bir çift olduğumuzdan, bir an önce yemeğimizi yiyelim, çocuklar da bir an önce gitsinler düşüncesiyle rüzgara çok aldırmadık. Restoranın masif parke zeminine ulaştığımızda, saçlarım bırakın ahenkle dans etmeyi, medusa modelini bile aşmıştı ve yüzüm gözüm gözükmüyordu. Bir ses, 'isterseniz şurada kapalı alanımız var, orada da yiyebilirsiniz, dedi. Aşkım, önce ben bir bakayım, deyip gitti. O arada ben saçlarıma hakim olmayı başarmıştım; aslında işin büyüğünü rüzgar yapmıştı esmeyerek. Sesin sahibi ile karşılıklı yüzümüzü gördüğümüz andaki 'Nerden tanışıyoruz?' sorusunun yanıtı, yine aynı anda geldi. Üniversitede aynı bölümde bir alt devremde imiş.

'Dünya küçük' sözü, yakında yerini 'Evren küçük'e bırakacak gibi bir his var içimde ama, hadi hayırlısı...

Bu arada, garson Deniz'in hikayesini yazacağım; unutturmayın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder