Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

18 Aralık 2009 Cuma

Kim neyi, nerede, ne zaman konuşabilir?

Bugün gelen bir e-postanın ekinde güneş sistemindeki gezegenlerden tutun da galaksinin çook çok uzaklarındaki yıldız sistemlerinin Hubble teleskobuyla çekilen fotoğraflarını gördüm. Hatta diğerlerinin yanında bırakın dünyayı, güneşimizin minicik bir nokta bile olmadığı karşılaştırmalarını yapmışlar.  Şaşırdınız değil mi?  Durun o zaman, biraz daha şaşırtayım sizi. 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, DTP'nin kapatılması kararını açıklarken anayasal değişiklik yapılması gerekliliğini gündeme getirmiş. Vatandaş olarak, bunda ne var ki diye sorabilirsiniz ilk anda. Bakalım ülkeyi yönetenler ilk anda nasıl fikirler beyan etmişler diye, yemedim içmedim araştırdım. 

İnsan Hakları Komisyonu Bşk. Akepeli Zafer Üskül, 'O da vatandaş olarak konuştu, görüşünü dile getirdi.' demiş. Parti grup başkanvekili Mustafa Elitaş demiş ki, 'Ne var bunda? Şahsi görüşünü beyan etmiş.'  Başka bir başka parti grup başkanvekili Bekir Bozdağ 'Haklı.' demiş. Daha başka bir başka parti grup başkanvekili olan Suat Kılıç,  'Yadırganacak bir durum yok.' demiş ve eklemiş 'Yorumlarından anlaşılıyor ki mevcut Anayasa ve yasa normlarından yüksek mahkeme de çok hoşnut değil.

Görevi, konumu gereği siyasi konuşmaması gereken bir yüksek yargı üyesi bunu yaptığı halde hükümet partisinden aldığı tepkilere bak. Ne kadar olgun, demokratik, şeffaf, yapıcı, uzlaşmacı bir siyaset yapılıyor ülkemde. Sizi bilmem ama, ben şaşırdım! - Avrupa Yakası'dan Şahika vurgusuyla. Hep böyleydi de, ben mi anlamamıştım diye düşündüm ve zamanda yolculuk yapıp az geriye gittim. 

Akepe grup başkanvekili Bekir Bozdağ, Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya için 6 Haziran'da demiş ki: "Siyasi değerlendirmeler ve analizler yapmak, yargı görevi yapanların değil, siyaset yapanların işidir. Yargı görevi yapanlar asla niyet okumazlar."  Devlet Bakanı Hayati Yazıcı: "Herkes hukukun içinde olmalı, hele savcılar, yargıçlar meydanlara çıkıp görüş ifade etmemeli." 

16 Temmuz'da Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker için "Yargı başkanlarının öyle siyasetçiler gibi her mikrofon uzatıldığında konuşma yapmamaları gerekir."

Civanım delikanlı muhtelif zamanlarda, muhtelif olaylarda... deyip geçmeyeyim hadi, örnek de vereyim:  

Suriye sınırındaki mayın temizleme gündeminde: "Bakıyorsunuz bir emekli yarbay çıkıyor, 'bana 2 tabur versinler, ben bu işi çözerim' diyor. Sen bir defa haddini bil, emekli oldun git bir kenarda dur. Bunlar da emekli olduktan sonra konuşmaya başlıyor."  Antiparantez açmadan geçemeyeceğim; askerin görevi başındayken de, emekli olduktan sonra da konuşmasını istemezler. Mezara girdikten sonra konuşsalar olur mu, diye bir geyik yapılabilir bu durumda mesela. 

Bankalar Birliği toplantısında Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'e "Başlatma şimdi...Burada başka bir şey söyleniyor, biz bambaşka bir şey konuşuyoruz." Yani, sen bizim ne konuştuğumuzu anlamadın, o yüzden konuşma... 

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a domuz gribi aşısı gündeme ilk girdiğinde "Benim ve Cbşk'nın da aşı olacağını söylemişsin. Benim adıma konuşma." 

Köşe yazarlarına, medyaya yaptıkları iş gereği, 'konuşmayın' diyemeyeceği için, 'her gün yazıp çizmeyin, televizyonda dile getirmeyin, gündemden düşürün, kurcalamayın, haddinizi bilin'. Vatandaş, biliyorsunuz, anasını da alıp gitmesinden tutun da, 'açız' deyip provokasyon yapmak suretiyle hiç konuşmamalı. Bu durumda hangi vatandaşlar, bkz. 3.cü pgr, Zafer Üskül'ün vatandaşı, neyi konuşabilir, neyi konuşamaz sorusu gündeme bomba gibi düşer mi, düşmez mi? 

Halbuki herkes, ama h-e-r-k-e-s, buna vatandaş da dahil, AB Başmüzakerecisi ve Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın Ruhban Okulu konusunda 'Açılmalı' derken beşbin beşyüz kez 'Şahsi fikrim' diyerek sözlerinin kişisel olduğunu vurgulasa, belki kurtaracak... 'Açım, ama bu şahsi fikrim', 'İşsizim, ama bu şahsi fikrim' gibi gibi. 

Yanlız şunu anlamıyorum, Kasım 2008'de, Kamer Genç mecliste sık söz aldığı için masasındaki elektronik cihaz bozulduydu, Genç'in söz almasına izin de verilmediydi. Mvekillerinin bile konuşması istenmiyorsa, milletin, vekili olmuş vekili olmamış ne fark edecek ki? 


20 Aralık 2009 notu: okurlarımdan, dostlarımdan gelen bir uyarıyla tam da bu yazının içeriğine uyan, civanım delikanlının Meclis Başkanı'ndan isteğini paylaşıyorum: 'Siz mi susturursunuz, ben mi susturayım?' 





2 yorum: