Tedavi merkezinde yattığım yerden yazıyorum. Çok zor bir iş, ama olsun. Sıkıldım dümdüz, hareketsiz yatmaktan. En iyisi geçen hafta başladığım bir yazımı tamamlayayım.
Salı günü beyin rektifiyesi yaptırdığım ustayla yani doktorumla kontrol randevumuz vardı. Her zamanki gibi kendisini görmekten çok mutlu oldum. Doktorum olarak son derece güven verici ve rahatlatıcı, hastasını sonuna kadar dinleyip ondan sonra yanıt veren ya da yorum yapan, doktor ağzıyla değil sıradan kişilerin anlayabileceği dilden konuşan, yeniliklerden daima haberdar; insan olarak ise güleryüzlü, esprili, centilmen ve karizmatik birisidir. Ayrıca en sevgili hastası olduğuna inandırır herkesi. Bol sohbet ve kahkahadan sonra MR istek formumuzu alarak görüntüleme merkezine indik aşkımla.
MR çektirdiniz mi hiç? Çok sevimsiz, rahatsızlık verici ve hatta tahammül edilmez gelir çoğu kişiye; ama kaçınılmazsa yapacak tek şey kalıyor geriye: maksimum zevk almak ;-) Ben müzik dinlettikleri kulaklığı hiç takmam. Zaten başımı oynatmayayım diye Amerikan futbolu oynayanların taktıkları kaska benzer bir şey yerleştiriyorlar, ikinci bir fazlalığı çekemem. Her seferinde bunun konuşması geçer teknisyenle aramızda: müzik dinlerseniz seslerden daha az rahatsız olursunuz, der. Ben zaten rahatsız biriyimdir, diyorum son zamanlarda; tek tek açıklamaya üşenir oldum milyon kezinci MR'ımdan sonra. Tabi onlar da haklı, kim bilir kaç hasta kulaklık istememiştir, sonrasında seslerden rahatsız oldukları için şikayet etmişlerdir. Neyse.
Çekim başladığında acaba bu sefer çıkan gürültüleri neye benzetebilirim diye kendi kendime düşünmeye başladım. Tak tak tak, tır tır tır, rrın rrın rrın, rann, rann, rann... Bir şeyler kıpırdanmaya başladı beynimde...Bazı görüntüler geliyor...
Ben, Dr. House ve Dr. Shepherd namıdiğer Dr. McDreamy beynimin içindeyiz. Her iki doktor da inşaat işçisi gibiler, ellerinde dev delgi makinaları ama dış görünümleri her zaman oldukları gibi. Bir ilave, kafalarına kaynakçı gözlüklerinin biraz irisini takmışlar. Bense ikisinin ortasında, biraz gerilerinde son derece şık bir tayyörleyim, kaynakçı gözlüğüm kah takıyorum, kah saçlarımın üstüne, kafamın tepesine oturtuyorum.
Dr. House ve Dr. McDreamy delgi makinalarıyla beynimi oyuyorlar: tır tır tır... Bir ara durur gibi yapıp delgi makinasının ayarını değiştiriyorlar: tak tak tak... Sabredemeyip soruyorum: Ustalar ne buldunuz? Elmas mı altın mı? Bana hiç aldırış etmeden delmeye devam: gırrgırrgırgııırrrrr... Sonunda ara veriyorlar. Hemen gidip yanlarına tekrar soruyorum: Evet, sonuç? Her ikisi de ellerinde beynimden kopardıkları birer parçaya bakıyorlar. Kendi aralarında konuşmaya başlayınca, en iyisi bırakayım konsültasyon yapsınlar diyorum. Ardından rann, rann, rann... Yine dinamit patlatma, çakma, oyma ve beton karma sesleri çıkaran işlerine gömülüyorlar; ben de sessiz sedasız onları seyrediyorum. Yine ellerinde beynimden parçalar ve konsültasyon faslı. Sıkılıp bu kısır döngüden patlıyorum: Ne buldunuz ya, bana da söyleyin!
Söze ilk Dr. House başlıyor. Tipik tavırlarıyla bir şeyler diyor ama ben anlamayan gözlerle Dr. McDreamy'e bakıyorum. Dr. McDreamy ağlak surat ifadesini takınıp açıklıyor: bulduklarımız ne elmas, ne altın ne de bor. Bulduklarımızın musin'in dehidrasyonuyla oluşmuş kaygan sıvıya benzer bir yapısı var, diyor. Ben aptal aptal bakarken, Dr. House çaat diye yapıştırıyor açıklamayı: sümüğümsü bir şey ya, bildiğin sümük!
N'ayır n'olamaz diye kendime acırken bir anda parlak bir fikir geliyor aklıma 'Mission İmposible'ın fon müziği eşliğinde. Ama alternatif tıp çözümümü önce doktorlarıma danışmak istiyorum. Şimdi, diyorum, bu sümüğümsü malzeme frontal lob'da değil mi? Frontal lob buruna yakın değil mi? Peki, kuvvetlice bir hımkırık bu sümüğün burnumdan fırlayıp, duvara yapışmasını sağlamaz mı?
MR makinasının içindeyim; neredeyse güleceğim. Odanın içinde bir ses çekimin bittiğini söyledi.
Ek bilgi: Frontal lob, alından başlayarak arkaya doğru uzanan, bilinçli düşünme ve istemli hareketlerin organizasyonu ve başlamasından sorumlu, beyni oluşturan 4 ana lobdan birisidir.
Hayran olmamak elde degil, acaba bu kuvvet sadece kadinlarda mi var? Doktorunuzun cok sosyal ve konuskan birisi olmasi cok güzel bir sey. Kafadaki bir cok soruyu aydinlatmalari saniyorum ki kisiyi daha rahatlatiyor. Bazi doktorlar cesitli durumlar ile hergün karsi karsiya geldiklerindendir diyorum, bir aciklama almak icin agizdan lâf dökülmesini bekliyorsunuz. Mide doktorumun kulaklari cinlasin...
YanıtlaSilCok yakin bir doktor arkadasim bu MR bölümünün basinda, kalp damarlarimi ve kalbimi incelediginde bana anlattiklari sayesinde o aletin icinde bayilmadim.( korkak oldugumu bilmem söylememe gerek kaldimi) Maksimum zevk almak kelimesi cok hos.
Esim ve ben size cok selâmlarimizi gönderiyoruz. Gecmis olsun her gelen gün yeni sifalar getirsin.
Not: Saniyorum ki bu kadar kuvvetli olmanizin bir kaynagi da Askiniz olsa gerek... Yûrekten selâmlar. Esen kalin
Söylediğiniz çok doğru, aşkın her türlüsü - hayata, aileye, EŞ'e, kendine :) - kadın olsun, erkek olsun her insana kuvvet verir. İçindeki gücü bulduktan sonra, ona inanmak ve yapmak istediklerini gerçekleştirmek veya inanmamak tamamen kişiye kalıyor. Ben, kendine inananlara örneklerden sadece biriyim. Ve, hem bana inanlarla hem de benden daha fazla kendine inananların hikayeleriyle besliyorum inancımı.
YanıtlaSilSevgilerime :)