Amerika seyahatimizden önceydi. Bir gün öğlen üzeri, iş yerimde korkunç bir baş ağrısı, öyle ki kafamı duvara vurup patlatasım geliyordu. Benim gibi hayatı boyunca sayılı kereler baş ağrısı yaşayanlar için bunun nasıl bir his olduğunu tarif edemem.
Beni hemen Amerikan hastanesinin acil servisine götürdü canım iş arkadaşlarım; aşkımı da arayıp haber verdiler. Bilirsiniz hastaneye bu tarz bir şikayetle gidince ilk yaptıkları şeylerden birisi tansiyon ölçmektir. Benim de normalde büyük tansiyonum 9, küçüğü 6'dır; kalp atışlarım her zaman net duyulmaz. Herhangi bir zaman tansiyonum ölçüldüğünde muzipliğimden sesimi çıkarmam, bakalım tansiyonumu ölçen ne tepki verecek diye. Bir ölçerler, iki ölçerler, yüzlerinin rengi değişmeye başlar; daha fazla dayanamayarak 9-6 veya biraz altındaysa normal olduğunu söyler, rahatlatırım onları, ama yüksek ise sorun var demektir. Ama bu sefer kendimde değildim ki hemen söyleyeyim. Hemşirenin birkaç kez arka arkaya tansiyonumu ölçtüğünü zar zor fark ettikten sonra ancak söyledim ki kadıncağız beni ölüyor zannetmesin. Ağrı kesici bir ilaçla desteklenen serumu bağladır koluma. Ta akşam saatleriydi biraz biraz hafifledi başımın ağrısı.
Muayene eden nörolog hanım önce iki kolumu yana açtırdı; hem sağ, hem de sol işaret parmağımla burnumun ucuna dokundurdu birkaç kez. Tek tek gözlerimi kapatarak kendisinin kırmızı ojeli parmağını gözlerimle takip etmemi istedi. Ellerimi kendi ellerinin içine alarak önce sıkmamı istedi, sonra parmaklarımı sıkıştırdı ve açmamı istedi. Küçüklüğümden beri doktora her gidişimde -varsa- oynamayı çok sevdiğim refleks çekiciyle dizlerime vurdu. Bir çizgi üzerinde dümdüz topuk-parmak yürüyüşü yaptırdı. Ben kendimi biraz toparladığımı kanıtlamak için kendimce bir espiri yaptım: 'Vallahi sarhoş değilim.' Nörolog hanım kibarlığından gülümsedi. Bütün bunları yaparken sorduğu sorularla hem hastalığımın öyküsünü dinledi, hem de mental muayenemi yapmış oldu.
Bütün bulguların ışığında tanısını koydu: standart migren. Kim bilir kaç yıllardır kendimiz özel sağlık sigortası yaptırıyorduk, çalıştığımız şirketlerin yaptırdıklarından hariç. Her yıl sigortalarımızı yenilerken check-up yapılıyordu. Bunların sonucunda doktorlar bana 'Maşallah, müzeliksiniz!' derlerdi. Bunun anlamı ben standart Türk kadını değildim, sağlığım çok iyi idi; kan değerlerimin, ciğerlerimin, kalbimin vesaire durumunu tek tek yazamayacağım şimdi. Nasıl oluyor da nörolog bana standart bir migren teşhisi koyuyordu? Nerede ne yanlışlık yapmıştım da standart bir hastalığa yakalanmıştım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder