Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Kendime gülüyorum - 1

Bugün her zamanki gibi evdeyim. Mutfaktan salona doğru yürümeye çalışırken az kaldı düşüyordum. Diyeceksiniz ki bunda ne var. Durum sizin bildiğiniz gibi değil.

Ben yürümüyorum, elimde 4 ayaklı bastonumla yürümeye çalışıyorum. Yürümeye çalışırken, özellikle sol adımım öndeyken bazen sağ adım spasite dolayısıyla gelememiş oluyor. Ama ben fark etmiyorum; yürümeye çalışmaya devam ediyorum. Neticesinde de düşecek gibi oluyorum. Bu, beyin rektifiyesi 2'den kalma bir özellik. Neyse, sonuçta salona gittim, oturdum, ama moralim bozuk.

Amerikalıların bu duruma 'blue' dedikleri aklıma geliyor ve moralim daha da bozuluyor. Zira yazlık ev, şen, şakrak bir hava versin diye evin kapı kirişlerini koyu turkuaz rengine boyatmışım, yetmemiş evde her tonda mavi var. Ev 'blue blue' bana bakıyor, ben daha çok 'blue'lanıyorum. Her 'blue'landığım zaman yaptığım gibi, kendimi güldürecek şeyler arıyorum zihnimdeki hatıra defterimden. Aradığım şey yine beyin rektifiyesi 2'den olmalı; çivi çiviyi söker hesabı. Ve EVREKA!

Tanıyanlar bilir, hayatım boyunca 'yemek'le tek yönlü ve seviyeli bir ilişkimiz olmuştur; o da sadece karar vermek, çiğnemek ve yutmak eylemlerini içerir. Daha doğrusu geçmiş zaman eki -di'yi kullanmalıyım. Nasıl başladığı başka başka yazılara konu olmakla birlikte, sadece şunu söyleyeceğim: artık sadece yemek yemiyorum, yapıyorum da! Bugün beni güldüren hatıram ilk kez börek yapmamla ilgili.

Sanırım geçen yılın bu zamanlarıydı. Anneme yufka aldırmıştım. Börek yapacaktım. Aşkım ve ailenin tümü 'Aman Dilek tek başınayken sakın ha!' diyerek beni uyarmayı ihmal etmemişlerdi. Ama kim takar! Laptop'um zaten mutfakta duruyor, börek tarifleri hemen google'lanıyor. Tarifler dizi dizi, seç beğen al. Lafı uzatmayayım, bulduğum tarife göre peynirli böreğin iç malzemelerini, ara sosunu hazırlamak yanlış hatırlamıyorsam 1-1.5 saatimi aldı. Çoğu gitti azı kaldı diye düşünüyorum, fırın tepsisine sermesi kolay, sonrasında ben bir şey yapmayacağım ki, fırın kendisi pişirecek.

Çoğu evde olduğu gibi tepsiler, kek kalıpları, güveç ve bilimum ilgili malzemeler fırının içinde duruyor. O zamanlar dizleri bükme ve belli bir süre o şekilde dengede durma çalışmaları yapıyoruz fizik tedavi merkezinde. Bana antreman olur diye düşünerek başlıyorum fırndakileri tek tek çıkarıp tezgahın üzerine koymaya. Ama nasıl tek tek koymak? Fırının önünde dizlerimi büküyorum, dengemi sağlıyorum, fırından bir adet kek kalıbını alıyorum, dizlerimi düzeltiyorum, dengemi koruyarak tezgaha bırakıyorum. Üç parça beş parça derken, iyi gidiyorum, aslanım kaplanım yav ben diye kendimi motive etmeyi de unutmuyorum. Bakıyorum, bu işi yaparken yarım saat geçmiş. Diz miz kalmamış, bacaklar derseniz tir tir titriyor. Neyse efendim, fırında tepsilerden başkaca bir şey kalmadığı için önce oturup bir soluklanıyorum. Sonra tepsiler için yine aynı şekilde, ilk fırın tepsisini alıp ocağın üzerine bırakıyorum. Daha iki tane var. İkinciyi de gayet başarılı bir şekilde hallediyorum. Ne oluyorsa üçüncü tepside oluyor. Dengemi kaybediyorum, biraz öne biraz arkaya gidiveriyorum. Diyeceksiniz ki 'aptal, tepsiyi bırak da tutun'. Haklısınız, ama size sağ kolumun da spastik olduğunu söylemedim ki! Aptal demeyin yani bana!

Ay ay ay diyerek, öne ve arkaya sallanarak nihayetinde tepsiyi bırakıyorum. Çok geç kaldığımı ağır çekim düşerken anlıyorum. Küüt diye bir ses benden, tangır şangır diye bir ses de tepsiden. Hiç birşey düşünmeden mutfak masasının ayağını yakalıyorum. Binbir türlü denemeden sonra zeminde iki dizimin üstünde durmayı başarıyorum. Eğer buraya kadar eğlenmediyseniz, komedi başlıyor demektir. Mutfak masasının önünde dizlerimin üstünde duruyorum. Önce sol ayak tabanım zeminde, sağ dizimin üstünde olmak üzere pozisyonumu zar zor alıyorum. Yüzük kutusunu uzatıp, evlilik teklif edecekmişim gibi yani. Bu arada, masayı hiç bırakmıyorum, iki elimin tüm hücreleriyle yapışmışım masaya. Bütün çabam sol ayağımın üzerinde dikilerek sağ ayağımı da yanına getirmek için. Televizyonda mutlaka yeni doğmuş buzağı görüntülerine rastlamışsınızdır: ayaklarının üzerinde duramazlar. Bacaklarından birinden biri mutlaka dizlerden kıvrılır, küt diye düşerler. Hemen tekrar ayağa kalmaya çalışırlar ama sonuç aynıdır, bir türlü dört ayakları üzerinde duramazlar. O gün, ben eşittir yeni doğmuş buzağı. Gözünüzün önüne beni veya herhangi birini bu şekilde getirir misiniz lütfen? Hatırladıkça gülüyorum.

Nasıl ki bir süre sonra buzağılar ayağa dikilebiliyorlarsa, ben de de öyle oldu. Kalkar kalkmaz sandalyeye oturdum. Bacaklar, kollar, kafa, tüm beden 8 şiddetinde deprem sarsıntısı gibi. Şimdi kalkmazsan bir daha kalkamazsın mottosuyla böreği bitirdim. Akşam da aşkımla beraber afiyetle yedik. Çok da güzel olmuştu, acemi şansı dedikleri bu olsa gerek.

Kendisine gülmeyi becerebilen insan, kendi gerçeğini keşfetmiştir. Kendi gerçeğini farkında olarak ya da olmayarak arayanları cesaretlerinden dolayı kutluyorum; onlar kendilerini bilirler. Kendi gerçeğini bulmuş gibi yapanlar; onlar kendilerini bilmezler ama siz onları bilirsiniz, tanırsınız.

NOT: Tarif isteyenlere veririm ama A'dan Z'ye benim gibi yapacaksınız :))

4 yorum:

  1. Sevgili Dilek,

    Ozelinizi bu gurupta paylsma cesaretinizi saygiyla karsiliyorum. Gunumuzun mekanikliginden insanligi kurtarabilecek ozel insanlardan oldugunuz belli. Bunu destekleyecek yazabilme yeteniginide var belli ki. Ben yorum yazan x bir insanim. Samimiyetiniz ve gulumsemeniz daim olsun diye yazmak istedim sadece.

    YanıtlaSil
  2. Güzel sözleriniz ve dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Daha neler var paylaşacağım; kimisi komik, kimisi acı hatıralar, kimisi de bu durumun gerçekleri. Yorumlarınızı esirgememeniz dileği ile.

    YanıtlaSil
  3. Yogun bir isten sonra internet'te oyalanmak icin dolasirken yaziniz ile karsilastim ve zevk ile okudum. Kari koca calistigimiz icin esim ile aramizda yemek yapmak diye bir sorun olmamistir kim yorgun degilse o gün mutfaga gecer ve yemegi yapar.
    Benim hemen söyliyecegim,icinizdeki kuvvet, bence en önemlisi...Hayran olmamak elde degil.
    esim ve ben size kocaman selâmlarimizi iletiyoruz.

    YanıtlaSil
  4. Bugünkü enerjimi yorumunuzdan ve kocaman selamlarınızdan aldım. Yemek yapmak gibi hayatın içindeki küçük bir detaydan anlaşılıyor ki, birbiriniz için varsınız, birbiriniz için oradasınız.
    Ben de her ikinize kocaman sevgilerilerimi yolluyorum.

    YanıtlaSil