Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

5 Mayıs 2009 Salı

Altı üstü bir dans yarışması

Son zamanlarda bir dans yarışmasına takıldık aşkımla. Belki duymuşsunuzdur: "So You Think You Can Dance".

Yarışmaya kısaca değineyim. Amaç Amerika'nın en sevilen dansçısını seçmek. New York dahil olmak üzere farklı şehirlerden yetenekli dansçılar 1er dakikalık dans performanslarını sergiliyorlar. Danslar arasında bale, modern dans, latin dansları hip-hop ve çeşitleri, jazz, tap dance'i sayabiliriz. Seçmelere katılanlardan bazıları birkaçının birden eğitimini almış oluyorlar, bazıları ise hiç bir dans eğitimleri olmadığı halde herkezi büyülüyorlar, inanılmazlar. Bu 1 dakikalık gösterileri sayesinde dansçılardan bir kısmı doğrudan ön yarışmaya katılmaya hak kazanıyorlar ya da eleniyorlar. Kimileri de günlük seçmelerden sonra koreograflar tarafından 20 dakika çalıştırıldıktan sonraki performans için 2. bir şans yakalıyorlar. Amaçları kendi dans stillerinin haricindeki dansları da yapabilecek teknik bilgi, dayanıklılık vs sahip olduklarını göstererek jüriyi etkilemek, sonrası malum.

Seçilmiş olan yarışmacıları bir dizi eleme daha bekliyor. Aralarından en iyi 10 kadın ve 10 erkek dansçı, değişik koreografilerle çalıştırılarak tekil, kendilerine koreografi yaptırılarak da grup elemesi neticesinde belirleniyor. Sonrasında en sevilen dansçıyı belli bir yere kadar hem jüri hem de Amerika'lılar, o noktadan sonra sadece Amerikan halkının verdiği oylar belirliyor. Yarışmaya kısaca değineyim dedim ama pek kısa olmadı galiba :)

Benim niyetim 'vaay adamlar ne güzel yapıyolar yaa' demek değil. Amerika'daki yarışmalardan sonra, Avusturalya ve Kanada'dakileri de izledik. Hepsinde şunu gördüm: adamlar sadece eğitime bakmıyorlar. Bilginin yanında kişilik, tavır ve davranışlar, mizah anlayışı, kendini ifade etme tarzı ve daha neler neler önemli. 'Ah, bu süper!' dediğimiz insanlarla danslarını hiç beğenmediğimiz insanlar grup olabiliyorlar. Bizden hariç jürinin de süper dediği kişi küt diye elenebiliyor. Ne, n'oldu şimdi ya derken biz, sebebi açıklanıyor: grupça hazırladıkları performans çalışmalarında diğer grup üyelerine ukalalık yapmış. Aslında grup üyeleri bir yandan 'takım' oluştururken, bir yandan da birbirlerine rakipler. Can alıcı nokta, buna rağmen birbirlerine karşı saygıda kusur ettikleri anda eleniyorlar! 'İyi' ama gerçekten 'iyi' olan kazansın demeyi ve bunu uygulamayı öğreniyorlar.

Başka? Yarışmacı dansını yapıyor; bakıyoruz ki şakır şukur terlemiş ve nefes nefese ama yine de 'nasılsın?' diye sorduklarında hönkürürcesine 'öldüm bea' demiyor. Gayet kibar, bazen esprili bazen de duygusal. Jürinin olumlu olumsuz bütün eleştirilerini can kulağıyla dinliyor ki dansını yani mesleğini daha iyi nasıl yapabileceğini öğrensin. Sürekli gelişim için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar.

Daha başka? Memleketin belki en başarılı koreograflarıyla çalışıyorlar. Yarışmanın gelip geçici olduğu gerçeğini hiç unutmuyorlar, ona göre davranıyorlar. Bu koreograflardan sadece yarışma için yapacakları dansı öğrenmek yerine, bu dans ve bundan türemiş dansların genel kurallarını da soruyorlar, anlıyorlar. Bütünleşik bakış açılarını geliştiriyorlar, koruyorlar.

Başka başka? Bugünlere gelmelerine yardım eden, kendi kendilerine inanmazken bile onlara inanan, güvenen ailelerine, öğretmenlerine, arkadaşlarına, sevgililerine ve daha başka kimler varsa hep teşekkür ediyorlar. Her fırsatta. Satın alınamayacak bir olgunluk.

Gördünüz mü, altı üstü bir dans yarışmasından 'Batı'nın ahlaksızlıkları'ndan (R.T.E.) başka neler alıyor insan?

3 yorum:

  1. DEMET KURTOĞLU GENÇALP7 Mayıs 2009 10:58

    Biz de sizin sayenizde bu yarışmayı seyretmeye başlamış ve müptelası olmuştuk. Beni en çok şaşırtan ve Türkiye versiyonlarında görmediğimiz olay da jürinin finalde bizzat sahneye çıkarak muhteşem bir dans gösterisi sergilemeleri olmuştu. O zaman aklıma ülkemiz versiyonlarındaki Armağan Çağlayan tiplemesi gelmişti.Bacak bacak üstüne atıp ahkam kesen ama "kalk kardeşim o zaman bir şarkı söyle,dans et sen de,görelim ahkam kestiğin konudaki yeteneğini,tecrübeni " dediğinde bir yere varamadığın bir profil.Önemli olan ve Batı'nın farklı yaptığı şu:her yaptıklarını max. hazırlık ve ciddiyetle yapıyorlar.Biz ise koşarken pantalonumuzu değiştirmeye çalışıyoruz.
    Sevgiler,
    DEMET KURTOĞLU GENÇALP

    YanıtlaSil
  2. Cok güzel yazmissiniz,bu yazinizida zevk ile okudum. Saniyorum ki Anglo Sakson bir kültür düzeyi, her yapilan is icin gereken caba, yapilacak isi ciddiye almak. Bizde de olacak ama önce su carsafimi bir cikarayim... esen kalin.

    YanıtlaSil
  3. Dediğiniz gibi bizde de olacak, ama bir de kornealardaki 'kızın donu gözüktü, ayıp' etiketini çıkarıp, yırtıp atmayı öneriyorum. Sevgilerimle.

    YanıtlaSil