Suriyelilere teminat
Ya bizim ülkeyi yönetenler yani hükümet, yani akepe, Suriyelileri yanlış 'okumuş', ya da Suriyeliler bizimkileri...
Yıl 2011. Şubat'ın 3'ü. Habertürk'ün yazarlarından M. Sarıkaya'nın yazısından alıntı:
''Ankara, Tunus'ta başlayan ve Mısır'da dün çatışmaya dönüşen halk ayaklanmasının diğer bölge ülkelere yayılmasından kaygılı. Yayılma endişesi petrolü bulunmayan ülkere yönelik. Başında da Ürdün ve Suriye geliyor. İki ülke halkının, etnik,
sosyal ve dini yapısı bu kaygıyı daha da artırıyor. Nitekim, dün sohbet ettiğimiz hükümetin etkin üyelerinden biri de endişeyi gizlemedi...
''Herşeye rağmen Suriye'de sıkıntı olacağını sanmıyorum. Çünkü Devlet Başkanı Esad'ın en büyük güvencesi Başbakan'ımız...''
Bu cümleyi yakın geçmişte AK Partinin etkin bir başka isminden de duymuştum. Esad'ın Erdoğan ile çok sık görüntü vermesinin, Suriye halkı tarafından 'reformların güvencesi' olarak okunduğundan söz etmişti. Anlaşılan o ki, hükümet içinde giderek ağırlık kazanan bir görüşe dönüşmüş...''Yani, ülkeyi yönetenlere göre, Suriyeli Esad'ın Türkiyeli(!) Erdoğan ile çok sık görüntü vermesini, Suriye halkı 'reformların teminatı' olarak okuyormuş.
Suriye'deki olaylar, duvarlara yazı yazdıkları gerekçesiyle 15 öğrencinin gözaltına alınmasıyla başladı geçen hafta. 'Sıkıntı çıkacağı beklenmeyen' Suriye'de halk, hükümet binalarıyla birlikte devlet başkanının yeğenine ait olan şirketin şubelerini de yakıyor, devlet başkanının heykellerini yıkıyor. Esad yönetimine karşı 'özgürlük' sloganlarıyla düzenlenen gösterilerde, göz yaşartıcı bomba sonucu 11 yaşındaki bir erkek çocuk, açılan ateş sonucu da farklı yerlerde 100'e yakın kişi öldü, yüzlerce de yaralı var.
ABD Savunma Bakanı R. Gates, Beşar Esad'a 'Çekil artık' demeye getiren açıklamalar yapıyor; bizimkiler de 'Suriye halkı Erdoğan'a güveniyor, orada bi sıkıntı çıkmaz' rüyası görüyor.
Elin Suriyelisi baktı önce, bizimki nelerin teminatı olmuş:
- laikliğin
- yaşam tarzının
- türban takmayanların
- 73 milyonun hakkının hukukunun
E aptal değil ya elin Suriyelisi, sonra bir de gidişata baktı.
Anladı ve harekete geçti...
Darısı 12 Haziran'da halkımın başına ...
* * *
Libyalıların başı kel mi?
Madem hariciyeden başladık, Libya'ya da bir bakalım.
Olayların patlamasına saatler kala Libya'daki Türk Büyükelçiliği 'Müsterih olun, asayiş berkemal' diyor oradaki vatandaşlara. Ve olanlar oluyor.
Yandaşın 'Dünya bize hayran', 'Türkiye farkı...', 'İşte bu kadar!' manşetleriye göklere çıkardığı tahliyelerin hemen 3-5 gün öncesinde okuyoruz Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın 'Aşırı panik yapmanın anlamı yok.' sözlerini. Aynı gün, oğul Kaddafi de Türk basınında alıyordu yerini: 'Sonuna kadar savaşacağız. Libya'yı Türklere bırakmayacağız.'
BM Güvenlik Konseyi'nden oy birliği ile Libya'ya yaptırım kararı çıktığında üstün müslüman civanım delikanlı 'Yaptırım nerden çıktı ya' tadında iç politika yapıyordu. Ortadoğu, ki bu bölgenin lideri olduğumuz söylenir, Amerika ve Avrupa'dan 22 liderin katılımıyla düzenlenen Paris konferansına, Türkiye'yi çağırmamaşlardı. Nedeni, Sarko'nun söylediği gibi 'Müdahale karşıtlarını çağırmadık' doğru olsa, Alman lider toplantıya sadece çay içmeye mi gitmiş gibi bir soru akla takılır.
ABD'nin 'Güç kullanacağız' açıklamasıyla, Türk hükümetinin müdahaleye yeşil ışık yakması arasında, bir soru Türkiye sınırları dahilinde yanıtsız kalmış sallanıyordu:
''NATO'nun ne işi var Libya'da, böyle saçmalık olur mu yahu?''
Yanıt, çok geçmeden, sorunun sahibinden gelecekti nitekim: ''NATO, Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir.'' Çünkü, NATO aynı zamanda Uluslararası Tapu Kadastro Müdürlüğü'dür. Onun içindir ki, kimse 'böyle saçmalık olabilir mi' demedi zaten.
Tam da operasyonun NATO'ya devri arifesinde yurdum basınında pembe bir tablo yazılıp çizilmeye başladı. Aslında olay neymiş? Türkiye'nin, operasyonun NATO komutasında olması gerektiği yönündeki haklı talebi kabul görmüşmüş... Vay vay vay...
Bunlar olurken, Bülent Arınç'ın ''Türkiye operasyona katılmayacak.'' demesiyle, Ahmet Davutoğlu'nun ''Türkiye, gerekli gördüğü sivil ve askeri her türlü desteği yerine getirecektir.'' demesi aynı zamana rastlar. Varsın olsun; devleti yönetenler halkla bir türlü anlaşamıyor, kendi aralarında anlaşamamışlar çok mu!
Üstün müslüman civanım delikanlı, ''Türkiye, Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacak.'' diyerek içeride puan toplarken, ABD Dışişleri sözcüsü Toner ''Türkiye'nin Libya'da ABD'nin koruyucu gücü rolünü kabul etmesinden çok memnunuz.'' açıklamasıyla bir çuval inciri berbat ediyordu.
Libyalı olsanız kime daha çok kızarsınız: size açıkça saldırana mı, yoksa hem 'Kardeş Libya halkını korumak için her şeyi yapacağız' deyip hem de saldırıların komuta merkezi olmayı ve size saldıranları korumayı kabul eden bir ülkeye mi?
Arkası yarın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder