Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

3 Mart 2011 Perşembe

İran'da olanlarla, uğruna yasa değiştirilenler

Home, sweet home (evim, güzel evim)

Gezi, seyahat güzel şey ama, sanırım istinasız herkesin en sevdiği kısım eve dönmek. 'Home, sweet home' olayı yani.

Kendi ülkenizin sınırları dışında olsa bile, bazı yerler vardır ki, misafir olarak gitmiş olsanız da, evinizdeymişsiniz hissi yaratır. Sosyo-kültürel, yani yaşam tarzları, davranışlar, eğlence anlayışı vs arasındaki benzerlikler ve konuşulan dile yakınlığınız

sayesinde olur bu. Sizi rahatsız edecek derecede büyük farklılıklar yoktur.

Akepe'nin kurucular kurulu üyesi de olan Abdullah Gül 'ün, İran gezisi ve geziye ait görüntüler sebep oldu bunları düşünmeme. Ahmedinejad ile abi-kardeş muhabbetleri, sıkı sıkıya sarılmaları, kucaklaşmaları... Basına açık resmi bir ziyaret esnasında ayakkabısını çıkartıp, terlik merlik giymeden, çorapla dolaşması... Tam 'Home, sweet home'... Benzerliğin bini bir para olunca, İran'da kendini evinde hissetmeyecek de, başka nerde hissedecekti ki? 

İran'da da protestolara izin verilmiyor; Türkiye'de de. İran'da muhalif protestocular, göz yaşartıcı gazla, coplanarak dağıtılıyor, göz altına alınıyor; Türkiye'de de cop ve göz altına alma var ama, İran'daki göz yaşartıcı gaz yerine, biber gazı kullanılıyor. İkisi arasında fark, biber gazının çok daha fazla acı vermesi, birinci derecede yanıklara neden olabilmesi ve vücuttan daha zor temizlenmesi. 

İran'da muhalefet liderleri, en ufak olay çıkarabilecekleri düşünüldüğünde ev hapsine alınıyorlar(dı). Geçtiğimiz günlerde tutuklanarak Haşmetiye cezaevine gönderildikleri haberlerine karşın İran Adaşet Bakanlığının bir yetkilisi, 'yok öyle bir şey, sadece iletişim olanakları kısıtlandı, olayı büyütmeye gerek yok' tadında bir açıklama yaptı. Türkiye'de ise, daha önceden mimli muhalif(!) şahsiyetler, en ufak bir olay çıkarabilecekleri düşünüldüğünde polis karakolunda bekletiliyorlar. Şimdilik, muhalefet liderlerine karşı girişilen böyle bir olay olmadıysa da, ana muhalefet partisi lideri geçenlerde 'Bir gün bizi de alacaklar.' dedi, 'tutuklanacağız' anlamında.

Radikal-04.01.2011-E.Başaran haberinden
İran'da güvenlik güçleri, muhafelet liderlerinin ailelerinin evlerine saldırıyor, kapılarını kırıyor ve evin içine konuşlanıyor. Türkiye'de ise henüz bu aşamaya gelinmese de, muhalefet liderlerinin, ailesinin, eş-dostlarının telefonlarının dinlendiğinden bahsediliyor - sadece onlar olsa yine iyi, bütün ülke dinlendiğine, gözlendiğine inanıyor!   

İran'da muhalefetin bildiri yayımlamasına yasak getiriliyor; muhalefet 'fitne başları' olarak niteleniyor, yargılanmaları ve hatta idam edilmeleri isteniyor. Türkiye'deki muhalefet ise elde kanıt olmadan, 'darbeci' ve/veya 'teröristlerle birlik' olmakla suçlanıyor, muhalefet yapan gazeteciler tutuklanıyor, televizyon kanalları basılıyor, şahıslara ağır tazminat davaları açılıyor. Allah için, rahmetli Erbakan'ın 'Kanlı mı olacak, kansız mı' lafından, başka, şimdilik, kimsenin 'muhalifleri idam edelim' dediğini duymadım??

* * *
Uğruna...

Geçenlerde, Haşim Kılıç kendisiyle ilgili bir olayı reddetti. 'Hayal mahsulü bir olay.' diyerek kabul etmediği bu iddia, Hüseyin Özalp'in 'AK Asker, Bir ABD, AKP ve Cemaat Projesi' kitabında özetle şöyle geçiyor:
''Fazilet Parti'si kapatılınca, milli görüşçüler ikiye bölünüyor.Yenilikçilerin (civanım delikanlı, A. Gül ve diğerleri) Bülent Arınç'ı ikna toplantısında, siyasetçi olmayan iki kişi daha var. Biri, Beşir Atalay, ötekisi Fazilet'in kapatılmasına 'hayır' diyen Anayasa Mahkemesi üyesi Haşim Kılıç.''
Haşim Kılıç'ın Anayasa Mahkemesi'ne nasıl seçildiğini hatırlamak için, sözü tarihler 11 Aralık 1990'ı gösterirken Uğur Mumcu'ya bırakıyorum:
''Anayasa Mahkemesi üyeliği için Sayıştay Genel Kurulu'nca yapılan seçimde sonuç alınamayınca yasa değiştirildi. Önce Sayıştay Genel Kurulu'nun her boş yer için iki aday belirleme yetkisi 'her boş yer için üçer aday seçme' olarak değiştirildi. Ayrıca komisyon değişiklikten önce, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile toplanıp seçim yaparken, bu toplantı için 'salt çoğunluk' yeterli görüldü. Böylece Sayıştay üyeliği seçim yetkisi iktidar partisi tekeline verilmiş oldu. 
Bu yasa değişikliği yapıldiktan sonra dokuz üye komisyonca seçilmiş, bu üyelerin de katılımı ile yapılan genel kurul toplantısında yapılan oylama ile Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilmiş; Cumhurbaşkanı da (Turgut Özal) Kılıç'ın 'evinde televizyon seyredip seyretmediğini' saptamak için 'gizli bir soruşturma' yaptırdıktan sonra, uğruna yasa değiştirilen bu Sayıştay üyesini Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçmiştir. 
'Hayırlı uğurlu olsun diyemiyoruz. Çünkü böyle bir seçim ne hayırlıdır, ne de uğurlu. Neden mi? Sayıştay üyeliği seçiminde yasal kurallara da uyulmamıştır.''
Işık Kansu'nun 28 Şubat 2011 Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısı, Haşim Kılıç'ın Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemin, 'uğruna Başbakan olması için anayasa değişikliği yapılmış olan Recep Tayyip Erdoğan'ın dediğim dedik döneminde' diyerek bitiyor...

NOT: O günlerde Sayıştay üyesi olan Haşim Kılıç'ın, günah olduğu için evinde televizyon bulundurmadığı iddia ediliyordu. Turgut Özal da, 'Baktım, evinde televizyon var.' demişti. Uğur Mumcu'nun yazısındaki 'televizyon' konusu budur.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder