Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

30 Mart 2011 Çarşamba

Libya'dan devam

Libyalının başı kel değilmiş...


Dün Libya'da kaldığımız yerden devam...


Kendi halkını öldüren Kaddafi'den 'İnsan Hakları Ödülü' almış olan civanım delikanlı, Türk basınına Kaddafi ile telefon görüşmelerini anlatıyor (M. Sarıkaya-HTürk, 22 Mart 2011). Meğersem, 'bırak bu işleri, fırçala dişleri' denmiş, hatta bir de cin fikir atılmış ortaya: 

''Oğlunu devlet başkanı yap, ferahlarsın.''

Hö? 

Ve, anlatı şöyle devam ediyor:


''Teklifi kabul etmiş olsaydı, Hüsnü Mübarek gibi rahat ederdi.''
Höö?

Libyalıların ikinci bir Kaddafi'nin yönetimi altında ezilmeyi tercih edecekleri ne malum? Herkes bazı halklar(!) gibi mazoşist mi? Sonra, Libya halkı yarın öbür gün olaya 'İster asar ister kesersin' mantığıyla yaklaştığını duyduğunda, hani dilinden hiç düşmeyen 'Haddini bil'leri, 'Sana bu yetkiyi kim verdi ya!'ları saymaya başlasa? Yönetimler gidicidir de, millet kalıcı.

Hüsnü Mübarek'in durumu 'rahat etmek' gibi algılanıyor yani! Halk ayaklanmasıyla bilmem kaç yıllık koltuğunu bırakmaya zorlanmış olmak mı 'rahat etmek'? Halktan kaçırılan o kadar mal-mülk-parayı, dünyanın en güzel yerlerinde yemek, bir elin yağda bir elin balda yaşamaksa kastedilen 'rahat etmek', o ayrı tabii... Bu anekdotlar daha çok su kaldırır ama, boş ver.

M. Sarıkaya'ya bir not: Yazınızı ''Ankara, politikasını elinde tuttuğu güçlü Libya know-how ile oluşturuyor.'' diyerek bitirmişsiniz. Ankara'nın Libya know-how konusunu, Yılmaz Özdil'in aşağıda alıntısını yaptığım yazısını okuduktan sonra tekrar değerlendirin isterseniz.
''...Avusturya Dışişleri Bakanlığı, Libya’da yaşayan, aralarında çifte vatandaş Türklerin de bulunduğu tüm vatandaşlarına mektup gönderiyor… “Karışıklık çıkarsa, şunları şunları yapacaksınız, şu şu numaraları arayacaksınız, şu şu noktalarda Trablus Elçiliğimiz’in şu şu yetkilileri ile buluşacaksınız” diyor. Daha Mısır patlamamış, Tunus’ta bile çıt yokken…“Libya’da karışıklığın eli kulağında, haberiniz olsun, pozisyon alın” diyor.

Sonra?
Tunus yanıyor.
Mısır patlıyor.
15 Şubat’ta, Libya’nın karışmasına sadece 48 saat kala, Türkiye Cumhuriyeti’nin Trablus Büyükelçiliği, resmi internet sitesinde, “Libya’da yaşayan vatandaşlarımıza” başlığıyla duyuru yayınlıyor. Aynen aktarıyorum…'' (devamında Türklere 'Müsterih olun' diyen büyükelçilik yazısı var.)
Tunus, Mısır, Libya, Suriye falan derken gelelim akepenin dış politika başarısı(zlığı)na. Hüseyin Çelik'in Libya olayı patlak verdiğinde söylediklerine bakalım:

''Bölgedeki halk hareketlerini aynı karakterde görmek temel bir yanlıştır.''

Hııı, demek ki her halkın, her protestosunu, özgürlük, demokrasi, iş, aş, daha az yolsuzluk, insanca yaşama taleplerini aynı kefeye koymak yanlışmış. O değil de, keşke temel yanlışın, bin türlü farklı şeyi Anayasa değişikliği referandumuna ya da Torba Yasa'ya koymak olduğu aklınıza gelseydi!

''AKP'nin dış politikası çok yönlüdür.''

Evet gördük. Bir yönleri 'Libya'da NATO ne iş?' derken, öbür yönleri 'Komuta merkezi İzmir olsun' diyor. 


Son bir konu. Alakasız gibi gelecek ama, okumaya devam edin. 


Geçtiğimiz Ağustos'ta Ankara'ya gelen bir Amerikan heyeti, İran'a yönelik yaptırımlar konusunda Hazine, Merkez Bankası, BBDK, Bankalar Birliği ve diğer bazı mali kurumlarla görüşmüştü. Zafer Çağlayan'a göre bu heyet, Türkiye'de bir baskı havası yaratmaya çalışmıştı.


''Türkiye bir hukuk devleti, muz cumhuriyeti değil. Türkiye'de şirketler, bankalar 'İranla iş yapmayın' dendiğinde 'nerde uluslararası yaptırım kararı?' diye sorarlar.'' 


diyerek açıklamasına devam etmişti Zafer Çağlayan.


Kendisine bir sorum var: Türk savaş gemilerinin, tezkere Meclis'ten geçmeden yolu yarılamış olmaları, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunun göstergesi olabilir mi? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder