Bakınız RTE 16 Kasım 2009 'da ne diyor bu gidişe:
'İşsizlik konusunda şu anda bakın biz dünyada yani işsizliğin artışı noktasında en az artış gösteren ülke konumundayız. Hatta bugün yeni açıklamalar var bununla ilgili. ABD'den tutun Avrupa Birliği üyesi ülkelere baktığınız zaman en az artış gösteren ülke konumundayız. O da 2.6-2.7-2.8 gibi... Ama bizim dışımızdaki ülkelede bu oranların 3-4-5-6'lara vardığını görüyoruz. Tabi, çalışacağız, gayret edeceğiz ve düşürmenin gayreti içerisinde olacağız.(..)Tedbirlerimizi alıyoruz.'
ABD'nin aynı aylardaki işsizlik oranı: %6.2'den %9.8'e çıkmış. Değişim: %3.6.
'Büyük Türkiye' olduğumuz için, Avrupa Birliği ülkelerinin büyükler liginden kıyaslamamız gerekenlerden bazı örnekler verirsek: Fransa'nınki %8'den %10'a çıkmış; İngiltere'ninki %6'dan %7.8'e çıkmış. Hollanda'nınki ise %2.7'den %3.6'ya. Asıl yazmak istediğim örnek ülke Almanya'da %7.10'dan %7.60'a yükselmiş. Avro bölgesindeki artış %2, OECD'deki artış %2.07. Yani, yok öyle %4-5-6'lara çıkan bir artış.
Ekonomik daralmayı diğer AB ülkelerinden daha sert yaşayan Almanya, nasıl olmuş da işsizlik artışını %0.5'de tutmayı başarmış? Ülkenin yöneticileri kendi dinamiklerini, zayıf ve güçlü yanlarını iyi bilen politikacılar olarak realist önlemleri belirleyerek, taviz vermeden ve zamanında uyguladılar. Muhtemelen daha başka aldıkları önlemler vardır mutlaka ama, gazetelerden takip ettiğim ikisi önemli: kısa çalışma ödeneği ve hurda araç teşviki.
Almanya ile benzer durumdayız: onlarda da otomotiv ana ihracat kalemi, bizde de. Küresel kriz var. Ana ihraç ürününüzü satamadığınızdan dolayı o sektörün ölümünü mü beklersiniz, yoksa kurtarmak için çabalar mısınız? Ölümünü beklemek pek akıllıca olmaz gibi, neticede kriz bir gün bitecek ve siz tekrar ihracat yapmaya başlayacaksınız. Einstein olmaya gerek yokmuş bunu bilmek için, değil mi? Dolayısıyla, uzun dönemli bir strateji belirleyerek bu sektörü ayakta tutmak her hükümetin görevi.
Bizimkiler ne yaptı? Zaten eşşek yüküyle aldıkları vergiyi belli bir dönem için indirdiler. Bence stratejik bir hata yaparak, sadece yerli üretim otomobilde geçerlidir bu indirim demediler. Parası olan yine gitti ithal otomobil aldı. Kendi fabrikamızdaki kendi işcimiz maaş alacağına, elalemin (Alman, Fransız, İtalyan, Kore, Japon) işcisinin maaşını ödemiş olduk. Dönemin bakanı, araba satışları dönemlik hız kazandığı için, millete yani sana-bana, sürü mantığıyla hareket ettiğimizi söyleyerek memnuniyetini ancak böyle ifade edebilmişti.
Aylarca ha çıktı, ha çıkacak denen, otomotivi canlandıracak bir başka önlem olan hurda indirimi sadece 30 yaş üzeri araçlarla sınırlı kaldı. Halbuki burada servis araçlarının da yenileneceği bir hurda indirimi uygulanabilirdi. Bakan Nihat Ergün hurda indiriminin gelemeyeceğini bakın nasıl anlatıyor:
Kısa çalışma ödeneği başvuran alsın mantığı ile değil de, özel sektör temsilcileriyle biraraya gelinerek hükümetin doğrudan teşvik etmesiyle yapılsaydı, belki bugün böyle anormal yüzdelere ulaşmazdı işsizlik oranımız.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: reaktif olmak, inatla reaktif olmaya devam etmek. Yani, dış faktörlerin yönlendirdiği, başkalarının öngörüleriyle hareket eden ve edilgen. Pardon ya, Osmanlı'nın devamıyız diye tutturanlardan başka ne beklenir ki?
Ekonomik daralmayı diğer AB ülkelerinden daha sert yaşayan Almanya, nasıl olmuş da işsizlik artışını %0.5'de tutmayı başarmış? Ülkenin yöneticileri kendi dinamiklerini, zayıf ve güçlü yanlarını iyi bilen politikacılar olarak realist önlemleri belirleyerek, taviz vermeden ve zamanında uyguladılar. Muhtemelen daha başka aldıkları önlemler vardır mutlaka ama, gazetelerden takip ettiğim ikisi önemli: kısa çalışma ödeneği ve hurda araç teşviki.
Almanya ile benzer durumdayız: onlarda da otomotiv ana ihracat kalemi, bizde de. Küresel kriz var. Ana ihraç ürününüzü satamadığınızdan dolayı o sektörün ölümünü mü beklersiniz, yoksa kurtarmak için çabalar mısınız? Ölümünü beklemek pek akıllıca olmaz gibi, neticede kriz bir gün bitecek ve siz tekrar ihracat yapmaya başlayacaksınız. Einstein olmaya gerek yokmuş bunu bilmek için, değil mi? Dolayısıyla, uzun dönemli bir strateji belirleyerek bu sektörü ayakta tutmak her hükümetin görevi.
Bizimkiler ne yaptı? Zaten eşşek yüküyle aldıkları vergiyi belli bir dönem için indirdiler. Bence stratejik bir hata yaparak, sadece yerli üretim otomobilde geçerlidir bu indirim demediler. Parası olan yine gitti ithal otomobil aldı. Kendi fabrikamızdaki kendi işcimiz maaş alacağına, elalemin (Alman, Fransız, İtalyan, Kore, Japon) işcisinin maaşını ödemiş olduk. Dönemin bakanı, araba satışları dönemlik hız kazandığı için, millete yani sana-bana, sürü mantığıyla hareket ettiğimizi söyleyerek memnuniyetini ancak böyle ifade edebilmişti.
Aylarca ha çıktı, ha çıkacak denen, otomotivi canlandıracak bir başka önlem olan hurda indirimi sadece 30 yaş üzeri araçlarla sınırlı kaldı. Halbuki burada servis araçlarının da yenileneceği bir hurda indirimi uygulanabilirdi. Bakan Nihat Ergün hurda indiriminin gelemeyeceğini bakın nasıl anlatıyor:
'Tüketim malları, otomotiv, demir çelik, beyaz eşya, mobilya gibi sektörlerin hepsinde bazı şeyler yapıldı. Bu sektörlerin bundan sonraki gelişmelerini, dünyadaki ekonomik gelişmeleri yakından takip etmeden, hemen spekülatif bir yaklaşımla olaya eğilmek doğru olmaz. Dünyanın değişik piyasalarında da otomotiv sektörü açısından bazı müspet gelişmeler de var. O gelişmelerle birlikte ele alıp bir izleyelim konuyu. Konuyu izlemeden, yakın takibe almadan nereye gidiyor. Sektör kendine ne adımlar atıyor. Dünyadaki gelişmeler nereye gidiyor. Bütün bunları birlikte değerlendirelim ondan sonra oturur yine hep beraber masanın etrafında karar alınması icap ediyorsa yeni kararlar alırız. Ama evvela bir manzarayı gelişmeleri görmek lazım.'Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere reaktif bir hükümetimiz var.
Kısa çalışma ödeneği başvuran alsın mantığı ile değil de, özel sektör temsilcileriyle biraraya gelinerek hükümetin doğrudan teşvik etmesiyle yapılsaydı, belki bugün böyle anormal yüzdelere ulaşmazdı işsizlik oranımız.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: reaktif olmak, inatla reaktif olmaya devam etmek. Yani, dış faktörlerin yönlendirdiği, başkalarının öngörüleriyle hareket eden ve edilgen. Pardon ya, Osmanlı'nın devamıyız diye tutturanlardan başka ne beklenir ki?
Gûzel bir giris bölümünden sonra gelisen yazinin akisini böyle güzelce bitirmek bence ustaca bir özellik...Seni gaza getirmiyorum, yagcilikta yapmiyorum, cok hosuma gitti.
YanıtlaSilBu yazinda hem bilgi dagarcigimi zenginlestirmis oldum, hemde yine cok keyif aldim bu yazindan.
"Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: reaktif olmak, inatla reaktif olmaya devam etmek. Yani, dış faktörlerin yönlendirdiği, başkalarının öngörüleriyle hareket eden ve edilgen. Pardon ya, Osmanlı'nın devamıyız diye tutturanlardan başka ne beklenir ki?"
Bazi yazilarini, Serdar TURGUT'un yazilari gibi printleyip sakliyorum.
Canim, SIKILDIGI vakit, düsüncelerimi dagitmak icin veya cok keyifli bir animda keyfimi devam ettirmek icin bu printleri karistirip okuyorum.
Cekine cekine diyecegim ki " Layik olundugu bir sekilde yönetiliyoruz" .
Ne verdinki gecmiste, simdiki zamandan bir sey bekliyorsun. Ne veriyorsun ki simdiye yarindan bir sey umuyorsun.
Layık olduğun şekilde yönetilmek kısmına çok katılıyorum. İşte, kurunun yanında yaşın da yanması diye buna derim :((
YanıtlaSil