Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Analar ağlamasın

Analar ağlamasın! Son günlerin moda feryat figanı. A canım, yeter artık analar ağlamasın! Daha kaç anayı ağlatacaksınız? Ananı da al git! Ay pardon, o ana başka anaydı; bu ağlamaması istenen başka ana... Ne kadar şah damarını patlatırcasına bağırarak söylenirse söylensin içi fena halde boş, herhangi bir nedene bağlayarak doldurulamaz. Dolayısıyla hiç bir anlam ifade etmiyor ve en azından Türkiye gibi ülkelerde hiçbir zaman etmeyecek de. Çünkü, içinde bulunduğumuz şartlar bu sözleri anlamsız kılıyor.

Ama şu da var ki, ota boka gaza gelen bir millet için, bağlamsal anlamsızlık hiç bir şey ifade etmeyecek.

Faruk Ertızman abimizin aşağıdaki yazısını okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.


Analar Ağlamasın...


İyi niyetli bir slogan mıdır? Bence, sorgulanması gerek! Bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olsa da sorgulanması gerekir mi? Kesinlikle! 
Osmanlı Devleti 1914-1918 yılları arasında, başta Çanakkale cephesi olmak üzere, Kafkasya, Kanal, Yemen, Galiçya, vs. cephelerde 4 yıl boyunca çarpışmıştır. Anadolunun insan varlığını sonuna kadar emen bu cephelerde, Osmanlı, 1 Milyondan fazla gencini kaybetmiştir. Anadolu’da en az bir evladını, adını saydığım cephelerde bırakmamış her halde tek bir ev ve ocak yoktur, ki onlar daha fazla sayıda baba, amca, oğullarını kaybedenlere göre kendilerini daha şanslı saymaktadırlar. Yüz yıllarca, Osmanlının tebası olarak askere gitmişler, kah kahraman olarak ölmüşler kah bir yenilginin ağırlığını omuzlarında ve yüreklerinde taşıyarak köylerine ve kasabalarına dönmüşlerdir. Her evin uğradığı kayıplar, yoksunluklar ve yoksulluklar, acı ve hüzünlü birer türkü olarak geri gelmiş; en derin acılar türkü olarak, yine de Türk Milletinin büyük hoş görüsüyle müzik nağmeleri olup, onurlu bir geçmişin müzikli anıları olmuşlardır. Kim unutur ki Yemen Türküsünü. Kim unutturabilir ki?
1.Dünya Savaşı yenilgisi karabasan gibi yurda çökmüşken, ağuların en acısı vucüdü sarıyorken, milletine inanan bir büyük insan, çelik iradesine inanarak halkının... kalkın demiş, düşün peşime... bu zilletten kurtulmak yine sizin elinizde... En üretken insanlarını, aslında asıl amacı Osmanlıyı (Şark Meselesi) tasfiye etmek olan 1. Dünya savaşında, hovardaca harcamıştır Osmanlı... Kan kaybı büyüktür.
Binlerce ana-baba, oğullarını kaybetmiştir. Analar ve babalar, Anadolunun çileli insanı, yüzlerce yıldır ağlamıştır. Osmanlının tebası olarak, 600 yıl asker olmuş, kendini bağlı saydığı devletini, kanıyla ve canıyla ayakta tutmaya çalışmıştır. Padişahın, ne amaçla istediğini bilmediği her asker talebinde verecek bir canı olmamış mıdır? Analar ağlamıştır, bacılar ağlamıştır ama kendisinin sahibi saydığı devleti her başvurduğunda, yeter ben neler verdim, daha ne istiyorsun diye baş kaldırmamıştır. Sessizce, canı yanarak ve yüreği dağlanarak kapıya dayanan devlete, oğlunu, kocasını, kardeşini, düğün dernekle  teslim etmemiş midir? 
Esaret ve zulüm altında inlerken, milletin maküs tarihini yenecek bir liderin peşine, onca insan ve mal, mülk yoksulluğuna rağmen takılan insanlarımız kimlerdir? Kimlerdi onlar? Dürrizade Abdullah Efendi, o zamanki başbakan Damat Ferit ve o zamanın Amerikası İngilizlerin telkiniyle, bugünün “Analar ağlamasın”anlayışına benzer fetvalar çıkarıyordu. Diyordu ki, gitmeyin onun peşinden, onlar eşkiya! Onlar hain! Onlar dinsiz!
Yoksul ve yoksun Anadolu’nun anaları diyemezler miydi Mustafa Kemal’in çağrısına; biz çok ağladık Mustafa Kemal!.. Çok ağladık! Yeter artık! Bunca sene, padişahın yoluna oğullarımızı, kocalarımızı, Dünyanın her köşesinde heba etmedik mi?.. Daha ne istiyorsun bizden? Ama vatanın bağrına sokulan hançerin acısını herkesten çok o analar fark etti, fark etti de, 17-18 yaşında, daha delikanlılık çağındaki en çok sevdiklerini, Mustafa Kemal’in emrine vermekte zerre kadar terddüt etmedi. İşte, bunlar dedi elimdekiler... bunlar kaldı, al!  Ben çok ağladım, yüzyıllarca ağladım... Ama al!
O yoksul ve yoksun halk... Türk halkı, son ve şerefli bir savaşa daha kalkıştı: Kurtuluş Savaşı! 
En çok, o anaların hakkı değil miydi... yeter artık ağlamayalım demek! Ama demediler... O çağrıya, Mustafa Kemalin çağrısına, tüm acılarını içlerine gömerek, onurlu bir geleceği ne yazık ki, yine ölümle, kanla kurmak için koşa koşa gittiler. Vatan tehlikedeydi. Tehlike de kapıda. 
O sırada Damat Ferit, dinciler, Şeyhüldinci (İslam demek içimden gelmedi) Dürrizade Abdullah Efendi, analar ağlamasın diye hançerelerini yırtmakla meşgüldüler. Kuvay-ı Milliye’ye karşı, Kuvay-ı İnzibatiyeyi çıkartmakla meşgüldüler. Halka sesleniyorlardı ve diyorlardı ki: Ey Millet! 7 Düvel ile nasıl mücadele edeceksiniz; gücünüz yok, paranız yok, silahınız yok!
Evet, o çağrıya o kutlu insanlar uysaydılar; artık analar ağlamasın deseydiler... ne olurdu?.. Hem ağladılar hem de gencecik oğullarını Mustafa Kemal’in emrine verdiler... Duraksamadan!
O günün 7 Düveli yine boş durmuyor. Artık, kendi gelmiyor işgale ülkeleri. Maşaları var. On lar ki harici bedhahlardır, dahili bedhah bulmakta asla başarısız değiller. Ve belki de dünden daha fazla isteklisi var bu ünvanı taşımaya. Bu ülkenin insanlarını bölmeye, fitne fesat çıkartmaya eskiden olduğu gibi yine devam ediyorlar. 25 yıl bu ülkede ayrılıkçılık tohumları ekmeye çalışanlar çok mesafe aldılar. 25 sene bu ülkenin insanlarına terörün acılarını yaşatanlar, artık zamanın geldiğine, şartların olgunlaştığına inanıyorlar, tabii kendi açılarından. Niye bugün bunları söylüyorlar diye durup düşünmek gerek! Niye şimdi? Değişen nedir? 
“Analar Ağlamasın” demek, bu ortamda farklı anlamlar kazanıyor. Tıpkı, her şeyden vaz geçip ölmeye yatmak gibi bir şey bu! Bir ülke ki, varlığına kastedenlere karşı, savunma hakkından vaz geçmeye çağrılıyor, orada vahim şeyler olmaktadır. Ve, olan biten, kafamızı çevirip, görmezlikten gelip, yolumuza devam edebileceğimiz bir şey değildir. Uykularımız kaçmalı, kendimize gelmeliyiz. Ve... kendimize sormalıyız: Ülkesinin çıkarları için, Irak’ta ve Afganistan’da evlatlarını feda etmekten çekinmeyen, menfaatleri için geçmişte, Vietnam’da 70.000 evladını o topraklarda bırakan ABD’de, “Analar Ağlamasın” diyen bir başkan çıkmış mıdır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder