İspanya-Bilbao'daki Guggenheim Müzesi benim favorilerimden, ama her eseri başlı başına bir değer.
Bilir misiniz ki, 1997'de Frank Gehry'nin Guggenheim müze binası yapıldıktan sonra Bilbao kentinin talihi değişir? Guggenheim'in ardından, bir saat (96 km) uzaklıktaki, doğa harikası olması dışında pek bir özelliği olmayan San Sebasian'da İspanya'nın 3 Michelin yıldız almış ilk 'Bask mutfağı' restoranı açılıyor ve gerisi geliyor; bu da bir artı olarak haneye yazılıyor. Keyifleri için harcayacak kadar para biriktirebilen insanlar; buraya dikkat, zenginlerden bahsetmiyorum; Bilbao'ya 14 Şubat 2010'a kadar giderlerse Frank Lloyd Wright (Modern Mimarlık tarihinin en önemli kişilerinden biri, New York Guggenheim'ın mimarı) sergisini görecekler, ya da ziyaretlerini 12 Aralık'a denk getirenler, saat 18.30'daki yaratıcı süreç aktivitesine katılıp, 20.00'de aynı aktivitenin devamı olan konserle keyiflerini peçinleyecekler. Hazır gelmişken bir de 96 km uzaklıktaki San Sebastian'a uzanıp, modernize Bask mutfağına 'Merhaba' diyecekler. Tadı damaklarında kaldığından ilk fırsatta tekrar gelecekler, eş ve dostlarıyla birlikte. İşte hikaye bundan ibaret.
Nereye varmaya çalışıyorum?
2005 yılından beri konuşulan bir proje var. İnan Kıraç, Tepebaşındaki TRT'ye ait olan garabet; bina demeye dilim varmıyor; Suna Kıraç Kültür Merkezi haline getirmeye çalışıyor. Frank Gehry'e avan (ön) projesini çizdiriyor. Frank Gehry de son eserini bir İstanbul aşığı olarak, bu kentte yapacağı için çok mutlu oluyor. R.T.E. 'aman da aman, ne de güzelmiş' diyor ve tabi hemen ardından Kadir Topbaş'dan da projeye destek mesajları yağıyor. Sütü içen inek dağa kaçıyor, dağ yanıyor bitiyor kül oluyor. Alt yazı geçecek olursak,
dağ=avan projesini Gehry'nin çizdiği Kültür Merkezi projesi
Elli bin türlü bilgi var ortada, herkesin içinin yağlarının eridiği bu proje nasıl hayata geçmedi, diye. Ben sebepleriyle değil, sonucuyla ilgileniyorum. İstanbul, dolayısıyla Türkiye, büyük bir fırsatı kaçırmış gözüküyor. Yukarıda Bilboa'daki Guggenheim müzesini görmeye gelenler, aktivitelerine katılanlar, İstanbul'a da gelebilirdi, değil mi? Oradan da, mesela yabancı basında sıklıkla ve övgüyle anılan Çiya'ya gider, Türk mutfağının sıradışı lezettinin tadına bakardı. Bunu gören diğer Türk şefler de Çiya'nın seviyesine gelmek için çalışırdı. Başarılı olanlar yabancı basında yer alırdı, bu iyileşme süreci bir sarmal halinde ilerlerdi.
Bundan sonra, turistlere 'Buraya bir zamanlar bizzat Frank Gehry tarafından ön projesi çizilmiş olan bir kültür merkezi yapılacaktı.' der, o kazulet çirkinlik abidesi TRT binasını gösterirken 10-15 TL'lerini alırız. Türkiye ekonomisine ve GSMH'ya yaptığı katkılardan dolayı, 'Hırka-i Şerif'in bir kartpostalını devlet töreniyle veririz Gehry'ye, olur biter.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder