Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Karkas et ve canlı hayvan ithalatı hakkında...

Et fiyatlarını dengelemek için ithalata izin verildi, biliyorsunuzdur. Habertürk'ün Ekonomi gazetesinde konuyla ilgili bir yazıda rastladım şu tümceye:

''Aracılar ellerini biraz olsun vicdanlarına koymadıkça, ilgili ve sorumlu makamlar olaylara gerçek pencereden bakıp çözüm üretmedikçe, bir gün sütümüzü tamamen ithal edilmiş süt tozlarından yapılmış süt olarak tüketeceğimizden, kasaplardan alacağımız etlerin çoğunun ithal edilmiş hayvanlar olacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır..''
Baktığımızda gayet doğru bir ifade. Ama değil işte! Bizim ahalinin, sokakları süpürenimizden, fön çekenimize, kahvehanelerde okey oynayanımızdan (Zahid Akman değil elbette), çobanımıza kadar, temel hatası burada yatıyor. Bekliyorlar ki, ''eller biraz vicdanlara konarak'' ne yapılacaksa yapılsın... Olmaz! Vallahi de olmaz, billahi de olmaz, ısrar etmeyin.

Çünkü, eller vicdanlara konmuş olsa...



Daha düne kadar Şahin, steyşın vagon Reno gibi arabalara binenler, bugün Mersedes jiplere, BeMeVe Em 6 kabriyolara binmez; daha düne kadar başlarını örttükleri eşarpları mahalledeki tuhafiyeden alanlar, İv sen Loren'den almazdı. Daha düne kadar kumaşı çok giyinmekten parlamış ve incelmiş olan ütüsüz pantolonlar, şimdi Piyer Karden olmazdı. Daha düne kadar pazardan alınan çantalar, bugün Lüi Vüton olmazdı. Daha sayayım mı? Eller vicdana konsaydı, Tekel'in özelleştirme kuralları işcilerin istihdamını da kapsayacak şekilde düzenlenirdi; hadi o olmadıysa, eller vicdana konsaydı, en çok para verene değil, işçilerine de istihdam öneren firmalara özelleştirilirdi! Yalan mı?

Yaşadığımız her sorunu, vicdan, ahlak, sevgi-saygı çerçevesinde çözmeyi ben de isterdim. Ama, mümkün değil. Şunun şurasında sokakta yürürken bile bunu uygulamaya koyamıyorsak; bir düşünelim bakalım, et fiyatlarının normal seyrinde gitmesini sağlamak için yapabilir miyiz? Temel hata dediğim, işte tam da bu.

Şimdilerde örnekler hep şöyle veriliyor ya, 'İleri demokrasilerde, şu şu sorunlar, böyle böyle çözülmüş'. Ben de öyle yapacağım. Gelişmiş demokrasiler, ülkenin geleceğine etki edecek olayları, kişilerin kendi vicdanlarına danışmalarını beklemeden, kurallara, kanunlara teslim etmişler. Kanunların uygulanmasını da takip etmişler; kanunlar orada süs diye durmamışlar, uymayanlara olayın boyutuna göre cezalar kesmişler. Bizim et fiyatlarına dönersek, en başta devlet hayvancılığı öldürecek kararlar almayacaktı. Hadi bunu yaptılar diyelim, o zaman regülasyonu bırakmayacaktı. Hadi bunu da yaptılar diyelim, o zaman et fiyatlarındaki artışı spekülatörlere bağlamayacaktı. Ya da, Kasım 2009'da  onur konuğu olarak Gıda Zirvesi'ne katıldığında civanım delikanlı, 72 milyonluk nüfusuya, temel besin maddeleri bakımından kendine yeten(?) bir ülke olduğumuzu, hatta küresel gıda güvenliğine de katkı sağlayabileceğimizi hiç söylemeyecekti. Yukarıdaki süt üreticisi arkadaş da şimdi değil, tehlikeli gidişatı ilk fark ettiğinde, vicdanları işe hiç karıştırmadan diyecekti ki:

''Ey devlet, uyuma.'' 

Devlet uyumaya devam ediyorsa ki çok büyük ihtimalle öye olacaktır, grevinden tut, mitinglere kadar ne yol varsa deneyecek, kamuoyunu tehlikeye karşı uyaracaktı. İşte o zaman, 'vicdan'ı şöyle kullanabilirdi:

''Ey vatandaş, kundaktaki bebene, okuldaki çocuğuna ithal süt tozundan yapılmış süt içirmek zorunda kaldığında vicdanın sızlamayacak mı?''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder