Size de olur mu? Bir yere gidersiniz yemeğe, aradan bir süre geçipte tekrar gittiğinizde, yemeğin kalitesi değişmemiş olsa bile, o eski 'tadı' bulamazsınız hani...
Cumartesi günü Nurcan'ın doğum gününü kutlamak için Nişantaşı Café de Paris'ye gittik akşam yemeğine. Eski Café de Paris'yi çok severdik aşkımla. Yenisine de daha önce bir kez gelmiştik, ama nedense bende 'eskisi gibi değil' hissi uyandırmıştı, aynı yukarıda bahsettiğim gibi. Belki de, eskiden gittiğimizde, mesela, ya dekor daha sadeydi, ya da çok eğlenmiştik de o yüzden bana 'harika' gibi geliyordu, bilmiyorum. Tabii ki, 'gidilmez' etiketi yapıştırmamıştım yenisine ama, insan aradığına inandığı tadı bulamayınca, yüzü biraz ekşiyor, değil mi? Bu arada 'yenisi' dediğim Café de Paris artık eskidi; eski dediğimde neredeyse millatan öncede kaldı galiba. Bazen, ikinci ameliyatımdan bu güne kadar geçen sürede sanki zaman durmuş, dünya durmuş gibi geliyor bana...
Taksiyle gittik, Yargıcı'nın önündeki ışıklarda indik, karşı kaldırıma geçtik. Tabii nasıl geçtiğimi bir ben biliyorum! Sabırsız ve saygısız ve empatiden yoksun halkımız sağolsun, araçlara yeşil ışık yandığı an geçen giden yaya var mı yok mu diye bakmak gibi gereksiz işlerle vakit yitirmeyip, gazlamakta üstüne yok... Neyse, bu başka yazının konusu...
Masada bizden önce gelen, Nurcan'ın üniversite arkadaşlarıyla selamlaştık ve yerleştik yerimize. Café de Paris'de yenmesi gereken özel soslu bonfile ve patates kızartması. Yanında yeşillikli salata servis ediyorlar ve patates kızartması sınırsız :)) Biz de bunları sipariş ettik, kırmızı şarapla birlikte. Salatalarımız geldiğinde son derece keyifli bir sohbetteydik. Ben salatama nar ekşisi de istedim. Daha ikinci lokma salatamızı çiğniyorduk ki, Nurcan gayet sakin garsonu çağırdı ve salatasındaki sümüklüböceği gösterdi! Garson çok özür dileyerek, kaptığı gibi salata kasesini, mutfağa uçtu. Biz de o arada kendi salatalarımız yemeği bıraktık, işin geyiğine başladık, ama ne geyik. Şef garsonun gelip özür dilemesi, olayın vehametini azaltmadığı gibi, doğum günü sahibinin başına gelmiş olması da tuzu biberiydi.
Nurcan'ın Amerika'da yaşayan arkadaşları, böyle bir olay ABD'de olsa neler olurdu diye anlatmaya başladılar. Tahmin edeceğiniz gibi, yemekle ilgili hiç bir ücret talep edilmiyormuş; üstüne üstlük sonra da kullanabilecekleri bedava kahve, bedava tatlı ya da bedava başka bir şey kuponları verilerek müşteriye yaşattıkları bu tatsızlığı gidermek için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Evet, yine tahmin ettiğiniz gibi, ABD'de herşeyde olduğu gibi gıda konusunda da şikayet-takip-cezalandırma süreçleri son derece ciddiye alınıyormuş. Bu yüzden işletmeciler de bu konuları çok ciddiye alıyorlarmış.
Peki, bu kadar yazdıktan sonra, Türkiye'de diye genellemiyelim ama, Cumartesi gecesi Café de Paris'de affedilmek için neler yaptılar, diye soruyorsunuz, değil mi? Hemen açıklıyorum: yanımızda götürdüğümüz pastayı servis ederlerken, hoşluk olsun diye havaya konfeti atmışlardı, o konfetiler şarap kadehlerimizin içine de düşmüştü. İşte o şarapları yenileyerek 'ikramımız' dediler, bu bir. İkincisi ise pastadan sonra içtiğimiz kahveleri 'ikram ettiler'. Bu kadar. Hesabı ödedikten sonra baktım, aşkım bahşiş bırakıyor. 'Hayır' dedim, 'Bırak bahşişlerini şef garsondan alsınlar.'
Aslında, benim canımı sıkan başka bir şey daha oldu. Ama masadakilerle paylaşmaktansa sadece aşkıma söyledim. 'Bonfileniz nasıl pişirilsin?' diye sorduklarında 'orta' pişirilmesini istedim. Yabancıların 'juicy' dedikleri, bizde 'kanlı' olarak anılan kıvamın bir çıt daha pişmişini severim. Bazıları 'sulu', bazıları da 'özlü' diyorlarsa da tam oturan bir adı yok galiba bu 'orta' kıvamının. Ya da her şefin 'orta' kıvamı kendine göre 'orta' olabilir mi? Her neyse, bana gelen bonfile bana göre hiç de 'orta' değildi, bildiğiniz 'pişmiş' kıvamındaydı. Bunu da şuradan anlıyorum, aşkım 'az pişmiş' istediği bonfilesinin bir-iki parçasını bana vermişti. Nasıl da yumuşacıktı, lokum gibiydi yani. Dedim ya, sümüklüböcekten sonra bir de etin kıvamı konusunu açıp masadakilerin tadını kaçırmak istemedim. Kayış gibi eti çiğnedim durdum!
İşte böyle. Eğer o gece hiç değilse, zaten parasını ödemiş olduğumuz şarabı 'İkramımız' diyerek bize kakmasalardı, ya da kahvelerden başka 'ikram' edecekleri birşeyler bulma konusunda daha yaratıcı olabilselerdi, siz şimdi onları okuyor olacaktınız. Günlerden bir gün, Café de Paris'ye yolunuz düşerse, salatayı iyi inceleyin, her ne kadar yeşillikleri makineyle yıkıyoruz, deseler de.... Her ne kadar 'İlk kez başımıza geliyor böyle bir olay' deseler de...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilAtladığınız bir bölüm olmuş..
YanıtlaSilSalatadan sümüklüböcek çıkması tabi ki yemek esnasında pek çok insanda nahoş bir tad bırakır AMMA Café de Paris ekolojik ürünler kullanıyormuş. Bu nedenle tebrik ediyorum kendilerini...
Sahi böceğimiz canlı mıydı ?
Bloğunuza atık yağları toplayan bir yer ararken bulmuş idim. malesef telefonunu verdiğiniz firma evlerden toplama işlemini bırakmış. Üzüldüm wallahi, bildiğiniz bir yer varsa bana da iletirseniz sevinirim...
Sevgilerimle
Aklıma hiç gelmemişti olaya böyle bakmak Teecetveli, aklınla bin yaşa :)
YanıtlaSilSevgili Ceyda, sümüklüböceği de ekolojik ürün kullandıklarının kanıtı olarak sundular herhalde :)) Şaka bir yana, çok sevindim ekolojik ürünler kullandıklarına, ama biraz daha dikkat, biraz daha özen diyorum..
YanıtlaSilEvet, böceğimiz capcanlıydı. Hatta yapılan geyiklerden birisi böceğin boyutlarına ilişkindi. Biraz büyükceydi de kendisi. Biz de, neticede Nişantaşı sümüklüböceği bu, çelimsiz bişi olması zaten anormal olurdu, demiştik...
Ya evet, öyleymiş maalesef. Saat 15.50'den beri bununla uğraşıyorum. Önce ilçemizin belediyesini aradım, oradan İst B.şehir Belediye'nin Beyaz Masa telefonunu verdiler. Orada yanıt veren kişi bilgisi olmadığı için beni Atık Müdürlüğüne aktardı. Atık Müdürlüğündeki zat da bilgi sahibi değildi. Sorunuma doğru düzgün yanıt almak için internette araştırmaya başladım.
ALBİYODER Alternatif Enerji ve Biyodizel Üreticileri Birliği'ni (Ankara) aradım. Buradaki görevli Anadolu yakasında anlaşmalı oldukları kurumlar olduğunu, onlara yönlendirebileceğini söyledi. Avrupa yakasında oturduğumu söyleyince, bu durumda ya ilçe belediyesinin ya da büyükşehir belediyesinin yardımcı olması gerektiğini açıkladı. Onlarla konuştuğumu ama kimsenin evsel atık yağları toplayan kuruluşlarla ilgili bilgileri olmadığını söylediğimde, 'Kusura bakmayın ama sizi ciddiye almamışlar galiba, çünkü en azından büyükşehir belediyesinin bazı yerlerle anlaşmalı olduğunu biliyorum.' dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Atık Md. ile görüşmüştüm, kime sormamı önerirsiniz deyince, 'Çerve Yönetimi birimi ile konuşun, daha sağlıklı bilgi verirler', dedi.
İşin ucunu bırakmadım. Tekrar İstanbul Büyükşehir Belediyesini aradım, saat 5'i 5 geçe, 'Kapandı, pazartesi arayın' diye bir yanıt aldım. Bu sefer de 'Alo Atık Merkezi'ni aradım. Aynı şeyleri buradaki görevliye ilettim. O da sizin belirttiğiniz gibi, evlerden toplama işini bıraktıklarını söyledi. Belediyelere havale etti beni. Ama, belediyelerde kimse bişi bilmiyo bu konuda deyince, şöyle bir akıl verdi:
Anlaşmalı oldukları restoran-kafe vb yerlere evde biriktirdiğimiz atık yağları götürebilirmişiz, evlerden artık toplamadıklarını söyleyerek, bizimkileri, kendi topladıklarına ilave etmelerini rica edebilirmişiz. Hatta bana oturduğum yere yakın iki restoranın adını da verdi.
Tabii bu ne kadar uygulanabilir bilmiyorum. Düşünün bir, vatandaş olarak memleketimin sularını daha fazla kirletmeyeyim, diyorsunuz AMMA ilgililerden kimse sizi ciddiye almıyor!!!
Çok teşekkür ederim ilgin ve emeğin için.
YanıtlaSilNe yapılsa kardır ben yönetim sistemimizi eleştirmeyi bile gereksiz buluyorum artık.Bir şey değişmiyor yada değişim hızı toplumsal gelişmenin ardında kalıyor diyeceğim de
toplumsal gelişme - bireysel gelişme , gelişmişlik vs vs cidden kafa karıştırıcı konular..
Ben şahsım adına Anadolu yakasında oturuyorum ve apartmanımızdaki yağları ( komşularımız ın) toplayıp ALBİYODER Alternatif Enerji ve Biyodizel Üreticileri Birliği nden alacağım firmaya teslim etmeye gayret edeceğim...
Minik bir adımlarla koşmayı öğrenir insanoğlu...Emeklemeden yürüyebilir miyiz ki..
Çok teşekkür ederim
Sevgilerimle
Rica ederim. Kendi adıma, bir işe yaradığıma sevindim. Bu yağ olayını minik adım sayalım; bizim attığımız minik adımlar yöneticilerimize koşmayı öğretsin dileyelim :)
YanıtlaSilSevgilerimle