Yazacak ne kadar çok şey birikmiş aslında. Öyle ki, bir hafta öncesinin gazete küpürleri bile çağlar öncesine aitmiş izlenimi uyandırıyor. Olması gereken gündelik olaylara gündelik yazılar hazırlamak, diye düşündüm. Hemen ardından, kendi tembelliğime mazaret olsun diye değil elbette, yanlış anlaşılmasın, biraz geçmiş tarihlerin olaylarına günümüzden bakmanın, yazının içeriğine zenginleştirici bir katkısı olduğu kararına vardım. Örneğin, civanım delikanlının arşivlediğim, 20 Ocak 2010'da Suudi Arabistan'da yaptığı konuşmasından bir sorusu:
'Allah aşkına, İstanbul'un kaderi, Ankara'nın kaderi, Riyad'ın kaderinden ayrı görülebilir mi? Mekke'nin, Medine'nin, Cidde'nin, Taif'in, Tebuk'ün kaderinin İstanbul'dan, Konya'dan, Adana'dan, Diyarbakır'dan ayrı çizilebilmesi mümkün mü?'O gün için çok tuhafıma gittiğinden olsa gerek, arşivlemişim. Hemen ertesi günü, yani 21 Ocak'ta iki farklı gazetede Suudi Arabistan'la ilgili iki farklı, minicik haber dikkatimi çekmiş ki, onları da arşivlemişim. Birinde, bir kız öğrenciye verilen 90 kırbaç cezasını, okulun müdiresinin, diğer öğrencileri 'eğitmek' için okulun içinde yerine getirilmesini talep ettiği yazıyordu... Meraklanmayın, kız öğrenci ne fuhuş yapmış bu cezayı hak etmek için, ne de birisini öldürmüş. Bu bir. İkincisinde ise, Almanya'da Stuttgart polisi 30 camide Suudi Arabistan'da yayınlanan 'İslamiyet'in Koruduğu Kadınlar' kitabının Almanca tercümesini ele geçiriyor ve kadınlara şiddet yapılması çağrısında bulunduğu gerekçesiyle, bu kitaplara el koyuyor... Çok daha sonraki günlerde, yine bir gazete haberinden okuyoruz ki, Suudi Arabistan'da farklı statülerdeki kadın ile erkeğin evlenmesi yasakmış... Sonra aklıma düşüveriyor, bütün bu tarihlerden sanki 100 yıl öncesinde Suudilerin kadınlar arasında bir güzellik yarışması düzenlemeleri, ve bu güzellik yarışmasındaki tek kıstaslarının 'inanç' olduğunu, yarışmaya katılan adayların ailelerinin saygınlığına bile bakılmayacağını açıklayan Khadra Al Mubarak... Düşünün bir, ailenin saygınlığına 'bile' bakmayacaklarmış bu güzellik yarışmasında, vay vay vay...
Taaa 1 Ocak'ta, yani civanım delikanlının bu sorusundan 19 gün önce, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun resmi gezisine katılmak üzere davet edilen HaberTürk yazarlarından Nihal Bengisu Karaca'nın, 'Tek başına kadın alamayız, eş veya baba izni lazım.' açıklamalarıyla, Suudi Arabistan vizesinin verilmemesi olayı yaşanmış. Nihal Bengisu Karaca, laikliğin önemini böylece anlamış...
Biliyorum, arife tarif ne gerek, ama ben ısrarla tarif edeceğim. Suudi Arabistan sınırları içinde; bu sınırlara civanım delikanlının saydığı Riyad, Mekke, Medine, Cidde, Taif, Tebük de dahil olup, daha nice şehirler, köyler ve hatta mahaller dahildir;
kız-erkek fark etmez, 'eğitim' amacıyla kırbaç kullanılmasından,
kadına şiddet çağrısında bulunan kitapların yayınlanmasından,
farklı statülerdeki kişilerin evlenmelerinin yasak olmasından,
bir kadının tek başına dolaşamayacağından...
İstanbul, Ankara, Diyabakır ve nice şehirlerimizin, köylerimizin, hatta mahallelerimizin kaderlerinin de yukarıda sıraladıklarımdan farklı olamayacağına inanmamız gerektiğine....
İnanmıyorum! İnanmayacağım!
Kaderlerimizin aynı görülmesini istemiyorum; 'Allah aşkına, nasıl aynı görürsün?' diye sorma hakkımı saklı tutuyorum.
Ülke olarak, Suudi Arabistan'ın kaderinden farkımız, açık, net ve aynılaştırılamaz bir şekilde çizilmiştir zaten: Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder