Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

28 Şubat 2012 Salı

28 Şubat'ın düşündürdükleri

Mehmet Ali Birand bir 28 Şubat belgeseli hazırlamış. 28 Şubat olur da içinde civanım delikanlı olmaz mı! O da var tabii. Her fırsatta söylediği 'şiir okuduğum için hapis yattım.' dediği süreci anlatmış.


Ama ondan önce, sözü Emin Çölaşan'a bırakalım:
"... O hapis cezasını şiir okuduğu için değil, başka nedenlerle almıştı.... Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin Esas 1998/10296, Karar 1998/82685 sayılı kararı. İşin aslı kararın ilk cümlesinden anlaşılıyor:
"Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmekten sanık Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'daki yargılaması sonucunda 10 ay hapis cezası almıştır. İrticai faaliyetlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açılan ve kapatılan bir siyasi partinin (Fazilet P.) lider kadrosunda olan sanığın, (partisinin) Siirt İl Başkanlığı'nca düzenlenen açık hava toplantısında (Siirt'li karısından dolayı) fahri hemşehrilik sıfatını taşıyarak konuşmacı olarak katılmıştır.
Konuşmasına 'Minareler süngü/Kubbeler miğfer/ Camiler kışlamız/Müminler asker' şiirini okuyarak başlamış, ...bu ülkede inançlara saygı duyulmadığını, kula kulluk edilemeyeceğini, Hakka (Allaha) kulluk edenlerden oldukları tablosunu çizmiş, bu konuşma hemen şiir sonrasında başlayan tekbir sesleri arasında sürüp gitmiştir...
Sanık konuşmasında büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp'in eserinden alınan... şiirin ilk kıtasını gizleyip soyutlayarak ikinci kıtayı okuyarak başlamıştır. Bu şiir örneğin 1071 Malazgirt Savaşı yıl dönümünde bir öğrenci tarafından okunsa, ancak tamamının okunması kaydıyla olağan kabul edilebilir.
Sanık, laiklik karşıtı ve sonradan kapatılan bir partinin önde gelen isimlerindendir... Yığınları etkileyebilme özelliğinde, mevki sahibi bir kişidir. Hitap ettiği kitle... adli psikoloji bu topluluğu 'Yığın' olarak tanımlar. Dini duyguları çok güçlü olan bu topluluk birbirlerinin etkisi altına girer... İrade öğesi kaybolur. Yığın artık sürükleyicinin etkisindedir.
Sanığın kula kulluk edenlerle Atatürkçü laik kesimi, Hakka kulluk edenlerle ise İslam ve şeriatla bütünleşen müslümanları amaçladığı anlaşılmaktadır.
İslam, barış ve kardeşlik dinidir. Müslümanlar arasında ayırım yapmaz. Allah nezdinde kimin daha makbul müslüman olduğu sanığın takdirinde değildir.
Sanık bir kesimi, diğeri aleyhine kapalı da olsa kışkırtmıştır... Anayasamız din ve vicdan hürriyetinin dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak amacıyla kullanılamayacağını öngörmüş, din ve dini duyguların istismar edilemeyeceği sınırlamasını getirmiştir. Anayasamız laik Cumhuriyeti demokrasinin olmazsa olmaz koşulu kabul etmiştir.
Demokratik hak ve özgürlükler, demokrasiyi yok etmek için kullanılamaz.
Sanık savaş çağrısı yapmaktadır. Bu itibarla (hapis cezası için) temyiz yerinde görülmemiştir." (13 Temmuz 2011, Sözcü Gazetesi)   
* * *
Pınarhisar'da bir 'Reis'


Cezaevine gidiş öyküsü Emin Çölaşan'dan. Cezaevi süreci ise civanım delikanlının en eski arkadaşlarından Hüseyin Besli ve Ömer Özbay'ın 'Bir Liderin Doğuşu' adlı kitabından:


"Hasan Yeşildağ, Tayyip Beyle kalacağı Pınarhisar Cezaevi'ne önceden gider gezer. Yapılacak işlerin listesini çıkartır. Yönetimden gerekli izinler alınır. Tahsis edilen koğuşu temizletir. Duvarlara kağıt kaplatır. Zemine boydan boya halı döşetir. Elektrik ve sıhhi tesisat yenilenir. Sıcak su için şofben taktırır. Kapıları boyatır, ilave sürgü yaptırır. Çatıya manyetik bariyerler, bahçeye elektronik sensörler yerleştirir... Derin donduruculu büyük boy buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, toplantı ve çalışma masaları, deri koltuklar, oturma grupları, büyük ekran televizyonla kalacakları koğuşu sıkıcılıktan uzak yaşam ve çalışma alanına dönüştürürler... Hasan Yeşildağ, Reis'ten üç gün önce Pınarhisar Cezaevi'ne teslim olduğunda mahkumlar ve gardiyanlar tarafından krallar gibi karşılanır. TC Pınarhisar Kapalı Ceza ve Ttutukevi mahzun ve utangaç bir çocuk gibi tarihi misafirini beklemektedir..."


* * *


Şimdi söz civanım delikanlıda: Mehmet Ali Birand'ın 28 Şubat belgeselinde hapis yatma süreci hakkında şöyle demiş:


".. Cezaevinde yeni dönemle ilgili gayretlerim, çalışmalarım orada devam etti. Orada bir yerde belki geleceği kazandık. Siz oraya girdiğiniz ana kadar olan süreci ve bir de geleceği, orada muhasebesini yapabiliyorsunuz...Ve çıktıktan sonra da yeni sürecin, yeni dönemin adımlarını attık..."


* * *


Bir başka 'misafir'


Avukatı Ahmet Çörtoğlu Silivri'deki misafirlerden birini, Tuncay Özkan'ın durumunu anlatıyor:


"Tuncay 9 metrekarelik hücresinde tek başına kalıyor. Yeni cezaevi inşaatında pislik kol geziyor. İnşaat bitmemiş, kaloriferler yeterince yanmıyor. Geceleri korkunç soğuk ve rutubet var. Sular doğru dürüst akmıyor, klozet çalışmıyor ve hücreleri sık sık lağım basıyor.


Tuncay havalandırma saatleri de dahil hiç kimseyle yüz yüze gelemiyor, görüşemiyor... Çünkü havalandırmaya açılan bitişikteki hücrelerin tamamı boş bırakılıyor... Hücrede domates, salatalık, marul, kuruyemiş yemek yasak, yumurta pişirmek bile yasak. Üç kitaptan fazlasını bulundurmak, kalem kağıt dışında kırtasiye malzemesi bulundurmak, yasak."


* * *


Öyküden çıkartılacak sorular


Silivri'de ve diğer cezaevlerinde yok Ergenekon'uydu, yok Balyoz'uydu, 'misafir'(!) edilenler var. Gerçekten de misafir ediliyorlar, çünkü savcıların iddiaları var, mahkeme henüz başlamadı - iddianameler anca okunuyor. Bunun bir tedbir(!) olduğunu kimsenin unutmaması gerek.


Şimdi, bu entelektüel kapasiteleri belli insanların hapisten çıkmalarından sonraki yeni süreci ve atacakları yeni dönemin adımlarını da düşünerek yanıt verin:


Ölmeden sağ çıkabileceklerine inanıyor musunuz?


Ya çıkarlarsa?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder