1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım tarihi 'Hakimiyet-i Milliye Bayramı' (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kutlanmaya başlasa da, sonraki yıllarda TBMM'nin açılışı olan 23 Nisan tarihi 'Ulusal Egemenlik Bayramı' olarak kutlandı. Yetim çocuklar için gelir toplamak isteyen Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), 1927'de 23 Nisan gününü 'Çocuk Bayramı' olarak duyurdu. Ve 1927'de kutlanan çocuklara ait bu ilk bayram, kurtarıcımız ve devletimizin kurucusu, ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal'in himayesinde gerçekleşti.
Bu kısa girişten sonra, kutlanmasına ne zamana kadar 'ses çıkarılmayacağı(!)' belli olmayan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için geçmişe yolculuk yapalım. Kutlamaya değer bugünü hangi şartlar altında hazırlamışlar unutmamak üzere beynimize kazıyalım:
(...)Açılış törenine katılan 115 milletvekilinin her birinin geldikleri toplumsal tabaka, kültür düzeyi, dünya görüşleri,
hatta bağlı bulundukları politik düşünce, özünde birbirinden farklıydı. Bu nedenle meclise verilecek ad konusunda da birbirinden ayrı görüşler ve teklifler vardı. Meclisin adı konusundaki ilk tartışmanın 11 Nisan 1920 günü vilayette yapılan toplantıda başladığı görülmektedir. İslamistler meclisin adının "Meclis-i Kebir" veya "Meclis-i Kebir-i Milli", Türk ocağı sempatizanları "Kurultay", Osmanlıcılar ise "Meclis-i Mebusan" olmasını istiyordu. İsmet İnönü anılarında türlü isimler üzerinde durulduğunu ve Meclisin adının ne olacağına uzun tartışmalardan sonra karar verebildiklerini söyler.
"(...)Meclisin adı uzun münakaşalardan sonra, nihayet 'Büyük Millet Meclisi' olarak tespit edildi. Meclis açılır açılmaz bu bu ismin teklif edilmesini ve böyle söylenmesini kararlaştırdık."(...)Saat 13.45'te açılan Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla (1845 doğumlu) emekli milli eğitim müdürü Sinop milletvekili Şerif (Avkan) kürsüye geldi. İçinde o günkü koşullarda olağanüstü önem taşıyan "bağımsızlık" ve "tam bağımsızlık" ifadelerinin geçtiği bu açılış konuşmasını birlikte okuyalım:
"Burada bulunan saygıdeğer insanlar! İstanbul'un geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal olduğu, bütün temelleriyle Halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının (istiklalinin) yok edildiği hepinizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, ulusumuzun bize sunulan yabancı tutsaklığını kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık (istiklal-i tam) ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan ulusumuz tutsaklık durumunu son derece sertlik ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak yüksek Meclisimiz meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi niteliğiyle ve Tanrının yardımıyla ulusumuzun iç ve dış tam bağımsızlık (istiklal-i tam) içinde alınyazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini yönetmeye başladığını bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisni açıyorum. Kutsal olarak bağlı bulunduğumuz, bütün müslümanların halifesi ve Osmanlıların padişahı Altıncı Sultan Mehmet hazretlerinin yabancı boyundurluğundan kurtarılmasında ve saltanatın sürekli merkezi olan İstanbulumuz ile işgal altında ve türlü zulüm ve işkence içinde maddi manevi bakımdan insafsızca yok edilmekte olan bütün zulüm görmüş illerimizin kurtarılmasında bizi başarılı kılmasını yüce Tanrıdan dilerim."(...)bu meclisin üyeleri yokluk ve yoksulluk içinde çalışmışlardır. Birer özveri anıtı olan bu insanlar yalnızca yurtsever duygularla mücadele vermişlerdir. Gazeteci Ahmet Emin Yalman Meclis'teki havayı yansıtırken, şunu yazıyor:
"Bu mecliste milli menfaati aramak ve her işi sürat ve dikkatle yürütmek için devamlı bir çırpınma vardı. Üyelerin arasında eskiden alıştığımız eşraf tipi adamların azlığı göze çarpıyordu. Bunlar normal zamanlarda bir mecliste yer almayı doğal hakları saydıkları ve nüfuzlarını bu maksatla kullndıkları halde büyük tehlike ve riskler karşısında meydana gelen Büyük Millet Meclisini tehlikeli bir macera gidişi saymışlar, bir kenarda beklemeği, İstanbul hükümetinin ve yabancı işgal kuvvetlerinin şerrine uğramamayı tercih etmişlerdi. Bu sebeple birçok cesur, fedakar, vatansever halk çocuğu, Büyük Millet Meclisine girmek ve vazife görmek imkanını bulmuştu."Ankara'da açılan meclis millete aitti ve millet, eşit üyelerden oluşan sınıfsız bir toplum olarak anlaşıldığından, ulusun bütününü temsil ediyordu. Bu görüş, ulusçuluğun birlik ve dayanışma öneren/içeren ideolojik görüntüsüne uygundur.(...)Bu meclisin belki de en önemli özelliği,üyelerinin çoğunluğunun farkında olmadan, egemenliğin artık kutsalda değil de halkta olduğunun onaylandığı bir kurum oluşudur. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan'da antlaşmayla kabul ettirilecek olan ulus devletin başlangıç noktası burasıdır denirse hatalı bir değerlendirme olmaz.(...)
Alfa Yayınları
Yazan: Erol Mütercimler
* * *
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nız kutlu olsun o ayrı ama, bayrama şeklen değil içerik anlamında da sahip çıkmayı unutmayın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder