Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

3 Şubat 2011 Perşembe

Sevsinler hepinizi...

Muhafazakarın içkisi
Bülent Arınç'ın, 'Hayat içki ve seksten ibaret değil.' açıklaması stand-up'lara bile konu oldu.   Ben aslında bambaşka bir açıdan bakıyorum bu açıklamaya. Bülent Arınç'ın sözlerini, hep birlikte bir daha okuyalım, bakalım ne diyor:

''Hayat içkiden ibaret değil, hayat seksten ibaret değil...Evet onlar da bir insan için çok büyük ihtiyaç,
onlara da ihtiyacımız var, onlar da bir şekilde tatmin edilecek ama Türkiye bir hukuk devleti...''
Bu cümlelerde komik-enteresan-çarpık gelen şeyi bulabildiniz mi?


Hayır mı?


Ben açıklayayım o zaman: seks kısmını bir yana bırakırsanız, içkiye bile 'ihtiyacımız var' diyor ayol! Ben şahsen, içkiyi tanımlamam gerekirse, 'keyif' olarak tanımlarım; muhafazakar değerlere sahip olduklarını söyleyen Bülent Arınç gibi 'büyük ihtiyacımız' olarak görmem, ne yalan söyliyeyim! 


İşin seks kısmına gelirsek, Bülent Arınç'ı, know-how çalışması yapması için Japonya'ya gönderelim diyorum. Neden Japonya derseniz, Japon Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı bir kamuoyu yoklamasına göre 20 yaş altındaki gençler ve evli çiftler seksle ya 'ilgilenmiyor', ya da 'tiksiniyor'muş. Yani hayatın seksten ibaret olmadığını çözmüş adamlar  :-)

http://www.time.com/time/magazine/article/0,9171,1659719,00.html

* * *
 Görevimiz...

Bu içki konusunda ''Anayasal görevimizi yapıyoruz.'' diyen üstün müslüman civanım delikanlıya ayrı bir sayfa açacağım da, madem yeri geldi, onun sözlerini kullanayım:


''Sevsinler seni!''

* * *
Zarftaki paracıklar

Nerden hatırlıyorum diye düşünüyordum, Kars'ın akepeli Belediye Başkanı'nı.


Hani, üstün müslüman civanım delikanlının 'ucube' dediği, 'Bir an önce onu yık.' talimatına maruz kalan  'İnsanlık Anıtı'nı, 'Yakarım, Roma'yı da yakarım' kararlılığı ile yıkmaya karar veren Nevzat Bozkuş'dan bahsediyorum. Tee Temmuz 2009'du, 3 aylık icraatını anlatmak için 12 gazeteciyle basın toplantısı yapmıştı bu zat. Sonrasında içinde 500'er lira olan zarfları gazetecilere dağıttırmıştı. Doğan ve Cihan haber ajanslarının muhabirleri, bu ne ya, diyerek zarfları almamıştı. Olayın rezaleti ulusal basına yansımıştı tabi.


Nevzat Bozkuş'un açıklamasına göre, zarftaki bu paralar yerel gazetelerin abonman parasıymış; diğerlerine de, ayıp olmasın diye vermişler; yoksa, asla ve kat'a başka bi amaçları olamazdı!


Madem yerel gazeteler, belediyeyi abone kaydetmişler, sonuçta bu, 'bir alışveriş - bir fiş' manasına gelmez mi? Aslanlar gibi yazarsın makbuzunu, kaydı kuydu olur; her iki taraf da hem mali açıdan, hem de yanlış anlamaları önleme açısından rahat eder. Bu arada, Nevzat Bozkuş'un, makbuzu olmayan abonman parasını, makbuzu olmadan bir zarf içinde ödediğini ilan etmesi ve Maliye'den hiç bir tepki gelmemesi de nasıl bir ülkede yaşadığımızı kanıtlayan örneklerden biri. Sinek küçük olabilir ama, yine de mide bulandırır. 


* * *
  Yardım yapılmış

2,5 aylık Kübra bebek açıktan öldü geçenlerde. Baba, 2008'de sağ bacağını iş kazasında yitirdi, işsiz. Anne ise evi ve 3 çocuğu için dileniyor. Durumları bu. Kaymakam, Başsavcı, Sağlık Bakanlığı, Aliye Kavaf el birliği ile Kübra'nın
  
'ölüm sebebi yetersiz beslenme' 
raporunu 
'sehven yetersiz beslenme yazılmış
diye düzeltiverdi bi koşu. 


Düzetilen raporu Kaymakam açıkladı: ''Çocuğu düşürmüşler. 2005'den beri 10 bin TL yardım yapılmış.'' 


Diyeceksiniz ki ne var bunda? Çok şey var. Mesela, hukuk devleti olmanın gerekçesi burada aslında. 30 yaşındaki baba, 2008'de geçirdiği iş kazasıyla sağ ayağını kaybetmiş, ancak Sosyal Güvenlik Kurumu - yani devlet - 2011 yılı geldiği halde, sürekli işgöremezlik geliri ve rapor oranına göre de malullük aylığı bağlamamış - bunları ben kafamdan uydurmuyorum, böyle olması gerektiğini 5510 sayılı SS ve GSS Kanunu söylüyor. SGK - yani devlet - hukuki görevini tam yapmış olsa, baba aylık maaşına kavuşacak ve Kübra bebek de açlıktan ölmeyecekti. Haa, derseniz ki nerden belli açlıktan öldüğü; onun da yanıtı yine hukuk devleti olmakta saklı: açlıktan ölmemiş olabileceğinin kanıtı dedikodu (yardım almışlar, düşürmüşler,...) değil, devletten verdiği aylıkların belgesi olur!


* * *
Sehven

Madem konu 'sehven'lerden açıldı, oradan devam edelim.

  • Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Hizbut Tahrir üyesi olduğu gerekçesiyle Ergenekon kapsamında tutuklanır. Polise tutanakla teslim ettiği cep telefonuna, İstanbul Emniyet Md.'lüğünde 139 yeni numara kaydı yapılır. Bu 139 numaranın tamamı Hizbut Tahrir'e ait numaralardır. Buraya dikkat: örgüte üye diye tutuklanan kişinin cep telefonuna, örgüte ait numaralar polis tarafından ilave ediliyor! Polisin (İstanbul Emniyet Md.lüğü) açıklaması: 'Numaralar sehven kaydedildi.'
  • Albay İbrahim Sezer, TSK içinde casusluk ve fuhuş soruşturması kapsamında tutuklanır. Sorgusu sırasında söylediği iddia edilen sözleri kabul etmez. Şiddetle itiraz etmesi sonucunda ses kayıtları getirilir. Tekrar dinlendiğinde anlaşılır ki, kayda alınan ses Albay İbrahim Sezer'in sesi değildir! Polisin (İstanbul Emniyet Md.lüğü) açıklaması: 'Sehven yapılan bir yanlışlık.'  
  • 2.5 aylık Kübra ailesi tarafından hastaneye götürülür. Sürekli ağlayan bebeği doktorlar ne yapsa kurtaramaz. Yapılan incelemede Kübra'nın yetersiz beslenmeden öldüğü rapor edilir. Samsun Tekkeköy Kaymakamı'nın açıklaması: 'Sehven yetersiz beslenme yazılmış.'
Ben de bekliyorum; hazirandaki seçimde, 

'Sizi sehven getirmiştik iktidara zaten.' 
diyecek bu millet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder