Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

22 Şubat 2011 Salı

Emin Çölaşan'dan: Hilmi Bey'e Açık Mektup

''   Hilmi Bey, bu mektubumla keyfinizi belki biraz kaçıracağım, kusura bakmayın. Önce bir anımı anlatmakla başlamak istiyorum. Bundan bir kaç yıl önce AKP eski Milletvekili, Nazlı Ilıcak'ın eski kocası Emin Şirin'le konuşuyorduk. Bana sizinle ilgili bir anısını anlatmıştı. Olay şöyle idi:
   Emin Şirin, eski karısı Nazlı Ilıcak ile ABD'de yaşayan Fetullah'ı ziyarete gidiyor. Nazlı, Fetullah'a soruyor: 'Hocam, bu askerlerin sivillere müdahalesi ne zaman bitecek?' 
   Fetullah yanıt veriyor: 'Valla Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olursa o zaman rahat ederiz.'


   Emin Şirin bana bu olayı anlattığında inanmamış ve kendisine şöyle demiştim: 'Bana bu olayı yazılı olarak, altına da imzanı atarak anlatır mısını?' 
   İmzalı yazısı birkaç gün sonra elimdeydi... Ve Emin Şirin şöyle diyordu:
   'Orada Nazlı Hanım, ben ve Fetullah Hoca vardık. Mutlaka inkar edecekler. O zaman bir tek şey rica ederim. Fetullah efendi Kuran'a el basarak yemin etsin bakayım, böyle bir laf etmiş mi, etmemiş mi.'
   Hilmi Bey, ben elime o imzalı belge gelince, bu olayı aynen yazdım. Fetullah'dan herhangi bir yalanlama gelmedi.  
   Demek ki, zat-ı alinizi öylesine beğeniyor ve güveniyordu, kişiliğinizden beklentileri o kadar yüksekti!
   Sonra ilginç bir olay daha yaşadık. Tayyip size Çanakkale törenlerinde resmen 'Hocam' diye hitap etti. Hoca mısınız nesiniz, hoca iseniz neyin hocasısınız, vallahi ben hiç anlamadım!
* * *
   Hilmi Bey, şimdi gelelim güncel olaya! Size o konuda yazacağım birkaç şey var. Yahu beyefendi, siz zamanında bu ülkenin Genelkurmay Başkanlığı makamında oturmayı başarmış birisiniz. O dönemde sizin emrinizde olan silah arkadaşlarınızın, o günlerde altınızdaki komutanların neredeyse tamamı şimdi tutuklu. Kuvvet komutanları, ordu komutanları, generaller, amiraller, albaylar ve daha alt rütbeliler, hepsi tam kadro içeride.
   Siz, o makamda otururken onlar 'Balyoz darbe planı' hazırlamışlar! Hem de Genelkurmay onaylı, sizin onay verdiğiniz bir seminerde! 
   Varsayalım hazırladılar. Niçin ortaya çıkıp konuşmuyorsunuz? Niçin 'Evet, böyle bir gerçek vardı, bunlar darbe tezgahlamıştı.' demiyorsunuz? Darbe yapmak suçtur. Niçin bildiklerinizi açıklamıyorsunuz?
   Varsayalım hazırlamadılar. O taktirde niçin kamuoyuna bir açıklama yapıp, 'Böyle bir şey yoktur, söylenenler yalandır.' demiyorsunuz?
   Böyle bir şeyin olup olmadığını siz bilmiyorsanız, ben mi bileceğim? Ya da bizim gazeteyi her gün okuyan bir milyondan fazla okuyucu mu bilecek?
   Hilmi Bey kusura bakmayın ama, siz Genelkurmay Başkanlığı makamında bostan korkuluğu muydunuz?
   Ya da bütün Genelkurmay Başkanlığı döneminde ayakta mı uyumuştunuz? Hemen yanınızda olup bitenden haberiniz yok muydu? Ya da gerçekleri açıklamaktan korkan birisi misiniz?
* * *
   Bundan bir süre önce Ergenekon savcıları zat-ı alinizin ayağına geldiler ve ifadenizi yaşamakta olduğunuz İzmir'de aldılar. 
   Peki neler söylediniz o ifadenizde? Darbe var mıydı, yok muydu? Nasıl açıkladınız olanları? Sonra, sizi arayan gazetecilerle telefonda konuştunuz. Yani konuştunuz ama aslında hiçbir şey söylemediniz. Sözleriniz ilginçti: 
''Pişmiş ete soğan doğramam...''
''Var da demem, yok da demem...''
   Pişmiş ete soğan doğranıp doğranmayacağından anlamam. Ama 'Var da demem, yok da demem!' diye ahkam kesmenin anlamı nedir?
   Hilmi Hocam, bir şey ya vardır, ya da yoktur. Darbe girişimi de ya vardır, ya yoktur. Eğer bildiğiniz bir şey var iken siz bunu ilgili makamlara ihbar etmediyseniz, o taktirde görevi ihmal suçundan sizin de yargılanmanız gerekir.
   Türkiye birbirine girmiş, ordunun komutanları darbe iddiasıyla tutuklanıyor ve siz maşallah İzmir'de kebap yapıyorsunuz! Ne ilginçtir, o dönemin Genelkurmay Başkanı olarak isminiz bu olaylarda hiç geçmiyor!
   Yani muhterem Hilmi Hocam, bütün bunlar olurken, birileri darbe hazırlarken(!) siz herhalde kulaklarınızda tıkaç, gözlerinizde bantla yedek kulübesinde oturuyordunuz! Genelkurmay Başkanı idiniz ama ne bir şey duyuyor, ne de görüyordunuz!
* * *
   Hilmi Hocam, bir şey daha dikkatimi çekiyor. Zat-ı aliniz tarafından Ergenekon savcılarına 'tanık' sıfatıyla verilmiş olan uzun ifadenin hiçbir bölümü bugüne kadar kamuoyuna yansımadı. Neler dediniz, neler anlattınız? 
   Bugün her biri tutuklanmış olan silah arkadaşlarınız için neler söylediniz?
   Yaa beyefendi, Allah rızası için, bir gün çıkın ortaya da, bildiklerinizi şöyle mertçe anlatın. Vallahi razıyım, deyin ki 'Bunlar darbe yapacaktı...' Biz de hiç değilse gerçeği sizin ağzınızdan duymuş olalım, ona göre tavır alıp darbecileri kınayalım, bugüne kadar yazıp söylediklerimiz için milletten özür dileyelim.
   Bazı gazeteciler sizi arayacak, siz onlara lütfen birkaç yuvarlak cümle söyleyeceksiniz, ne şiş yansın ne kebap anlayışıyla güya konuşmuş gibi yapacaksınız. Öbür tarafta ise silah arkadaşlarınız cezaevinde o yaşlarında çile çekiyor olacak!
   Olanları görünce uykularınız kaçıyormuş, son tutuklamalara çok üzülüyormuşsunuz! Son demeçlerinizden birinde 'Benim gözümde hepsi tertemizdir' diyor ve ekliyorsunuz: 'Eğer bir hataları varsa, yargı sürecinde ortaya çıkar!'
   Beyefendi bunlar boş sözlerdir. Yine kaçak güreşiyorsunuz. Eski de olsa bir Genelkurmay Başkanı'na böyle konuşmak yakışmaz.
   Eğer uykularınız kaçıyorsa, hepsi tertemizse, çıkın ortaya ve konuşun. Bu da yetmez, Silivri mahkemesine başvurup, tanık olarak öncelikle dinlenmenizi isteyin. Sizi kırmazlar.
   Dahası var. Tanık sıfatıyla savcılara verdiğiniz ifadenin açıklanmasını isteyin. Herhalde bir örneği size de verilmiştir. Onlar açıklamazsa, siz açıklayın. Sanıkların lehine veya aleyhine, hiç fark etmez. Türk milleti, olanları bir de sizin ağzınızdan duyup öğrenme fırsatını bulsun. 
   Unutmayın, söz konusu olaylar sizin dönemizde oldu. Eğer ortada bir suç varsa, silah arkadaşlarınız kadar siz de sorumlusunuz. Eğer yoksa, bunu açıklamakla yükümlüsünüz. 
   Hilmi Bey, bu işlerde bir gariplik var ve garipliğin baş aktörü sizsiniz... Siz ya bir şeyleri gizliyorsunuz, veya sizi de 'Balyozcu' diye alıp götürmelerinden korkuyorsunuz.
   Türk Ordusu'nun o makamına yükselmeyi başarmış olan bir şahıs, böyle suskun kalamaz, sütre getirisinden vuruşlar yapamaz. Çıkar ortaya mertçe ve bildiklerini anlatır, Türk Ordusu'nun ve silah arkadaşlarının şerefini ve geleceğini kurtarır.
   Beyefendi kusura bakmayın ama yazdıklarım doğrudur. O makama yükselmiş birine yakışmayacak işler yapıyorsunuz. Bu kadar suskun ve ürkek olmanıza hiç mi hiç gerek yok!
   Ricam, en kısa zamanda çıkın ortaya ve bildiklerinizi anlatın. Aksi taktirde hep zan altında kalacak, hep korkaklıkla suçlanacak ve günün birinde sanık olup silah arkadaşlarınızın yanına oturtulacaksınız. 'Olmaz olmaz, beni almazlar' demeyin, burası Türkiye. Her şey olur!
   Son olarak bir şey daha sorayım zat-ı alinize! Yüzlerce silah arkadaşınız tutuklandı. Onlardan birinin olsun ailesini telefonla arayıp 'Geçmiş olsun, üzüldüm' dediniz mi?
   Ne acıdır ki, demediniz! Çok ama çok ayıp ettiniz. Ayıplarınıza bir yenisini eklediniz.
   Benden bugünlük bu kadar.
   Haydi mektubum sana uğurlar olsun, dere tepe düz olsun. Kim bu mektubu Hilmi Özkök hocamıza vermezse iki gözü kör olsun!
   Vatandaş Emin. ''  
20 Şubat 2011 Pazar, Sözcü Gazetesi


2 yorum: