Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

21 Ekim 2011 Cuma

Bu elim hadise: lanetlesek mi, köpürsek mi?

Lanetliyoruz 


Devlete/hükümete ve diğerlerine bakıyorum, bir ağızdan terörü lanetliyorlar.


Gazetelere bakıyorum, hepsi aynı. 'Ülke bir yürek oldu', 'Millet tek yumruk oldu' gibi gazdan başka hiç bir şeye yaramayan, büyük puntolarla siyah sür manşetler. Ya 'gücü özgürlüğünde' olan Habertürk'ün manşetine ne demeli! "Yıkılmadık": Hani dayak yiyen çocuklar derler ya: acımadı ki! Yaklaşık 30 yıldır - ki bunun yaklaşık 10 yılında iktidarda akepe var - lanetliye lanetliye bize bir haller oldu da,


pekakaya bir bok olamadı...


Lanetlemek dedim de, aklıma geldi. Geçenlerde tarikatın biri, 'Muhteşem Sülüman'ın senaristinin akciğer kanseri olmasını, ölümleri ve kazaları 'Sülümanın laneti' diye açıklamıştı, değil mi? Demek ki, yavruları ölen ana-babaların, sade vatandaşların, başbakanların, cumhurbaşkanlarınınki bir boka yaramıyor, illa ki 'dünyayı titreten ecdat' olmak gerekiyor. 


Titretmek dedim de, aklıma geldi. İsrail'den başkasını titretmediği için, civanım delikanlının laneti tutmuyor olabilir mi?! Terörle mücadelede yeni yaklaşım olarak, ecdadımızdan pekakayı lanetlemelerini mi istesek?


* * *


Helak olsunlar


Terörle mücadeleye yepisyeni yaklaşım getirenlere Bülent Arınç da katıldı.


Kendi işini Allah'a havale edip, "Bunları Allah helak etsin." dedi alenen. 


İşi Allah'a havale ettik, artık biz ölümlülerin bir şey yapmasına gerek yok, demek mi oluyor bu? O zaman terör bitmediğinde, napalım Allahın takdiri böyleymiş mi diyeceğiz? Yoksa, bugüne kadar biz bişi yapamadık, bundan sonra da beceremiycez galiba'nın itirafı mı?


Helak olmak, biliyorsunuz yok olmak, ölmek demek. Dolayısıyla, Bülent Arınç'ın temenisi ecdadımızın lanetlemesinden daha köklü bir çözüm. Hem de dostlar alışverişte görsün tadındaki kara/hava harekatlarına göre daha inandırıcı!


* * *


Anlık istihbarat


Bu saldırıdan bir gün önce, Şamil Tayyar Habertürk TV'de kanlı Çukurca baskını için, teröristlerin ağır silahlarla fark edilmeden askerin burnunun dibine kadar girmesinin mümkün olamayacağını söylemişti ki, pekaka onu 8 noktaya aynı anda ve yine ağır silahlarla saldırarak yalanlayıverdi.


Eskiden rahatlıkla istihbaratçıları ve TSK'yı suçlayabiliyorlardı; bugün aynı rahatlığa sahip değiller gibi; çünkü artık MİT'de onlardan, asker de. Ekim başıydı, Amerika'nın anlık istihbarat paylaşımı konusunda Obama'nın 'bundan asla taviz yok, kararlı bir şekilde sürecek' dediğini müjdelememiş miydi? Anlık istihbarat paylaşımının neticesi midir 24 şehit, 18 yaralı???


Civanım delikanlının bir iddiası vardı hani,


''Terör örgütü panik ve çaresisizlik içinde.''


Bu mu yani panik ve çaresizlik hali? Ağır silahlarla, 8 ayrı noktaya eş zamanlı baskın?


* * *

Terörist başı 'Önderlik'e dava açacak savcı


Fatih Altaylı bir soru soruyor. Özetle diyor ki, terörist başı Apo tutuklu olduğu yerden örgütü yönetiyor, işlenmekte olan terör suçları için neden yargı karşına tekrar çıkarılmaz, savcılarımız uyuyor mu?


Öncelikle kendisini bu müthiş keşfinden dolayı tebrik ediyorum, valla herkesin özellikle de devletin/hükümetin gözünden kaçmış! Ne münasebet Fatihcim, uyumak ne demek, arı gibi çalışıyorlar maşallah. Ama öncelikleri farklı, hele bi 48. Ergenekon örgütü, 33. Parasız Eğitim İstiyoruz örgütü, 25. Balyoz, 16. Hopa iddianameleri falan çıkartılsın.


Tabi bir de, devletin/hükümetin adamlarının 'Sayın Abdullah Öcalan', 'Önderlik' diye hitap ettiği, 'barış'ın yol haritasını falan konuştuğu (bkz. 5. Oslo görüşmeleri) birisine karşı 'terör' davası açacak kadar gözü kara bir savcı olmak gerek. 


* * *


'Bu elim hadise'yi ben unutamam, köpürürüm arkadaş


Fatih Altaylı, 'Ne zaman adam oluruz' köşesinde buyurmuş ki:


"Gazetelerin terör haberlerini vermemesinin, terör örgütünün asabını bozduğunu bildiğimiz zaman."


Bu, ilk kez duymadığımız mantığa göre, terör örgütü saldırıları gazeteler tarafından haber yapılmadığı için bir süre sonra, 'amaaaan, kimse benle ilgilenmiyo ya! sıkıldım oynamıyom' deyip, vazgeçecek. İyiymiş!!!


İyiymiş de... Geçenlerde kocası tarafından bıçaklanan bir kadının fotoğrafını gazetesinde sansürsüz yayınlamasındaki gerekçesi neydi? Hatırlayalım;


"Yüreğinizi dağlamak için. Kızmanız, köpürmeniz için. Çünkü kadına şiddet denen rezilliğin gözü morarmış bir kadından ibaret olmadığını gözünüze sokmak için."


Yani, bir ya da yirmi dört ya da kırk gencimiz, mehmetçiğimiz şehit olduğunda yüreğimizin dağlanmasına, kızmamıza köpürmemize gerek yok. Terör denilen rezilliğin nasıl sonuçlandığını gözümüze sokmaya gerek yok. Bu 'hayal' dünyasında basına düşen görev, vatandaşa terör diye bir sorunu olduğunu unutturmak. Böylece ciğerim yanıyor, sözün bittiği yerdeyiz, intikamımız korkunç olacak, nefesimiz enselerinde falan gibi şeyler söylemek, güvenlik zirveleri falan yapmak zorunluluğu da ortadan kalkacak. Ateş düştüğü yeri yakacak, o kadar. 


Kazara muhalefet 'terör' diyecek olursa, onun da meydanlardaki yanıtı hazır olacak:


"Ey vatandaş, hiç terör haberi var mı ortada? Bunlar ergenekoncuların (bir takım karanlık güçlerin hatta derin devletin) atmasyonları. Görüyorsun Türkiye ne zaman güçlense, ekonomi iyiye gitse, ileri demokrasi, milli birlik ve kardeşlik yaygınlaşsa muhalefet bir şey icat ediyor. Ama benim milletim biliyor... Zaten SSK'yı da batırmıştı... Zaten ben olsaydım asardım..."


Civanım delikanlı dedi ya, 'bu elim hadise' karşısında serinkanlılığımızı, vakarımızı bozmayacakmışız! Terör ve terörün can alması, şehit olmak, bundan böyle elim yani acıklı bir hadise. 


* * *


Daha yazarım ama yüreğim dağlandı, kızdım, köpürdüm ve umarım yaşadığımız tüm bu saçmalıkları gözünüze sokabilmişimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder