Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

13 Nisan 2011 Çarşamba

YGS sınavında şifre-mod-medyan ama sehven

Bu konuda yazmak için beklediğim iki şey vardı: civanım delikanlının konuya giriş yapması ve ÖSYM'den Ali Demir'in şifreyi kabul etmesi. Eh, ikisi de gerçekleştiğine göre...


İnsanların 
'Canım çekti şurdan bi baytar olayım yahu' 

deyip, elini kolunu sallaya sallaya gidip üniversite okuduğu bir dönem oldu mu? Farklı uygulamalarla da olsa, üniversite eğitimi almaya hak kazanmak için gereken sınav(lar)da başarılı olunması sistemi hep vardı. Daha önce hiç böyle 'kopya-şifre' skandalı yaşandı mı bu ülkede? İlk kez bu iktidar döneminde sınav sistemleri tabiri caiz ise 

'cortladı'. Yanlış hatırlamıyorsam ilk cortlama polis koleji sınavlarında yaşanmıştı, KPSS kopya skandalı sonucu iptal edilmesi falan derken bugünlere geldik. 

ÖSYM Başkanı Ali Demir, iktidar tarafından atandığı için olsa gerek, iktidarın her olayda başvurduğu tavrını sürdürüp, basını suçladı; basına verilecek kitapçıklarda daha titiz davranacaklarını beyan ederek aslen olayı kabullenmiş oldu ve fakat zeytinyağı gibi üste çıkma çabalarını da sürdürdü. 

'Kız başlarına başka bölgelere gidemezlerdi' diyerek haremlik-selamlık usulü sınavı savunurken, hiç bir gazetecinin aklına 'İyi de hoca, kimin nesidir bu 'özenle seçilmiş gibi duran' kızlar? Sınava yandaki mahalleye gidemezlerken, öğretmen, doktor, savcı, kaymakam vs olduklarında 'kız başına' memleketin en ücra köşelerine nasıl atanıyorlar?' diye sormak gelmedi. 

Türbanlı adayların aramalarında güvenlik sıkıntısı doğup doğmayacağı yönündeki soruya verilen yanıt ise, sorunun doğrudan yanıtı olmaktan kilometrelerce uzaktı, ki bu da iktidarın taktiklerinden biridir. Türbanla ilgili bir soru mu geldi, yanıtı kamuoyunu 'tatmin etmeyecek mi', ver hemen 'başı açık'la ilgili bir kıyaslama örneği, kurtul.

''Geçen yıl da, başı açık bir kız cep telefonunu iç çamaşırına sokmuştu.''

İktidarın bir başka tutumu daha vardı, Ali Demir'in konuşmalarında. Neymiş efendim, inanılmaz oyunları bozdukları için bu tabloyla karşılaşmışlar. Aynı argüman üstün müslüman ödüllü civanım delikanlının açıklamasında da vardı. Peki, 'inanılmaz oyunları' oynayanlar kim? Nasıl bozdunuz, suç üstü mü yaptınız? Yoksa isimsiz bir ihbar mektubu mu geldi? Yanında CD var mıydı? Çünkü, bunlar artık 'inanılmaz oyun' dediğin şeyin olmazsa olmazları. Madem böyle oyunlar vardı, bozdunuz, bunu niye açıklamadınız vaktiyle? Sizi 'İnanılmaz oyunlar oynayanların tezgahını bozduk!' diye caka satmaktan alı koyan neydi?   Kimse sormuyor. Kimsenin sormayacağını bildikleri için de, yaratıyorlar olmayan, belirsiz bir 'tü kaka düşman', sürüyorlar piyasaya, sonrası malum...


Bir de her şeyi, 'provokatör'lere, 'provokatif eylem'lere bağlamak, fena halde alışkanlık oldu. Bir şey değil, yarın öbür gün gerçekten provokatif eylemler olduğunda, inanacak kimseyi bulamayacaklar.  

Nilgün Cerrahoğlu 5 Nisan tarihli yazısında okur mektuplarına yer vermişti. Onlardan bir alıntı:
''Sayın Cerrahoğlu,
Ankara Savcılığı ÖSYM'deki şifre skandalı için soruşturma açıyor ama Gül, 'Başkan ile konuştum beni tatmin etti. Gençler ikinci basamağa güvenle hazırlanabilirler.' diyor. İyi ama soruşturma bitti mi? Ya soruşturma aksini söylerse koca Cumhurbaşkanlığı makamı rezil edilmiş olmayacak mı? Ya da savcılık cunhurbaşkanını zor durumda bırakmak istemeyip.. HSYK sürgününe tabi olmaktan çekinerek 'Soruşturmaya yer yoktur.' derse inandırıcı mı olacak?
Gül kaç saat başkanı dinledi de ikna oldu? Kaldı ki şifreleme skandalı için istatistik ve olasılık bilgisine sahip olmak lazım. Araştırmadan, bu çabukluk nereden geliyor? Herhalde ÖSYM Başkanı'nı asaleten atayan Abdullah Gül itibar kaybına uğramak istemiyor ama itibar dibe vuruyor bu anlayışla!
Bu safhadan sonra savcılık soruşturmaya yer olmadığını söylese, Gül'ün ikna olduğu konusu ne kadar deşilecek? Türkiye giderek Ortadoğu ülkelerine benzemeye başladı. Ekonominin durumu değildir önemli olan, GENÇLİK ELDEN GİDİYOR, kimse farkında değil! İyi dileklerimle. Dr. Okan Öztürk''

Meteksan'a yazdırılan program nedeniyle, YGS kitapçıklarının belli bir kurguyla hazırlandığı ortaya çıktı. 

ÖSYM Başkanı Ali Demir itiraf etti: 'Acemilik yaptık.'

Özel Dershaneler Birliği 2. Başkanı Nazmi Arıkan diyor ki: 'Bu sistemle ÖSYM istediği öğrenciyi birinci yapabilir.' 

Devlet Denetleme Kurumu (DDK) adına ÖSYM'yi inceleyen Sayıştay Başdenetçisi Ferhat Gündüz, son yıllardaki bütün ihale ve alım-satımlarda bütün işlemlerde usulsüzlük saptadı. En önemlisi, çeşitli sınavlarda soru kağıtlarına sonradan müdahale edildiği öne sürüldü. ÖSYM personelinin çocuklarının neredeyse tamamının yüksek puanlı yerleri kazandıklarına dikkat çekildi. 

YGS'den sorumlu ÖSYM çalışanı Yeliz Ç. A. adı atıldı ortaya. Çünkü efendim, bu zat bazı dershanelere kitap hazırlamış. Olabilir. Peki, bunun suç olduğu herhangi bir yerde yazıyor mu? Suç değilse, size ne? Fakat, önemli olan halkın önüne öfkesini yönlendirebileceği elverişli bir kurban sunulmasıdır. Tıpkı 'Hayata Dönüş Operasyonu' davasındaki gibi... Sadece operasyonda görev alan askerler yargılanıyor; sanki kendi kendilerine 'hadi yapalım lan bu işi' demişler gibi!

Tüm bu gelişmeler ışığında, ben bile kaç on yıllar önce girdiğim sınavların sonucundan kuşkuya kapılmış durumdayken, en çabuk tatmin olan Abdullah Gül oldu. Onu, Nimet Çubukçu ve diğerleri izledi. Tam civanım delikanlı da tatmin olanlar kervanına katılmıştı ki, bomba patladı: ÖSYM şifrenin varlığını kabul eden açıklama mektuplarını öğrencilere postaladı. Şifre vardı ama, SEHVEN vardı. Bu 'sehven' de, tıpkı 'provokasyon' gibi alışkanlık haline gelmiş demek ki. Bakınız Ergenekon'dan tutuklu Teğmen M. Ali Çelebi'nin Emniyet'teki telefonuna teröristlerin telefon numaralarının kaydedilmesi haberleri; TRT'de  CHP' ile ilgili yayınlanan eksik açıklamalar; vs vs vs. Aslında, 12 Haziran'da hükümete, ülkeyi 'sehven' yönettiklerini bildirsek fena olmayacak...
  
Tabii ne Abdullah Gül'ün, ne civanım delikanlının, ne de diğer tatmin olanların, sade bir vatandaş olan benim şüphelerimi gidermekle ilgileneceğini hiç sanmıyordum ki, ne kadar haklı olduğumu akepeli Mehmet Sağlam kanıtladı. 23. dönemde kendi hazırladığı kanun teklifi, yazılı/sözlü soru önergesi bulunmayan ama, ilaç için 2008-2010-2011 yıllarında başkalarının hazırladığı birer kanun teklifine imza atmış olan bu zat dedi ki: 


''74 milyonu tatmin etmek zorunda değiliz.'' 


Şifre tartışmalarının 'kabak tadı' verdiğini de sözlerine ekledi. İşte böyle sevgili vatandaş... 


Kimse, 'Yav bu adamlar yukarıdaki itiraf.com bulgularını beklemeden bu kadar çabuk niye tatmin olduklarını nasıl açıklayacaklar?' diye düşünmesin. Nasılsa iki, bilemedin üç günde unutulur gider. Burası Türkiye... 

Yanlız, ben civanım delikanlıdan bir çıkış daha bekliyorum bu konuyla ilgili. İlla ki bir-iki bağırış, haddini bildirme falan olmalı. YSK'na yaptığı çıkış buraya çok şık olurdu, yakışırdı yani:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder