İki yangın haberi var(dı) gündemde. İkisi de söndüama, birinin dumanı hala tütüyor, yani yankıları devam ediyor.
İlki Haydarpaşa Garı'ndaki. Bir çok yazı yazıldı zaten; Haydarpaşa Garı aslında İstanbul'du; İstanbul'un Anadolu'dan giriş kapısıydı yıllar yılı. Şehir için, İstanbullu olmayı sevenler ve isteyenler için anlamı büyük. Benim için ihtişamlı mimarisi, çocukluğumdan itibaren büyülü anılarımın tanığıdır.
Ablamın evden ayrılıp, ODTÜ'ne doğru yolculuğunun ilk adımıdır, mesela. O gün çekilen fotoğraflara baktım, Haydarpaşa yanarken. Annem, ablam, babam yan yanalar, bense
araya mesafe koymuşum. Suratım beş karış asık; zaten o gün sabahtan itibaren nemrutluğum üstümde. Annem, babam soruyorlar, kızım neyin var diye. Bir tek ablam sormuyor, soramıyor. Sebebini biliyor çünkü. Beni bırakıp Ankara'ya nasıl gidersin, diyeceğim ve başlayacağım ağlamaya hüngür hüngür. Hepsi de bu kadar dokunaklı değildi yani. Haydarpaşa'dan başlayan Mavi Tren yolculuklarımdan birinde, Beşiktaş'ın hentbol takımı ile tanışmıştım; aynı vagonda gidiyorduk. Ankara'da maçları varmış. Buzlanma yüzünden bir kaç saat yolda beklemek zorunda kalmıştık. Hiçbir rötar bu kadar güzel olmamıştır.
Uçak pahalıydı; otobüs de vardı ama, Haydarpaşa ve Mavi Tren bir başka keyifti. Hatta, keyfi vapura bindiğinde başlar. Çayını yudumlarken, insanların elindeki çantalardan tahmin etmeye çalışırsın, kimler Haydarpaşa'cı. Bazen de bırakırsın, Marmara ve martılar yolculasın seni, yazmış kışmış hiç fark etmez. Zaten şehir hatları vapuruna bindiğinde, kendini kaybetmiyorsan tuzlu suyun minik minik dokunuşlarıyla, bazen sıcacık bazen de buz gibi gülümseyen güneşle, vızır vızır işleyen teknelerle, devasa tankerler ve Aşk Gemileri'yle, Topkapı ve Dolmabahçe saraylarını, Haydarpaşa'yı kollarıyla sarmak isteyen Kız Kulesi'yle; İstanbul seni kabul etmemiş demektir.
Uzun lafın kısası, yanan sadece Haydarpaşa değildir.
İkinci yangın ise İsrail'de Karmel Dağları'ndaki. Karmel Dağları'nın Türkler için herhangi bir anlamı varsa bile, ben bilmiyorum. Bildiğime gelirsek, İsrail ilişkilerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti için önemi ve anlamı. Bazı şeyleri, ülkedeki gündem ne kadar hızlı değişirse değişsin, unutmak istesenizde mümkün olmuyor. Ama her ihtimale karşı hatırlatma yapayım. 2009'daki Davos toplantısındaydı. Civanım delikanlı, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e ''Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.'' demişti. Diyorum ya, siz unutayım deseniz de, o gün bu gündür, her fırsatta bu sözler yine yeniden duyurulur, özellikle de Arap topraklarına yapılan resmi ziyaretlerde.
İki yangını ve söndürme çalışmalarını karşılaştırırsak, Haydarpaşa'da ülkenin tarihi yanıyor; 15.30'da başlayan yangın 16.20'de yani 50 dakikada ancak kontrol altına alınabiliyor. Yangın söndürme helikopterine ve uçağına gerek görülmüyor(!) 2005'de kentsel dönüşüm(!) planına dahil edilmiş zaten; yıkılarak otel, gökdelen yapıacağıyla ilgili haberler ortalıkta uçuşmuştu. Büyük kıyamet kopmuştu, Kadir Topbaş bunların yapılmayacağını söylediyse de, neler neler görmüş olan vatandaş, bugün bile inanmıyor. Hatta özellikle yakıldığı gibi bir şüphe bir çok İstanbullunun kafasına takılmış durumda.
İsrail'deki yangın için, civanım delikanlı şahsen 2 yangın söndürme uçağını Hayfa'ya gönderdi. İsrail Başbakanı Netanyahu civanım delikanlıya 'teşekkür' telefonu açtı. Ülkenin ayakta kalan işlevsel tarihi eserlerinden biri Haydarpaşa Garı'ndaki yangın için iki kelam etmeyenler, İsrail'deki yangına neden yardım eli uzatmıştır, diye merak etmez misiniz? 'Tüm dünyaya 'katil' ilan ettiğiniz, masum çocukları öldürmekle suçladığınız hukuk tanımazların bir dağı yanarken yardıma koşmak da ne demek oluyor?' diye sormaz mısınız? Civanım delikanlının açıklaması 'insani ve İslami bir görev' şeklinde olmuş; bu tutar mı bilinmez ama, bence civanım delikanlı sıkı bir ayar çekme şansını fena halde heba etmiş oldu. Nasıl mı? İnsani ve islamiyi bir kenara bırakacaktı ve diyecekti ki: 'Çevrecinin daniskası olduğumu söylediğimde inanmamıştınız, naber!'
Amerikan Kongresi'nde Ermeni Soykırım tasarısının geçmemesi için yıllardır etkili olan İsrail'le buz tutan ilişkiler, bir yangın söndürme tatbikatı ile çözülebilir mi, göreceğiz. Unutulmaması gereken bir şey, diplomaside ödül zamanında verilir de, cezanın ne zaman kesileceği belli olmaz.
Rant kokuyor, bu yangın söndürme(me) çalışmaları.
Yazinin üzerindeki yangin dumanlarini üfliyerek bu güzel yazini okudum. Belki hâla üzerindeki dumanlarin gözüme kacmasi ya da sulugözlü olmamdan, gözlerim yasardi. Insan elindeki degerlerin nasil olurda kiymetini bilemez.
YanıtlaSilHerkesin bir hatirasi oldugu bir Haydarpasa ki, sende bizimle bir hatirani paylasmissin, kimbilir kimlerin ne gibi anilari vardir... Deger kavraminin sadece para ile ölcüldügü günümüzde, herseyin ya alisveris merkezi ya da 5 yildizli otel yapilmasi istegi kaplamis icimizi. Hani utanmasak Topkapi Sarayinida yikip, alisveris merkezi+5 yildizli otel+diskotek yapmayi icimizden düsünmemis olan kisiler varmidir diye düsündüm...
Bu kadar duygusal siirlere, sarkilara, edebiyata sahip olmamiza karsilik, hepsi hikayeymis. Bize bir seyler verememis demek ki...
Kitabının söyleşisinde, bugününün şartlarında iyi insan olmak imkansız, diyordu yabancı bir yazar - kesip sakladım ama bulamadım şimdi kim olduğunu. Çok acı ama, doğruluk payı oldukça yüksek.
YanıtlaSilDeğerlerin içi bu derece boşaltılmamış olsaydı, aklımıza rant-kasıtlı yangın-otel/alışveriş merkezi gelir miydi?