Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi nasıl kazanıldı?

...Taaruz hazırlıkları bu iç ve dış zorluklara rağmen tamamlanıyordu. Taaruzun sıklet merkezi hakkında düşmanı, yapacağı hava keşiflerinde yanıltmak için gündüzleri de bazı birlikler geçici olarak kuzeye doğru yürütülmüş, geceleri tekrar taaruz mevzileri civarında toplanma bölgelerine kaydırılmıştır. Aslında, baskını gerektiren bu gibi harekat Meclis ve hükümet tarafından onaylanmış olmakla birlikte uygulama tarih ve saati askerlere bırakılır ve çok gizli tutulur.

...24 Ağustos 1922'de karargahlar Akşehir'den saldırı cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirildi. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut'tan şavaşları yönettikleri Kocatepe'nin güneybatısındaki çadırlı ordugaha gittiler. 25 Ağustos gecesi cephenin ön hatlarındaki birlikler taaruz mevilerine intikal etmişti.

...26 Ağustos günü (sabah) saat dört sularında... Yaver Muzaffer (Kılıç) uyanmış, elbiselerini giyerken çadırın dışına çıkan Mustafa Kemal'i görüyor. Gazi, ellerini gökyüzüne kaldırmış, vecd içinde dua ediyordu: ''Büyük Allah'ım! Sen Türk milletini ve ordusunu muzaffer eyle.''  

Taaruz 26 Ağustos sabahı saat 05.30'da topçu ateşiyle başladı...







Topçu ateşi ve taaruz başlayalı 4 saat olmuştu ve Yunanlılarla İngilizlerin aylarca aşılmaz dedikleri tüm engeller yıkılıyordu...26 Ağustos akşamı ortada stratejik bir soru duruyordu. Yunanlılar acaba 1. Ordu'ya mı (komutanı Nurettin Paşa), 2. Ordu'ya mı (komutanı Yakup Şevki Paşa) yoksa Süvari kolordusuna mı yönelecekti? 

...26 ve 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan berkitilmiş düşman cephelerini düşürdük.

28 Ağustos'ta onbaşı Halide Edip (Adıvar) Afyon'a gelişini (Türk'ün Ateşle İmtihanı'nda) ve gördüklerinin heyecanını bize de yaşatır: ''...Sakarya günlerindekinden daha büyük bir sofa. Büyük bir masa. Subaylar dolaşıyor. Bir küçük odanın kapısı açık. Yuvarlak bir masada iki lamba yanıyor. Fevzi Paşa ile Mustafa Kemal Paşa bir harita üzerine eğilmişler, bir şeyler konuşuyorlar. Mustafa Kemal Paşa'nın başında yüz güneş birden doğmuş gibi yüzü parlıyor...Geçmiş günlerde neler çekmiş olduğunu düşünerek Mustafa Kemal Paşa'nın neşesi insana ferahlık veriyordu.''...30 Ağustos'ta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini de yok ettik ve tutsak aldık. Düşman ordusu başkomutanlığını yapan General Trikupis de tutsaklar arasındaydı.

...Başkomutan şu tarihi emri verdi:

''Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları, Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun esas unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakarlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz; sahibiniz olan Türk milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakarlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delalet etmek vazifemi mütemadiyen  ve birbiri ardına ifa ediyorum. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!'' 
1 Eylül 1338 (1922)
TBMM Reisi Başkumandan Mustafa Kemal
(Emri verdiği Zafertepe'deki Zafertepe Anıtı)

...2 Eylül 1922'de...Trikopis Türk Ordusu  Başkomutanı Mustafa Kemal'in huzuruna çıkarılmıştır. Olayın tanığı Halide Edip gördüklerini şöyle anlatıyor:

''Eylülün ikinci günü, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşaları Uşak'ta bir masanın çevresinde bulduk. General Trikopis'le General Digenis Türklere teslim olmuştu. Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna Nurettin Paşa'yla Kemalettin Paşa'nın arasında geldiler...Bizimkilerin üniformaları erlerinki kadar sade, yüzleri sakin ve hareketsizdi. Buna karşılık, Yunanlılar sırmalı üniformalar giymişlerdi. Yüzleri ve elleri son derece sinirli olduklarını gösteriyordu...Fevzi Paşa'yla İsmet Paşa eğildiler, fakat ellerini vermediler. Mustafa Kemal Paşa bu sahnenin hakim karakteri, askerlik alanında bir büyük sanatkar ve oyunun kurallarına uyan bir sporcuydu...Sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan galip bir pehlivan gibi, Trikopis'in elini yakaladı, herhangi bir el sıkış süresinden fazla tuttu...Trikopis de ona açık bir hayranlıkla bakıyor. Elli yaşlarında kadar, sinirli, hastalıklı, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adam (Mustafa Kemal'e): ''Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum. General.''...Yunan generalleri gittikten sonra, Mustafa Kemal Paşa hayal kırıklığına uğramış gibiydi.''

...Türkler İstiklal  Savaşı'nı kazanmıştı...Büyük Taaruz 31 Ağustos 1922'den itibaren, 400 kilometrelik bir cephe üzerinde, düşmanın Türkiye topraklarından sökülüp atılmasıyla sonuçlandı.


...''Her evresi ile düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu savaşlar, 
Türk ordusunun, Türk subaylarının ve komutanlarının 
yüksek güçlerini ve yiğitliklerini tarihte bir daha saptayan ulu bir yapıttır.

Bu yapıt, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır. 
Bu yapıtı yatan bir ulusun çocuğu, 
bir ordunun Başkomutanı olduğum için sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.''
Atatürk, Söylev, cilt: 2, s:495 

* * *

15 Mayıs 1919'da İzmir'de başlayan Yunan işgali 'Kurtuluş Savaşı'mızın dönüm noktası olarak tarihe geçti.

30 Ağustos Başkumandan Meydan Savaşı'nın kazanılması ile, 'Kurtuluş Savaşı'mızın askeri bölümü sona erdi, yepyeni bir savaş başladı. Yıllar içerisinde adı, şekli, kime karşı verildiği gibi detaylar değiştirilse de, bulanık sulara gizlense de, halen devam etmekte. İşin doğrusu, aşağıda adı geçen kahramanlar ve adsız kahramanların kurup, her bir nesilin kendi ardından gelen genç nesile emanet ettikleri cumhuriyetimiz hayatta olduğu sürece devam edecek gibi gözükmekte.    


Bu öyle bir savaş ki, 1919'lardaki, 1922'lerdeki gibi savaştığınız düşmanınızın kimliğini açıkça göremezsiniz. İşte bu nedenle, yukarıdaki yazıyı derlediğim 'Fikrimizin Rehberi' ve daha niceleri gibi, hurafelere, şehir efsanelerine değil, belgelere dayalı kitaplardan, araştırmalardan gerçek tarihimizi öğrenmeli ve sahip çıkmalıyız.
Ata'nın neden ''Ne mutlu Türküm diyene!'' dediğini hatırlayarak, gurur duymalıyız. Fakat, kuru kuru gurur duyarak bir 87 yıl daha varlığımızı sürdüremeyeceğimiz bilinciyle, derhal kendimize çeki düzen vermeliyiz!

30 Ağustos Zafer Bayamı'nız kutlu olsun!

2 yorum:

  1. Tesekkürler Dilek... belki yaslanmaya dogru giden her tip gibi bende mi sulu gözlü oluyorum ? Bilemiyorum ama O'nun eserini tahrip etmememiz ve ettirmememiz gerektigine inaniyorum.
    Ama bir sey oldugunu görüyoruz ve hissediyoruz.

    Dedigin gibi " Kuru kuru bir gurur duymak...

    Daha güzel ve daha aydinlik günlere... zevk ile okudum yazini iki defa birincisinde gözlerime biriken gözyaslarindan yazilari pek secemedim, daha sonra ikinci defa okudum...

    O Gûnleri yasamadigim icin bana gazele calinan kavali dinlemek gibi geliyor bunlar. Cûnkü savasa hic katilmadim. Nerdeyse kaybedilen bir memleketi yeniden kazanmak icin bir tüfek dogrultmadim düsmana. Patlayan bir bombanin etrafa sactigi topraklar hic suratima bulasmadi. Gûnlerce savas sirasinda yikanamamayi düsünemiyorum.

    Kolay geliyor simdi hersey, hooop CNN'le hersey daha kolay. Pardon, o dizinin gecen aksam ne oldu sonunda, kacirmisimda...

    " Tesekkürler Dilek..."

    YanıtlaSil
  2. Kendimi bildim bileli 19 Mayıs 1919 tarihi ve sonrasıyla ilgili bilgileri ister okuyayım, ister dinleyeyim, ister de seyredeyim, göz yaşlarıma hakim olamıyorum. Üstüne memleketin bugünkü halini görünce...

    Salt 'romantiklik' denilerek açıklanabilecek bir şey değil bu. Komik gelebilir ama, önceki hayatımda, o savaşa katılanlardan biriymişim gibi geliyor. İçim öyle yanıyor ki...

    YanıtlaSil