Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Bende deli gücü var!

Birinci beyin rektifiyesindeki bazı fizik tedavi hareketlerini anlatmıştım en son.

Hastaneden çıkarken walker ile iyi kötü yürümeye başlamıştım zaten. Sonrasında Cumartesi de dahil olmak üzere haftanın altı günü evden hastaneye taşındım. Amerikan Hastanesi'nin restorasyondan önceki halini bilenler hatırlayacaklardır, otoparktan asansörle hastaneye çıktığınızda - sırtınızı asansörlere verin - çapraz karşıda kafeterya. Sağdan devam edince de ileride dar ve uzun bir koridora gelinirdi. Bu koridorun en sonunda fizik tedavi salonu vardı.

 Tedaviye, evden ilk kez gidişimde hiç unutmuyorum,


enerji versin ve motivasyon olsun diye aldığım cepli, kırmızı penye bir kapri ve üstünde yarım kollu, yuvarlak yakalı, seneler önce üniversitemin mezunlar derneğinin yaptırdığı ve nedense büyük beden almış olduğum bir tişört. Büyük geldiği için o güne kadar bir-iki kez ya giymişim ya giymemişim. Ayakkabı olarak da, aşkımın iş için gittiği İspanya'da çok beğendiği için büyük numara (37.5) da olsa havalimanından aldığı Nike'lar. Bunları da yine, bir-iki kez, kalın çoraplarla evde giymiştim. Ameliyattan sonra oluşan düşük ayak sorununu gidermek için kullandığım refleks afoları, tabanlarını çıkarıp bu Nike'larıma yerleştirdiğimizde tam ayağıma göre olmuşlardı.

İşte böylece, gayet sportif bir şekilde gelmiştim tedaviye. Otoparktaki görevliler ve yanımdakiler beni tekerlekli sandalyeye oturtmak istediler. Ama ben istemedim, yürüyebilirim, dedim. Asansör bizim kata geldiğinde kalbim küt küt çarpıyordu. Önce walker, sonra bir adım, sonra bir kez daha walker, sonra bir adım daha... Etrafta koşuşan, hızlı hızlı ya da normal hızla yürüyen hastalar, hasta yakınları, doktorlar, hemşireler, hastanedeki diğer personel, diğer insanlar... Derken, o kalabalık gözümde büyüdükçe büyüdü, yol uzadıkça uzadı... Her şeye rağmen, yiğitliğe bok sürdürmedim...

Fizik tedavi bölümüne geldiğimizde acayip yorulmuş ve kan ter içinde kalmıştım. Öyle ki, o gün sadece yataktaki germeleri yapabilmişti Handan. Bir de tatlı sert bir azar işitmiştim; zaten hap kadar gücüm varmış da, neden gereksiz yere harcamışım da, o yolu yürümek bana tedavi değilmiş de... ''Bi kere bende deli gücü var!'' deyivermişim anında. Handan'cığım kimbilir neler sayıp dökmüştür de, huyum kurusun, hoşuma gitmeyen dataları hemen hard disc'ten sildiğim için şimdi geri yükleyemiyorum :)

2 yorum:

  1. Gecirmis oldugun ameliyat hic süphesiz ki siradan bir ameliyat degil. Yazilarinda bahsettigin ölcülerde okurken, seni ameliyat eden doktora gayri ihtiyari olarak, ellerin dert görmesin diye dualar gönderdim. Onca insana verdigi sifalari düsündükce.

    Bu asamada, seninde kendine olan bir güvenin varki bu yürümeye kalkisiyorsun. Muhakkak ki, bir cesaret söz konusu ama bu düsündügün ve dayandigin bir güvene bagli, diye düsünüyorum.

    Bazen böyle tatli rizikolar iceren hareketler yapmak tatli bir yaramazlik gibi olabilir ama daha ilerki zamanlarda, hatirlandiginda tatli bir duygu, bir güven, bir delilik beliriyor gözlerin önünde... tatli bir ' iyiki yapmisim be "....dedirten.

    Saglikli nice güzel günler dilegiyle.

    YanıtlaSil
  2. Evet Yavuz abi, katılıyorum size.

    O 'yaramazlık' bir vesileyle hatırladığında, neden onun öyle yapıldığını hazırlayan şartlar geçer bir bir görlerin önünden... O an ki heyecan tekrar yaşanır ya, işte ben en çok o replika heyecanı severim.

    'İyi ki yapmışım be..' demek, diyebilmek, ne güzeldir!

    YanıtlaSil