Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Kartal pencesinin yürüyen bant macerası :)

Geçen Cuma günü teyzemle eniştem ablamın Sapanca'daki evine geleceklerdi. Beni arayıp, hafta sonu gelsenize, görüşelim, dediler. Bakarız, dedim, programımız varmı, yokmu bilemediğim için.

Cumartesi sabah kahvaltıdan sonra ablamı aradım. Geliyoruz ama söyleme, sürpriz olsun, dedim. Toparlanıp, evden çıkışımız saat 12'yi buldu. Yol acayip kalabalıktı, ne kadar çok kamyon ve tır vardı anlatamam. Her zamanki gibi, bir kamyonu sollayan kamyonu sollayan bir tır olduğu için üç şeritli otobanda trafik zaman zaman durma noktasına geliyordu. Yine her zamanki gibi, bu sollama triadını izafi görüntü zanneden aklı evvel sürücüler de vardı. Sol şeritten tam gaz gelirken selektör yaparak,



'Almanya'dan oğlum geldi, çık' diyen ev sahibi misali 'Açılın laynnn ben geçicem' mesajı veriyorlardı. Haydi, diyelim ki bir araç sağa kaydı, haydi güzel hatırınız için bir tanesi daha kaymış olsun. Peki ya, en sağdaki kamyonu sollayan kamyonu sollayan tır? Yer mi koskoca tır, oğlum geldi çık numarasını?

Bendeniz, laf olsun diye demiyorum, çok iyi araba kullanırdım. Karşıdakini, önümdekini ve arkamdakini tehlikeye atmamaya büyük özen gösterirdim, herkesin haklarına saygılıydım, trafik kurallarına her zaman uyardım. Ama, sollama yaparken arkadan kilometrelerce evvel başlayarak sürekli selektör yapmak suretiyle taciz eden aklı evvelleri delirtmek için inadına yavaşlardım ki, sollama olayım biraz daha uzasın. Bakardım ki, yavaşladığım için solladığım aracı sağlamak suretiyle beni bypass'layacağını zannediyor, vites küçültüp iyice hızlanırdım. Aklı evvellerin iki seçeneği kalırdı, ya hızlandığımı fark ettiğinden yine solda kalırlar, ya da sağlayıp beni bypass kararında ısrarcı olurlardı. Eğer solda kalmayı tercih edip de selektör yapmazlarsa, sorun yok; sollamamı tamamlayıp yolu onlara bırakırdım. Yok eğer yine selektör yaparlarsa, aynı oyun başa dönerdi. Beni bypass'lamak isteyenleri de elimden geldiğince rahatsız bir durumlarda bırakırdım ki, gereksiz selektör yapmamayı öğrensinler - öğrenen olmuş mudur acaba? Bir de, arabayı zıpır kullanmayı sadece kendi yetenekleri sanmasınlar. Bu tarz küçük numaraları çekmemi sağlayan arabalarımı, mesela en sonuncusu 3 kapı, kırmızı Renault Clio RSi (1800 motor) özlemle - çünkü pert oldu, ayrı bir yazının konusu - anıyorum.

Bir yere girerken sağ ayak ile girmek, siftahı sağ el ile vermek, sağduyuya davet etmek gibi saymakla bitmeyecek sağ'a ait önkoşulumuz(!) varken, seçimlerde sağ görüş kazanırken, milletçe trafikte - zorunlu haller dışında - sağı hiç tercih etmeyişimiz incelenmeye değer olabilir mi? Teklif var, ısrar yok.

Neyse... Yaklaşınca ablamı aradım ki, neredeler onu anlayayım. Özdilek AVM'ne gidiyorlarmış, biz de oraya yönlendik. İki katlı bir yer. Katlar arası asansör yok, yürüyen merdiven yok, yürüyen yokuş var. Ben, en az 3.5 senedir mekanize yürüyen hiç bir şeyle deneyim yaşamamışım ki! Ama biliyorsunuz, yiğitliğe bok sürdürmüyorum. 'Ben yaparım ya!' dedim.

Yürüyen yokuşun başında bir süre nasıl yapacağımız hakkında plan yaptık. Aslında, yürüyen yokuşun trabzanları sabit dursalar, hiç mesele olmayacak; ama o namussuzlar da tasmalı köpeklerin sahiplerini takip etmesi misali, yokuşun ardından olanca hızlarıyla gidiyorlar!

En sonunda aşkımın elini tutarak, sol adımımı attım yürüyen yokuşa. İlk anda korkunç hızlı geldi tabi. Dengemi buluncaya kadar epey çabaladım. Ayak parmaklarım normalde de bildiğin kartal pençesi şeklinde durduğundan, böyle stresli ortamlarda iyice kasılıyorlar. Her iki ayağımın üstüne ayrı ayrı ağırlığımı verdim ki, normal pençe hallerine dönsünler. O arada ablam önümüzden gitti, platform bittiğinde bana yardımcı olsun için.

En sonunda çok komik bir şey oldu. Dengemi bulmak için trabzana yapışmıştım zaten. Yürüyen yokuş bitip de sabit zemine adım atarken eş zamanlı, ya da öncesinde trabzanı bırakmak gerek, değil mi? Ben bırakmamışım ki! Sol ayağımı zemine basmışım, sağ bacak ve ayak gerilmiş bir şekilde havada kalmış, sol elimle tuttuğum trabzan aşağıya doğru dönmeye devam ettiği ve bırak(a)madığım için beni de birlikte sürüklüyor... Neyse ki ablam zamanında fark etti ve nasıl yaptıysa artık, elimi söktü aldı. Aslında, her ne kadar beynim henüz proses edememiş olsa da, ben de bir yanlışlık olduğunun farkındaydım. Ama, onları denedim, bakalım kim daha önce yanlışı bulacak ve düzeltecek diye :))

Uzun lafın kısası, benden hızlı ilerleyen bir nesneyle ilk ilişkimi böylece kurmuş oldum. Koşu bandında da yürüyorum, ama orada olay farklı. Bant sabitken ben çıkıyorum, dengemi iyice sağladıktan sonra bant hareket alıyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder