Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Neler öğrendim, neler

Ankara seyahatimin 'çok eğitici' olduğunu yazmıştım ya, nedenlerini açıklıyorum.


Dayımlarda da, her Türk ailesinde olduğu gibi akşam yemeği saatinde TV açık, ama biz seyretmiyoruz. Dolayısıyla hangi program olduğuyla da ilgilenmiyoruz. Sohbet etmeyi tercih ediyoruz. 


Yemeğin sonlarına doğru TV'den bir çocuğun şarkı söyleme sesleri gelince, hep beraber 'neymiş' diye baktık. Meğer, 'Yetenek Sizsiniz Türkiye' programıymış; daha doğrusu 



bu programın Almanya'daki çekimlerinden aranjman yapılmış. Bir kız çocuğu, yanlış hatırlamıyorsam 4 (artı-eksi 1) yaşlarındaydı, yabancı dilde bir şarkı söylüyordu, arada da dans edermişcesine birer adım yanlara gidip gelip, mikrofonu tutmayan kolunu sallıyordu. Yanış anlaşılmasın, beğenmedimden değil, sadece sahne ortamını tarif ediyorum.


Jüri üyeleri Acun Ilıcalı, Hülya Avşar ve Ali Taran, pek memnun gözükerek, küçük kıza 'Evet' veriyorlar. Az sonra başka bir çocuk geliyor sahneye. Bunun başka gün çekilen bir program olduğunu Hülya Avşar'ın kıyafetinden, saçından ve makyajından anlıyoruz. Neyse. Erkek çocuk bir müzik aleti çalıyor, o da yine az önceki yarışmacı yaşlarında. Jüri üyeleri kendi aralarında konuşuyorlar: 'Hayır' diyeceklermiş, çünkü yaşı küçükmüş. Yaşı küçük olduğu için 'evet' ya da 'hayır'ın yarışmadaki anlamını bilemeyeceğini savunuyorlar; bilse rededildiği için üzülürmüş; halbuki jüri küçük bir çocuğun kalbini kırmak istemiyor!


Çocukcağız performansını bitiriyor. Jüri üyeleri 'evet', 'hayır'ın anlamını bilip bilmediğini soruyorlar. Sonra da kalbini kırmamak için, 'Çalışmaya devam et' gibilerinden uğurluyorlar. Ağlayarak babasının kollarına koşan çocuk için, kendi aralarında üzüntülerini paylaşıyorlar: Yaşı küçük olmasaydı... 

 Buradan öğrendiğim: 
 her 4-5 yaşındaki çocuğun yaşı küçük olmayabilir.


Başka gün, başka bir performans. Bu sefer sahnede yaşı büyük bir adam. Yeteneği kartlarla sihirbazlık yapmak. Sahneye çıkınca bir açıklama yapıyor:


''Aslında iskambil kartlarıyla sihirbazlık caiz değil ama...'' (cümlenin gerisi gerçekten yok, oradaki üç nokta yan yana, suskunluğu anlatmak için)

Tam da 'hayda, ne işin var çayda' durumu! Neyse, seyretmeye devam ediyoruz. Çok sayıda sihirbazlık gösterisi seyretmediğimiz için de olabilir, adam iyi, diyoruz. Gösterisini bitiriyor, ortalık alkış kıyamet. Jüri de gayet memnun gözüküyor. Hülya Avşar'ın yorumu nedense(!) beynime kazınıyor: ''Üç boyutlu seyreder gibiydi.''

 Buradan öğrendiğim: 
 hayatta üç boyutlu görerek yaşadığını bilmeyenler de var olabilir, 
 ve bu, ulusal bir yarışmanın jüri üyesinde gayet normal karşılanması gereken durumdur. 

Bir grup genç sahne alıyor. Elinde mikrofonu tutan gence hepsinin Türk olup olmadığı soruluyor. Genç, arkadaşalarını tek tek milliyetleriyle birlikte tanıtıyor, aralarında Türk olan sadece kendisi. Ali Taran soruyor:

''Bunlar Türkçe biliyor mu?''

Genç, hepsinin birkaç kelime Türkçe bildiğini anlatıyor. Gruptan bir kızı işaret ederek ''Bu Türkçe konuşamasa da, bazı soruları anlar, cevaplar.'' diyor.

Ali Taran'dan geliyor kınama:

''İnsan arkadaşına 'bu' diye hitap eder mi?''

 Buradan öğrendiğim: 
 Arkadaşına 'bu' demek fevkalade yanlıştır, ama 
 hayatında ilk kez gördüğün birilerine 'bunlar' demenin ayıbı yoktur. 

Bir başka erkek çocuğunun performansı. Yaşı yine çok büyük değil. Michael Jackson'un 'Dirty Diana' şarkısı eşliğinde Michael Jackson danslarını sergiliyor. Kıyafetlere kadar bir M.J. var karşımızda. Çocuğun performansı bitince, jüri kafasındaki şapkayı çıkarmasını istiyor. Çocuk şapkayı çıkarınca, salya sümük bir yüzle karşılaşıyoruz. Biz, 'E olacak o kadar, epey efor harcadı' diyene kadar jüriden çığlıklarla karışık kahkahalar kopuyor. Ve, yorum yine Hülya Avşar'dan: 

''Sil çocuğum sümüklerini koluna, sil, sil.''

Çocukcağız Hülya teyzesinin önerisini yerine getirince, Acun Ilıcalı olaya müdahil oluyor ve böyle yapılmaması, hiç kimsenin Hülya Avşar'ın bu tavsiyesini dikkate almaması gerektiği yolunda bir şeyler gevelerken, Hülya Avşar'dan itiraf geliyor:

''Çocuklar sümüklerinizi kolunuza silin ya, ne var ki? Bakın ben de çocukken sildim, hiç de bişi olmadı!''




 Buradan öğrendiğim: 
 Hülya Avşar, kızı Zehra'yı  
 sümüklerini elbisesinin koluna silerek büyütmüş/büyütüyormuş. 
  
Dedim ya, Ankara seyahati çok eğitici oldu. Türk dizisi, programları seyretmiyoruz ya, istisnalar haricinde; neler kaçırdığımızı öğrendim! Bundan sonra vallahi de billahi de seyredeceğiz. Maksat, kendi vatandaşına yabancılık çekme  ;-))




NOT: Yukarıda jüri üyeleri ağzından yazılan cümleler, hatırımda kaldığı kadarıyla olmak üzere, aynı anlama gelen farklı şekillerde de ifade edilmiş olabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder