Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

CHP'nin 33.cü kurultayına dair...

''Hiç kimse yatağa aç girmeyecek.''

Cumhuriyet Halk Partisi'nin 33.cü kurultayını televizyonlardan izlediğim kadarıyla anlatmaya ve  Genel Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle vurgulamak istediğim bir nokta var. Dün akşam yemeğinde biz de aynısını konuşmuştuk; Doğu Ergil'in söylediği ve haklı olduğu bir şey, her şeyi bir anda başaramazsınız. Açıklamak gerekirse, Kemal Kılıçdaroğlu'nun kurultaydan önceki açıklamalarını dinlemişsinizdir, okumuşsunuzdur: değişmesi, düzeltilmesi, yapılması gereken o kadar çok şeyler var ki, saymakla bitmez; mesela işsizliğe çözüm, istihdam politikaları, dokunulmazlıkların sınırlandırılması, seçim barajının indirilmesi, emeklilerin ülke gelişiminden pay alması, öğretmen atamaları, AB süreçleri ve benzerleri. Tüm bunların hepsini bir anda çözmek mümkün değil. Bu sorunların önceliklendirilmesi gerektiğini kabul etmemiz lazım.

Doğu Ergil'e göre, bu kurultayda yaşanan, hissedilen bu olumlu, coşkulu hava, bu kalabalık, akepeye tepkinin bir tezahürüdür. Hatta bir de örnek verdi:



Ankara'da yağan yağmuru bile 'Kılıçdaroğlu bereketi' olarak adlandıran kurultay ziyaretçileri varmış. Bu kadar yoğun duygusallık, yoğun beklenti sonuçsuz kalırsa büyük yıkım olur. Kendimden biliyorum: ikinci ameliyatımda kendimden beklentim çok yüksekmiş meğer, sonradan farkına vardım. Tabi bu yüksek beklentinin yıkımı da aynı oranda yüksek oldu. Ben, kendi yıkımımı tamir ettim, ediyorum, hala tedaviye devam etmem bunun en büyük göstergesi. Burada beklentiyi yönetme işi en başta CHP'nindir: var olan sorunların çözümünü önceliklendirmelidir ve bunu halka anlatmalıdır. CHP'den sonra medyaya büyük sorumluluk düşmektedir: halkı bu konuda eğiterek, uygulanan doğru politikaların etkisinin zaman içerisinde ortaya çıkacağı bilincini vermesi gerekir. Ülkenin geleceği için - sadece önümüzdeki birkaç yıl için değil, tüm zamanlar için - medyanın da önce kendisine çeki düzen vermesi gerektiğine inanıyorum.

Fikri Sağlar, ''Devrimci bir parti olan CHP, özüne döndü.'' diyerek, samimi söylüyorum, duygularıma tercüman oldu. Doğru adımlar atıldığı taktirde halk hareketine dönüşebileceğini söyledi. Vurguladığı önemli mesajlardan birisi de, hemfikir olduğum, CHP'nin, doğal ittifakı olan işciyle, sendikalarla, konfederasyonlarla ve iş dünyasıyla bağının kopmuş olduğu idi. Süleyman Çelebi ise, ''DİSK olarak takipçisi ve arkasında olacağız.(..) İnsandan yana projeleri olduğuna içtenlikle inanıyoruz.'' diyerek, Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından sonra adeta her ikimize de, geçmişe değil belki ama kesinlikle geleceğe dair yanıt vermiş oldu.

Umut Oran, iktidarın 8 yıldır ne adaleti, ne de kalkınmayı karşılayamadığı ile sözlerine başladı. Gündemlerine işi aşı almadıklarını, ama CHP'nin her ikisini beraber değerlendireceğini ve sosyal barışı sağlayacağını söyledi.

Yiğit Bulut, Deniz Baykal'ın hayat hikayesini anlatan bir sunum hazırlamış. Açıkçası, Deniz Baykal'ın yokluk içindeki hayatını hiç bilmiyordum. Ya siz? Ama, Baykal bunları hiç dile getirmemiş, başkalarının aksine! Seçkinlerin partisi gibi algılanan CHP'nin, halkın partisine döndüğü yorumları yapıldığını anlattı.

Sevilay Yükselir ve soyadını not edemediğim Sevgi hanım, Kılıçdaroğlu'nun kurultayda delegelerin arasında farklı yerlerde oturduğunu anlattılar. Kurultay devam ederken binadan dışarı çıkıp, yağmur altında destek vermek için gelenlere teşekkür ettiğini söyleyerek, Türkiye'nin böyle bir parti başkanı görmediğini dile getirdiler. Ben de diyorum ki, 2002'den beri halka teşekkür edeni bir kenara bırakın, halkı adam yerine koyan herhangi bir siyasi figür olmadı ki!

Ailesi de kurultaydaydı. Mikrofon eşine de uzatıldı haliyle. Doğrusunu söylemek gerekirse Selvi hanımı biraz hazırlıksız buldum. Bunda, muhtemelen salondaki aşırı sıcak ve havasızlık, ortam ve heyecanın da etkisi vardır. Siyasete girmesini istememiş eşinin. Ama, olan oldu artık; siyasete girmekle kalmadı ülkenin kurucu partisinin genel başkanı oldu. Belki kendisi politikaya bulaşmak istemiyor olabilir. Ama artık bunun için de çok geç. Politikaya bulaşma derecesi minimumda habercilerin soruduğu sorulara mikrofonda yanıt vermek bile olsa, hazır olması gerekir. Daha doğrusu, kendisini bunlara hazırlayacak bir ekiple çalışması lazım diye düşünüyorum. Hatta, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda, fiilen görev alması lazım diyorum. Madem insanımızda, CHP'nin elitlerin partisi olmaktan çıkıp halkın partisi olduğu şeklinde gelişen bir düşünce var, Selvi Kılıçdaroğlu'na düşen sorumluluk da Türk kadınında ulaşmaktır. Partinin kadın kollarıyla beraber, çocuk yaştaki kızların evlendirilmesi yerine eğitime devam etmeleri, kadın hakları, tecavüz, töre cinayetleri ve daha niceleri hakkında kadınları ve diğerlerini bilinçlendirmek adına, bu görevi üstlenmelidir; meydanı boş bırakmamalıdır. Selvi hanımdan çok şey bekliyoruz, haberi olsun :)

Kemal Kılıçdaroğlu kurultaydaki konuşmasına herkese teşekkür ederek başladı. İktidara yükleneceğinin ilk işaretini Zonguldak'daki maden işcilerinin ölümünü 'kader' olarak değerlendiren civanım delikanlıya sorduğu soru verdi. ''Başka ülkelerde kader olmayan bir şey, Türkiye'ye gelince nasıl oluyorda kader oluyor? İş sağlığını, iş güvenliğini biz öğreteceğiz. Taşeron işcisi kalmayacak.'' dedi. Civanım delikanlıya 'Recep Bey' diye hitap etti. Bu konuşmayla ilgili detayları yarın okursunuz zaten.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından sonra, Arif Sağ, halkın seferberlik ilan ettiğini ve bu hareketin başına da Kemal beyi seçtiğini ifade etti. Konuşmayı, halkın göz yaşları içinde dinlediğini söyledi. Ne yalan söyliyeyim, ben de ağlıyordum. Ağlarken bir yandan da, anayasa değişikliği oylamalarında parti kapatma davalarıyla ilgili maddenin yeterli oy almadı için referandumdan düştüğünü, bunun üzerine civanım delikanlının parti grubuyla toplantı yaptığını, o konuşmasında milletvekillerinin göz yaşlarını tutamadıklarını hatırladım. Akepe milletvekilleri, vekili oldukları milleti unutup liderlerine romantizm yüklü göz yaşları dökerken, meclis dışındaki varlığını unuttukları millet kan ağlıyordu. Bu zihniyetin sonunun yakın olduğunu fark ederek, gülerken ağlamaya devam ettim.


 

2 yorum:

  1. Cok güzel gözlemledigin yazini zevk ile okudum. Kesinlikle katiliyorum. Hepimize ama hepimize cok is düsüyor. Uyanmanin ve karanliklara ISIK tutmanin zamani. Örümceklerin temizlenme zamani geldi...
    " Bu zihniyetin sonunun yakın olduğunu fark ederek, gülerken ağlamaya devam ettim."

    Sadece sen degil yüzbinlerce kisi ayni duygulardaydi, buna inaniyorum.

    YanıtlaSil
  2. Konuşmasını, hitap tarzını seviyesiz bulan bir takım kişiler varmış. Kolayı var, madem çocuklarımızın, gençlerimizin geleceklerinin tapusunu bir takım sınavlara rehin bırakabiliyoruz, o zaman siyasilerinki de öyle olsun. Politikacılara da SBS (seviye belirleme sınavı) uygularız. Bakalım 'ananı al da git' mi seviye sınavından geçer not alacak, yoksa 'Recep Bey' mi?!!

    YanıtlaSil