Geçenlerde Doğan Haber Ajansı'nın Şanlıurfa'dan geçtiği bir haberin tam metnini okumuş Sedat Ergin. Onun yazısından aktarıyorum:
"Özgür Suriye Ordusu'na bağlı muhaliflerin kurduğu 'El Cezire ve Fırat Cephesi'nin yeni komutanının seçimi Şanlıurfa'da yapılmış. Toplantı, Türk polisinin çevresinde geniş güvenlik önlemleri aldığı bir otelde gerçekleşmiş. Tekbir ve sloganlar eşliğinde yapılan, çok sayıda katılımcının askeri üniformayla geldiği organizasyonda Albay Akit Samir Sultan yeni cephe komutanı olarak seçilmiş.
'El Cezire Reisi' unvanını kullanan Şeyh Riyat El Hıfır, otelde havuz başında gazetecilere yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Şanlıurfa Valisi'ne teşekkür ederek, Türkiye'den daha güçlü destek beklentisini iletmiş. El Hıfır, "El Cezire cephesinin Rakka, Haseki ve Deyrazor kentlerini kapsadığını, askeri ve siyasi birlikteliği korumak amacıyla toplandıklarını" belirtmiş."
Sedat Ergin, bu faaliyet alanının Türkiye-Suriye sınırının orta ve doğu bölgesinde çok geniş bir alana yayıldığını belirtmiş. Yazısından devam edelim:
"İlginçtir ki, 'El Cezire ve Fırat Cephesi'nin adını, Şanlıurfa Ceylanpınar'ın hemen karşısındaki Suriye şehri Resulayn'da Kürt gruplarla girdiği çatışmalarda duymuştuk."
Devamında Cengiz Çandar'ın 8 ve 10 Şubat tarihlerindeki yazılarından alıntı yaparak, pekaka çizgisindeki Kürtlerle bu 'cephe' arasındaki ciddi çarpışmaları; Kürtlerin, kendileriyle savaşan Araplara Türkiye'nin destek verdiği iddialarını yazmış. Diyor ki:
"...bu 'Cephe'nin yeni komutan seçiminin Türk makamlarının gözetimi altında Şanlıurfa'da yapılması, Kürt gruplarının açıklamalarının iddia değil gerçek olduğunu tüm dünyaya göstermiş olmalıdır."
Yazısına Türkiye'nin bu bölgede Araplarla Kürtlerin hakimiyet savaşında açıkça Arapları desteklediğini, bu durumun da Türkiye açısından sakıncalarını sıralayarak devam etmiş:
"...Türkiye'nin Suriye'deki içsavaşta hasımlarının sayısını ikiye çıkartmış olmasıdır. Türkiye, Beşar Esad-muhalefet çatışmasında Esad'ı, Kürt-Arap çekişmesinde ise Kürtleri karşısına alıyor. Ayrıca, Suriye'deki Kürtlerle çatışma seçeneğine doğru gidilmesi, Türkiye'nin kendi içinde başlattığı İmralı ile diyalog sürecinin mantığı ve gerekçeleriyle de çelişiyor."
Yazısının sonlarında ise, akepenin açık taraf olmasıyla birlike, Suriye'de çıkarları olan aktörlerin 'can damarına bastığını' (bu benzetme bana aittir ve civanım delikanlının Suriye için söylediği sözlerdendir) ve bunun da ciddi riskler içerdiğini söyleyip kapanışı şöyle yapıyor:
"Mesajlaşma yöntemi olarak sıkça patlayan bombaların dilinin tercih edilmesi, Ortadoğu'nun bir gerçeğidir. Geçen pazartesi günü Hatay'ın Cilvegözü sınır kapısında yaşadığımız tecrübede bunu görmüş olmamız gerekir."
Bütün bunlar olup biterken hariciye nazırı geçen gün diyordu ki: "Türkiye'yi Suriye'de savaşa sokmadık."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder