"İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için uyandırmak gerekir."Lev Tolstoy
* * *
Bugün Çapulcular'ın farkındalık seviyeleri hakkındaki düşüncelerimi yazacağım. "Kişisel farkındalığın gelişmesi" başlıklı yazımda bahsetmiş olduğum gelişmeleri yansıtması açısından bir fırsat diye düşünüyorum.
Gazetelerden edindiğim bilgilere göre, Çapulcular tam anlamıyla heterojen bir grup. İçinde dindarı, ateisti, sosyalisti, liberali ve daha niceleri var. Hayatta biraraya gelmeleri imkansız gözüyle bakılan bu insanlar, aslında neyi gerçekleştiriyorlar biliyor musunuz?
"Kişisel farkındalığın gelişmesi" yazımdaki 'İç uyum', 'Fark yaratma' ve 'Özverili hizmet' seviyelerini
hayata geçiriyorlar. Orada bulunanların her biri kendi özlerinin (manevi varlıklarının, ruhlarının) ihtiyaçlarını karşılıyorlar. 'Ne' yaptıklarını anladığımıza göre, sıra 'nasıl' yaptıklarına geldi.
Ama önce 'Farkındalığın 7 Seviyesi'ni hatırlayalım: Farkındalığın 7 seviyesindeki ilk üç seviye (Hayatta kalma, Sosyalleşme, Öz saygı) egonun ihtiyaçlarıdır. Dördüncü seviye kişisel değişim seviyesidir. Bu seviyede egonun bizi sınırlayan korkulardan ya tamamen kurtuluruz ya da bu korkuları yönetmeyi öğreniriz. Sonraki seviyeler (5'den 7'ye kadar olanlar: İç uyum, Fark yaratma, Özverili hizmet) özün (manevi varlığımızın, ruhumuzun) ihtiyaçlarını ifade eder. Daha detaylı bilgi için: Kişisel farkındalık ve farkındalık seviyeleri, Kişisel farkındalığın gelişmesi.
Elde kapsamlı bilgi olmadığından ilk üç seviyeye detaylarıyla değinmesem bile, Çapulcular'ın davranışlarından bu seviyeleri de yaşadıklarını söylemeye gerek görmüyorum.
Dördüncü seviyeye girmek bir çok faktöre bağlıdır ama üç tanesi çok önemlidir. Elde herhangi bir veri olmadığı için bunlar hakkında da bir şey diyemiyorum. Fakat, en az bunlar kadar önemli olan bir başka gelişim alanı daha var: 'Dönüşüm' seviyesinde, ilk üç seviyede yer alan egonun ihtiyaçlarının karşılanması için sadece dış dünyaya (koşullara, insanlara, durumlara vb.) bağımlı olmak zorunda olmadığımızı, (egonun ihtiyaçlarını giderecek) tatmini kendi içimizde bularak bunları çözebileceğimizin farkına varıyoruz. Bugün 18. gününe giren direnişin her bir bireyi, 18 gündür gaza, copla dövülmeye, tazyikli suya, gözaltına alınmaya ve en son nokta olarak ölüme meydan okuyorlar. Buna rağmen, fiziksel olarak kendilerine dikkat ediyorlar, duygusal olarak kendilerini seviyorlar, güç hiyerarşisi içindeki konumlarından bağımsız olarak 'kim' oldukları ile ilgili kendilerini iyi hissediyorlar. Egolarının ihtiyaçlarını gidermek için koşullara, durumlara ya da diğer insanlara bağlı olan kişilerin yapabileceği bir şey gibi durmuyor, değil mi?
'İç uyum' seviyesinde, geçmiş deneyimlerimizden beslenen inançlara dayalı karar alma durumundan değerlere dayalı karar alma durumuna geçeriz. Çapulcular grubuna bir "Değerler Anketi" yapmadığım için grubu harekete geçiren ortak değer(ler)i bilmem mümkün değil. (Yapmış olsaydım içinde aşağıdaki örnek diyagramda da görülen kişisel değerler, o kişiye göre grubun şimdiki değerleri ve o kişinin grupta görmek istediği değerlerin de yer aldığı bir rapor çıkartabilirdim.
Yine de hükümetten taleplerine bakarak grubun ortak değerlerinden bazılarının dürüstlük-hesapverebilir olma-açık iletişim (demokrasi), gelecek nesiller (yeşili koruma), sağlığı önemseme (gaz kullanımının yasaklanması) vb. olabileceğini düşünüyorum.)
Çapulcular değerlerini gündelik hayatlarına daha fazla dahil etmek üzere biraraya gelmeye karar verdiler. Elbette bu, şirketlerdeki ya da kurumsallaşmış herhangi bir yapıdaki karar alma şeklinden çok farklı oldu. Çapulcular'ın her biri özgür iradeleriyle sosyal medya aracılığıyla katıldı bu karara. (Bugün bile fikri ilk ortaya atanın kim olduğu belli değil; bu müthiş bir şey değil mi?) Bu kararı vermekle, her bir Çapulcu yaşamak istediği geleceği yaratma yolunda uygulamaya da geçmiş oldu. Bu adım aslında büyük bir sıçrayıştır. Bu sıçrayışı gerçekleştirdiklerine göre kendilerini zihnen güvende, sevgiye ve saygıya değer görüyorlar demektir, ki gerek yurt içinde gerekse yurt dışında elde ettikleri destek, buna bir kanıttır. Diğer yandan, öz farkındalıklarına seyahatte ölüm korkusu dahil tüm korkularından kurtulmuş gözüküyorlar. Bunu biraz da mizahları doğruluyor:
- Merak etme anne önden gitmiyorum, hep beraber yürüyoruz.
- İmdaaaat polis var!
- Bizler çocukken sinek ilacı arabasının peşinden koşmuş milletiz, biber gazından mı korkacağız.
- Önce her şey bir gaz bulutuydu. Sonra hayat başladı.
- Bu biber gazı bi harika dostum.
- Uzun zamandır ilk kez bir kalabalığa tazyikli su sıkılmadığı için kuru kalabalık diyebiliriz buna.
- Polis: Dağılmanız için 1 dakikanız var. ÇARŞI Grubu: sizin 20 saniyeniz kaldı!
- Çarşı grubu 155'i arayıp "Haydi gelmiyor musunuz öğlen oldu" demiş.
Ölüm korkusunu yenmek demek, gidip Boğaziçi Köprüsü'nden atlamak, yangına korumasız bir şekilde dalmak değil elbet. Bunun bilincinde olduklarını da anne babalarına yazdıkları mektuptan anlayabiliriz:
"...Her şeyin daha da sertleşebileceğinin farkındayız. Fakat kararlıyız, bilinçliyiz, özenliyiz.(...) Sağlığımıza ve güvenliğimize olabildiğince dikkat ediyoruz.(....) Çünkü biliyoruz ki, hepimizin en sağlıklı, en dinç, en enerjik, en ayık, en mutlu haline ihtiyaç var.(...) ... aklımız çok başımızda.(...)"
Çapulcular, belki de tüm yedi seviyenin en güçlü sorusuna, yani
"Özüm (manevi varlığım, ruhum) benden ne yapmamı istiyor?"
sorusuna buldukları yanıt sayesinde hayatlarının anlamı olduğunun farkına vardılar. Bu farkındalık, her bir Çapulcu özelinde onları bir sonraki seviyeye taşıdı.
Çapulcular'ın her biri kendi varlıklarının amacını gerçekleştirmek için Dünya'da olumlu bir fark yaratma çalışmalarına başladılar, yani farkındalığın altıncı seviyesi olan 'Fark yaratma' seviyesine ulaştılar. Çapulcular'ın her biri ayrı ayrı kendi varoluş çerçevelerinin (sosyal, ekonomik, kültürel vb.) dışındaki farklı varoluş çerçevelerinden olan, ama özleri aynı amaca kilitlenmiş, aynı tutkuyu paylaşan insanlarla biraraya geldiler. Bir başka deyişle, varoluş çerçevelerini genişlettiler. Çalışmalarına 'Taksim/Gezi Parkı Direnişi', gruplarına da 'Çapulcular' adını verdiler. İşte bu, yazımın başında, üçüncü paragrafta belirttiğim heterojen grubun nasıl olup da biraraya geldiğinin açıklaması. Grubu biraraya getiren, yaşamak istedikleri geleceğin ortak özelliklerini oluşturan ortak değerleri oldu. Bu kadar basit.
Varlık amaçlarını keşfeden, farklı varoluş çerçevelerinden gelen ve birleşen Çapulcular, bu amaçları uğruna çalışmalara başladılar. İyi de, ne için ve nasıl bir çalışma bu? Kim için çalışıyorlar? Gönül rahatlıyla, herhangi bir üçüncü şahıs uğruna ölümü bile göze aldıklarını söyleyebilir misiniz? Çapulcular, birileri para verdi diye ya da başlarına silah dayadı diye Gezi Parkı'nda (Taksim'de ve Türkiye'nin herhangi bir yerinde) direnişte değiller. İçinden çıktıkları bu topluma (karşılığında kendileri için herhangi bir beklentileri olmadan) bir şeyler vermek istedikleri için oradalar. Bu da Çapulcular'ı yedinci seviye olan 'Özverili hizmet' seviyesine taşıyor.
Sonuç olarak, Çapulcular ego ve özlerinin tüm ihtiyaçlarını diğer insanlara zarar vermeden ve çevrelerini olumlu yönde etkileyerek tatmin etmeyi öğrenmiş gibi gözüküyorlar. Bu durumda, Çapulcular farkındalığın her alanına tam hakim olmuş, denilebilir.
* * *
Yukarıdaki açıklamalardan bağımsız, ama onların ışığında kendinize şunların yanıtını vermenizi istiyorum:
Değerlerimi biliyor muyum?
Farkındalığın hangi seviyelerinde ustalaştım?
En son ne zaman herhangi bir değerim için mücadele ettim?
En son ne zaman herhangi bir çıkarım olmadığı halde iyilik yaptım?
En son ne zaman kendimi gerçekten ve tam anlamıyla iyi hissetim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder