Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

5 Nisan 2013 Cuma

Kişisel farkındalık ve farkındalık seviyeleri

Değerler, kültür, farkındalık konularında dünyanın önde gelen isimlerinden, yazar, düşünür ve konuşmacı olan Richard Barrett'ın makalelerinden derlediklerimi paylaşıyorum. Kendinizi ve çevrenizdeki insanları da düşünerek okursanız, daha ilginç bulabilirsiniz. Keyifli okumalar :)

* * *

İnsanların belirli ihtiyaçlarını karşılamada hiyerarşik bir düzen takip ettiğinden ilk bahseden psikologlardan biri Abraham Maslow'dur.

Buna gerçek hayattan bir örnek vereceğim. 1 Nisan tarihli Cumhuriyet'te Meltem Yılmaz'ın işsizlerle yaptığı röportajlardan biri Hanım Erzek'e ait. Hanım Erzek diyor ki: "Artık kendimi güvende hissedeceğim, başıma kötü bir şey gelmeyecek sürekli bir işte çalışmak istiyorum.(..)"  Hanım Erzek gibi günlük olarak bile hem kendi hem de 2 çocuğunun karnını doyurmakta zorlanan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumasını beklemek ne derece gerçekçi olabilir ki?

İnsanın en temel ihtiyacı hayatta kalmadır. Bir gün daha yaşayabilmek için gerekli olan 

temel fizyolojik ihtiyaçlarımız karşılandığında kendimizi güvende hissettirecek ilişkiler kurma aşamasına geçeriz. Güvende olduğumuzu ve korunduğumuzu hissetmemizi sağlayan temel duygusal ihtiyaçlardan sevgi ve aidiyet karşılandığında öz saygı ihtiyacımızı gidermeye odaklanırız. Temel duygusal ihtiyaçlardan saygı (kendine saygı, başkalarının bize saygı duyması, bizim başkalarına saygı duymamız) karşılandığında, kendimizi gerçekleştirme (kendini ve başkalarını kabul etme, kendi ayakları üzerinde durabilen ve bağımsız insanlar olmayı engelleyen korkuların üstesinden gelme) aşamasına geçeriz. Bahsettiğimiz 'kendini gerçekleştirme farkındalığı' aşamalarını Carl Jung 'bireyleşme', Roberto Assaciali 'psikosentez' olarak adlandırdılar.  Richard Barrett ise bu aşamayı 'dönüşüm' olarak adlandırıyor.

Richard Barrett, toplumlarda ve iş dünyasında değerleri ele alırken, Maslow'un ihtiyaçlar teorisinden yola çıkıyor ve kişisel farkındalığın (bilincin) yedi seviyesi olduğunu söylüyor. Farkındalığın 7 seviyesi, aslında 'ego'muzla (nefsimizle) ve 'öz'ümüzle (manevi varlığımızla, ruhumuzla) ilgili olan dürtülerin birer ifadesidir. Aklınıza gelen her tür insanlar arası ilişkiyi harekete geçiren temel güç, işte bu dürtülerdir. İnsanlar, egolarının ve özlerinin ihtiyaçlarını tatmin etmede ustalaşarak farkındalıklarını geliştirirler.

Tüm ihtiyaçlarını (ego+öz), diğer kişilere zarar ve acı vermeden, çevrelerini olumlu yönde etkileyerek tatmin etmeyi öğrenen kişiler bir farkındalık tayfı düzeyinde yaşadıkları için hayatın getireceği hiçbir sorundan korkmazlar ve sorunların üstesinden gelebilme yeteneğine sahiptirler.

Richard Barrett'in geliştirdiği "Farkındalığın 7 Seviyesi" modelindeki ilk üç seviye egonun ihtiyaçlarını ifade eder. Bunlar fizyolojik ve duygusal ihtiyaçlarımızdır: Hayatta kalım (nefes alma, beslenme, su, barınma, maddi yeterlilik vb.), sosyal ilişkiler (aile, arkadaşlık, aidiyet vb.) ve öz saygı (kendine saygı duyma, diğerlerinden saygı görme, başkalarına saygı gösterme, güven, başarı, vb.) Dikkat ederseniz, egonun bakış açısından bu 3 temel ihtiyaç, bağımlılığa dayalıdır. Bu ihtiyaçlarımızı tatmin etmek için dış dünyaya bağımlı oluruz, çözümü dışarıda ararız. 

Farkındalığın 7 Seviyesi modelinde dördüncü seviyede kişisel değişim odak noktasıdır. Bu seviye, egolarımızın bizi sınırlayan korkularından  (ihtiyaçlarımızı yeteri kadar karşılayamama, sevilmeme, saygı duyulmama vb. korkular) kurtulduğumuz ve korkularımızı nasıl yöneteceğimizi öğrendiğimiz aşamadır. Egolarımızın bizi sınırlayan korkularından kurtulduğumuzda, bu korkuları yönetme (dönüşüm) konusunda ustalaştığımızda, beşinci seviye olan iç uyum seviyesine ulaşırız. Bu seviyede hayattaki gerçek amacımızı bulmaya çalışırız. Altıncı seviye, diğer bireylerin ve/veya toplumların hayatında fark yaratmadır. Fark yaratma, hayatımızda kalıcı bir yaşam biçimi haline geldiğinde, herhangi bir karşılık beklemeksizin özverili hizmet yoluna gireriz. Böylece, 'Farkındalığın 7 Seviyesi' modelindeki yedinci seviyeyi gerçekleştirmiş oluruz.


Dördüncü seviye olan dönüşüm aşamasından sonraki farkındalık seviyeleri, yani 5'ten 7'ye kadar olan seviyeler tamamen 'öz'ün (manevi varlığın, ruhun) ihtiyaçlarını ifade eder: Kişisel olarak hayatın anlamını bulma, dünyada olumlu bir fark yaratma ve kendini düşünmeden dünyaya faydalı olma. Bu ihtiyaçlarımızı tatmin etmek için dış dünyaya bağımlı değiliz. Tamamen kendi isteğimizle ve elimizde var olanlarla, elimizden ne geliyorsa onu sunuyoruz. Tıpkı her hafta sonu kimsesiz çocukları ya da huzur evlerini ziyaret etmeyi yılların alışkanlığı haline getiren insanlar gibi. Bunu yapmaları için hiçbir zorlama olmadığı gibi, onların da bunlardan hiçbir çıkarları yok.

Psikolojik açıdan, insan farkındalığının gelişimindeki ilk üç aşama insan 'ego'sunun ortaya çıkmasını ve gelişimini, son üç aşama da insan 'öz'ünün ortaya çıkması ve gelişimini (ya da parlamasını) temsil eder. İnsanın egosunun gelişiminin son aşaması ile insanın özünün gelişiminin ilk aşaması arasında dördüncü etap olan insan farkındalığı (dönüşüm) yer alır. Bu aşamada, ego ve özün uyumlu çalışabilmesi için, egoyu tüm korkularından (hem bilinçaltında saklı olanlardan hem de bildiklerimizden) nasıl kurtaracağımızı öğreniriz.


Farkındalığın sadece ve sadece alt 3 sırasındaki eksiklik ihtiyaçlarına odaklanmış olan kişiler fazlasıyla kendilerine odaklandıklarından asıl tanımlarıyla yönetici ve/veya lider olamazlar. Mutluluklarını, dokunabilecekleri, görebilecekleri ve koklayabilecekleri bir dış dünyada ararlar. Toplum kurallarını değişmez kabul edip, harfiyen uyma durumları söz konusudur ve uymayanları uyarmayı görev edinirler.

Farkındalığın sadece ve sadece üst 3 sırasındaki gelişim ihtiyaçlarını tatmin etmeye odaklanmış kişiler genellikle dünyevi işler için gereken basit becerilerden yoksundurlar. Örneğin finansal konularda pratik değildirler, duygusal yönden gelişmemiş ya da az gelişmişlerdir ve sosyal becerileri yoktur. Spiritüel gelişmişliklerini günlük yaşamlarına uyarlama konusunda zorlanırlar. Bu durumlarıyla, asıl tanımlarıyla yönetici ve/veya lider olamazlar.

Hem eksiklik, hem de gelişim ihtiyaçlarını tatmin etmede ustalaşmış kişiler en başarılı kişilerdir. Renk tayfının tüm renklerden oluşması gibi, farkındalığın tüm seviyelerinde aynı anda hareket ederek, adeta bir farkındalık tayfı haline gelirler. Hayatın iniş çıkışlarıyla baş edebilirler, varoluşlarını (varlıklarını) yönetebilirler.

Egonun ihtiyaçları tatmin edilmediği sürece, ego ve öz tam bir uyum sağlayamaz. Egonun (nefsin) özle (manevi varlığmızla) uyumlu bir bütün olabilmesi için, egonun korkularından arınmış olması gerekir. Richard Barrett, egonun ihtiyaçları ile özün ihtiyaçlarının uyum içinde karşılamanın öğrenilmesi sürecine 'Kişisel Dönüşüm' adını veriyor. Dönüşüm süreci, herhangi bir şeye yeteri kadar sahip olamama, güvende hissedememe ve saygı görmeme korkularımızdan kurtulmayı içeriyor. Dönüşüm sırasında, ihtiyaçlarımızı gerçekten tatmin etme yolunun, harici değil dahili kaynaklardan geçtiğini öğreniyoruz. Sürekli başkalarının onayını aramaktansa, tatmini tamamen kendi içimizde bulma durumuna geçiyoruz.

Bireylerde ego ile öz arasında en sık karşılaşılan çelişki, iş yaşamı kaynaklıdır. Hayatta kalım ve öz saygı ile, iç uyum ve fark yaratma ihtiyaçlarının giderilmesinde yaşanan çelişkidir bu.

Birçok insan kendisini, iyi yaşam şartları sunan ama hiçbir anlam ifade etmeyen kariyer seçmiş ya da işlerde çalışırken bulabiliyor. Bu insanlar dört gözle emekli olacakları günü beklerler. Farkında olmaksızın, özü tatmin etmektense, egonun tatminini seçmişlerdir. Seçtikleri kariyeri bırakıp tutkun oldukları ve yeteneklerini kullanabildikleri şeyleri yapma düşüncesi çok korkutucu gelir. Sevdikleri işleri yapmak adına yaşam standartlarından ödün vermeleri gerektiğine inanırlar. Böylesine bir korkuyu çözümleme sürecine 'kişisel dönüşüm' adı verilir.

Kişisel dönüşüm asla tek bir olay değildir. Egonun (bilinçaltına yerleşmiş) korku kökenli inançları tarafından üretilen ihtiyaçları ile özün ihtiyaçları arasında devam eden karşılaşlamalar zinciridir. Kişi, her karşılaşmada egonun ve özün ihtiyaçlarını bir uyum içinde harmanlamayı öğrenmelidir. Ego sert, baskın ve kontrolcü iken, öz yumuşaktır, sabırlıdır, bağlılık ve anlam ister. Normalde öz, egoyu zorla ele geçirmez; varlığını incelikle, biraz da kurnazca hissettirir.

Özün ihtiyaçları uzun bir süre görmezden gelindiğinde, depresyon ve fiziksel hastalıklarla sonuçlanır. Düzenli öfke krizleri, duygusal gelgitler ve hiddet nöbetleri, egonun hâlâ çözümlenmemiş korku kökenli inanışlara tutunduğunun en belirgin işaretidir. Ego ile özün tam bir uyum içinde olmadığını gösterir. Uyumu yakalamak çoğunlukla acı veren bir süreçtir. Birey, egonun korkularıyla yüzleşmeli ve üstesinden gelmelidir. Bu, cesaret gerektirir. Kaynağında bireyin korkuya dayalı inanışları olduğu için, geçmişe ait çözümlenmemiş acılar üzerinde çalışmaya gönüllü olmayı gerekir. Geçmişe ait acı, bizi biçimlendiren yıllardaki deneyimlerimizin anısından başka bir şey değildir.


Sonraki yazım, kişisel farkındalığın gelişim süreçleri olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder