Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

19 Mart 2013 Salı

18 Mart Çanakkale Zaferi'mizi bir Fransız subayından dinleyelim

18 Mart Çanakkale Zaferi'mizin diğer değerlerimizle birlikte değersizleştirilme operasyonuna tabi tutularak 'Şehitleri Anma Günü'ne devşirildiği bugünlere ithaf edilir...

* * *

Fransız Savaş Gemisi Gaulois'da Görevli Doktor Subayının Anıları

Fransız savaş gemisi Gaulois'un doktor subaylarından Yüzbaşı Laurent Moreau'nun anı defterinde ise 18 Mart 1915 şöyle geçmektedir: (Bilbaşar, 100)

Gök gürültüsünü andıran top sesleri arasında Boğaz'dan içeri girmekteyiz. Mavi göğe ve lacivert denize bir defa daha baktıktan sonra artık geminin alt kısmındaki savaş yerine iniyorum.

Saat 11.53'te gemi uskurlarının bastığım döşemeyi titreten muntazam dönüşlerini hissetmez oluyorum. Acaba bir makine arızası mı?
Hayır, Gaulois aldığı emirle stop etmiş. Nitekim 12.16'da uskurlar yeniden suları dövmeye başlıyor.

12.38'den itibaren başka türlü sarsıntılar tekneyi titretmeye başlıyor. Bunlar, kendilerine verilen hedefleri dövmeye başlayan toplarımızın geri tepmesi... Gaulois, sintinelerinden direklerinin tepesine kadar sarsılıyor. Geminin zırh kuşağına çarpan ve güvertesine düşen mermi parçaları bazen boğuk bazen de tiz madeni sesler çıkarıyor. Acaba durum nedir? Biz mi düşmanı dövüyoruz yoksa dayak mı yiyoruz? Bunu ağızlardan çıkacak kelimelerden çok gözlerdeki endişeli bakışlardan anlamaya çalışıyoruz.

Birden revire kolları kan içinde, yanık fanilası hala tüten dev gibi bir denizci giriyor. Sarhoş gibi sendelemekte... Gülümsemeye çalışarak nasıl yaralandığını anlatıyor. Kıç güvertede 30,5 taretin yanında bir Türk mermisi patlamış ve taretin içindeki nişancı ve numara erleri yaralanmış...

Biraz sonra yaralıları getirmeye başlıyorlar. Bazısının yanağına bir obüs parçası saplanmış, birisinin dizi parçalanmış, sırtlara ve göğüslere saplanmış bir sürü sivri ve sıcak çelik serpintisi... Yaralıların hepsinde müşterek olan şey, yemyeşil benizler, renkleri kaçmış dudaklar ve şaşkın bakışlı, dehşetle açılmış gözler. Birçoğu daha şimdiden uyku ihtiyacı ile kapanıyor. Bazılarında gemi cerrahlarının çok iyi tanıdığı barut zehirlenmesinin alametleri var. Yanan barut kandaki alyuvarları zehirlemiş. Hastalarımızı branda sedyelere yatırıyor ve işe koyuluyoruz.

İşte o sırada çok şiddetli ve sürekli bir patlama işitiliyor. Dünyamız, gemimiz iliklerine kadar sarsılıyor. Anlaşılan önemli bir yara aldık. Dışarıda elektrik üretme dairesine giden yolda telaş var... Cephane deposu da o tarafta. Acaba?... Biri bağırarak top mermi deposunun sular altında kaldığını haber veriyor. Bir yangın başlangıcı olmasın? Belki ihtiyaten bölme vanalarını açmışlardır. Su hızla yükseliyor ve revirin tabanını kaplıyor. Gemi biraz eğilmiş galiba.

Bir takım astsubay ve erler telaş içinde geçip öteki taraftaki kapıdan teknenin derinliklerine inen merdivene koşuyorlar. Bir tanesinin reviri boşaltmak gerektiğini söyleyişinden, gemimizin tehlikede olduğunu anlıyoruz. Biraz sonra bu yoldaki emir, komuta köprüsünden geliyor. Mümkün olabilen yardımı temin ederek yaralıları güverteye taşıyoruz. Düşman bataryalarına bir durgunluk gelmiş, demek ki güvertede barınabileceğiz.

Güvertede o ana kadar gemide hiç görmemiş olduğum birine rastlıyorum. Gözleri sabit bir noktaya dikilmiş, göz bebekleri iri iri, yanaklarında kan lekeleri ve ağzının kenarlarında beyaz köpük var. Üniforması da sırılsıklam, kim olduğunu soruyorum, cevap vermiyor. Birisi alçak sesle "Bovet mürettebatından" diye fısıldıyor. Bizim gemide ne işi var? "Bouvet alabora olup battı?.." Ve Bouvet'in 700 kişilik mürettebatının, daha dün bizi ziyarete gelen o genç subaylar da dahil sulara gömülmüş olduğunu öğrenerek kahroluyorum... Kurtulanlar bir avuç kişi. Sırtlarına konan battaniyeler altında titreşiyorlar.(...)


Gaulois'in tahliyesi için hoparlörle emirler birbirini kovalıyor. Anlaşılan biz de batacağız.(...)

Boğaz'dan çıkmak üzereyiz. Bizi korumak için Amiral tarafından gönderilen Charlemagne Zırhlısı yanımızda seyrederek sahili dövüyor. Sancak tarafımız da ise İngilizlerin 3. hücum hattını teşkil eden sıra ile gçit yapmaktalar. Bu gemilerdeki mürettebat halimizi görüyor ve ateş hattında kendilerini bekleyen akıbeti böylece anlamış oluyorlar.

Bir taraftan da Gaulois'un mürettebatı, hastalar başta olmak üzere diğer gemiler ve filikalar tarafından boşaltılıyor. Saat 16.15... Gemimizin ön kısmı adeta yarısına kadar suya gömülmüş durumda. Suyla dolan bölmelerin çelik perdeleri basınca dayanamayıp patladıkça tehlike daha da artıyor. Makine dairesini su basarsa işte o zaman mahvolduk demektir. Zira şimdi kör topal da olsa komutanın baştankara etmek üzere rotamızı çevirdiği Eşek Adalarına doğu yolumuza devam ediyoruz.

Tahliye işi çok yavaş gidiyorken, kıç bordamıza rampa eden gözüpek İngiliz destroyeri Mosguito ve Chelmer bu işi süratlendirdiler.(...)

Bouvet'in batışını görmüş olan bir subay arkadaşıma ne kadar sürdüğünü soruyorum: "Bir dakika" diyor. O kadarcık mı?(...)

Az önce, Bouvet'yen kurtulan subaylardan Yüzbaşı Kernel'i bizim gemiye almak istedikleri zaman "Teşekkür ederim, siz de batacaksınız" diyerek bulunduğu filikada kalmayı twrcih ettiğini söylüyordu. Bütün bunlar olurken Kumkale ve Orhaniye'yi geçip, Yenişehir önlerine varmışız.

(...)Eşek Adalarına daha 11 deniz mili olduğunu bildiği için hızın iki katına çıkarılmasını emrediyor. Bunun bir faydası olacak mı acaba?(...)

Uzaklarda Seddülbahir istikametinde, üzerinde bir duman bulutunun görüldüğü bir gemi gözüküyor. Bu duman hiç hayra alamet değil. Queen Elizabeth veya Inflexible olsa gerek. Herkes birbirine bu felaket manzarasını gösteriyor.

(...) Saat 17.55'de Drepane Adacığı'na (Tavşan Adası) büyük bir çatırtı ile bindiriyor ve kuma oturuyoruz. Herkes yerlere yuvarlanıyor, ama hemen kalkıp baş taraftaki demirleri funda ediyorlar. Tekne geri kaymasın diye uskurlar da hafif hafif dönmeye devam ediyor.

Bouvet'teki arkadaşlarımızdan şanslı imişiz.

Kurtulduk!...

(Bouvet'in batışını gören Yüzbaşı W. Gibson ve Yüzbaşı D. Claris'e göre 700 kişiden 21'i kurtarılmıştır.) (Steel, s. 17)


(Atatürk ve Çanakkale, E. Kıd. Albay Fikret Günesen; İleri Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder