Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Çikolata sevgilimmm

Kaç zamandır bir çeşit diyetteyiz aşkımla. Protein ağırlıklı olduğu için değil ama, kendisi diyet olduğu için İsviçre'den getirdiğimiz çikolatalar olduğu gibi duruyor-du. Ta ki dün geceye kadar...


Yetti gari deyip, ona deymiş buna deymemiş hesabı
bir paket çikolatayı bitirmişiz; nasıl olduğunu anlamadık vallahi de billahi de.

Aman yarabbi, o nasıl bir mutluluk, zevk, keyif...adına ne derseniz artık... Tadını unutmuş olmak, verdiği keyfi ikiyle, üçle mi çarpıyor ne  :-) Aklıma derhal, bir iki gün önce göz attığım, Deniz Gürsoy'un 'Aşkın İlacı Çikolata' kitabındaki Türk geldi.

1693 yılında İzmir'de Gemelli Careri adlı yabancı tüccar bir Türk'e çikolata ikram etmiş. Tabii çikolata o tarihlerde sadece sıcak bir içecek olarak tüketiliyor. Bizim Türk bu sıcak 'şeyi' ayıla bayıla içtikten sonra, haliyle kendisini bir 'hoş' hissetmiş. Soluğu kadının yanında almış ve Gemelli Careri'yi kendisine pazarlık sırasında içki verip sarhoş etmek istemekle suçlayıvermiş!

Çikolatanın macerası, bu kitaba göre, sıcak içecek olarak İÖ 1500 civarında Meksika Körfezi'ndeki Yucatan Yarımadası sakinlerinden Olmek'lerle başlıyor. Olmek'lerden sonra, çikolatayı kırmızı biberli ve yine sıcak içen Maya'larla, sonra Toltek'lerle devam ediyor. Aztekler'e gelince çikolata hem sıcak hem de soğuk olarak tüketilmeye başlanıyor.

İspanyolların kakaoyu Meksika'da keşfinden sonra, çikolatanın uluslararası tarihi başlıyor: yıl 1528. Aristokratların tiryakiliği sayesinde Avrupa damak tadına uygun bir içecek haline getiriliyor: Acı biber yerine vanilya ve şeker ilave ediliyor, gri amber, misk ve tarçın da katılmaya başlanıyor.

Bir sürprizle birlikte özetin devamı haftaya cumartesine :-))

Özet bilgi ile yetinmek istemeyen çikolata tutkunları Deniz Gürsoy'un 'Aşkın İlacı Çikolata' kitabını satın alabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder