Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

6 Nisan 2016 Çarşamba

Cahil sevici ve bir memleket meselesi

Yeni Türkiye'nin cahil sevicilerinden istifa eden rektör yardımcı vardı ya hani. Adamın söyledikleri (farkında olarak ya da olmayarak), acilen çözülmesi gereken bi memleket meselesi içeriyordu.


"Ben bu ülkede daha çok cahil, okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, cahil halktır. En güvenilir olanlar, zihni berrak olanlar, olayları en iyi okuyanlar ilkokul bile okumamış olanlardır. Üniversite ve sonrası çok vahim. Çünkü zihinleri bulanık.(..) Bizde şimdi okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor. Açıkçası korkuyorum. Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye'de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Tayyip Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız."
Demişti.

Doluya koydum olmadı, boşa koydum olmadı. Bir türlü
anlam veremedim bu sözlerine. Ne demek istemiş olabilir, diye düşünmekten vallahi de billahi de hafakanlar bastı bana - şaka yapmıyorum. Sabah demedim, akşam demedim, yemedim, içmedim... Diyemeyeceğim... 

Çünkü bir gün sırf çay içtim, ertesi günlerde kahveyi denedim olmadı, meyve suları, maden suyu ve sonrasında viskili kafayla düşündüm, yok ı - ıh, hiç biri fayda etmedi. Belki işe yarar diye, civanım delikanlının milli içkisi ayranı yuvarladım mideye. A - haaa! Ayran kafasıyla çıkan sonuçlar:

Bu adam, cahil halk en iyisidir okumuşu bi boka yaramaz, diyor mu? Diyor.

Dünyanın nereye doğru gittiğini, olayları en iyi görenler bu tahsilsiz kesimdir, diyor mu? Diyor.

Okumuş olanları, e..ğin g..ne s..yor mu? Sokuyor.

Tayyip Erdoğan giderse, boku yedik demektir, diyor mu? Diyor.

Yani bu cahil sevici, Erdoğan'a - afffedersiniz - cahil, tahsilsiz, ilkokulu bile okumamış, demiş olmuyor mu? 

Bu sonuç beni ziyadesiyle rahatsız etti. Çünkü Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarına değerler ve farkındalık boyutundan bakınca eğitime verdiği yer ve önem açısından gayet nettik. Ayrıca üniversite mezunu da olduğunu biliyorduk. Aksi halde cumhurbaşkanlığı için zaten adaylığını koymazdı ki! Aksi halde cumhurbaşkanlığı yasal dayanaktan yoksun olurdu, hani darbecilerinki gibi. Çünkü Anayasamıza göre cumhurbaşkanı adayı olmak için en az üniversite mezunu olmak zorunlu...  

Diyelim cahil demedi. O da başka bir vahamet. Çünkü bu kez de zihni bulanık, olayları anlamıyo gibi şeyler söylemiş oluyor. Hayır, bi şey diil, bi de önüne gelenin mesela Feto, mesela PKK, Esad, İsrail, Araplar, mesela Obama filan kendilerini kandırıp durduğundan yakınmasın mı... Aaay hafakanlar basıyo yaaa aaa.

Dedim ya, çok rahatsız olmuştum. İçim içimi yedi. Hayır bir de hakaret davası konusu var ortada; normal şartlar altında bu hakaretler Erdoğan'ın gözünden kaçtıysa bile avukat ordusu ne güne duruyordu. İhbarla mihbarla mı çözsem bu memleket meselesini diye dertlenirken, Atamın yolunu izlemeye  karar verdim. 

Tıpkı Ata'mızın ki gibi soframızı hazırladım, az ve öz. Başımızda bi büyük, yanına da olmazsa olmaz sarı leblebilerimiz. Rakının en iyi mezesini de canım kocamla yaptığımız sohbet sağladı mı, ohhh keyfim yerine gelmişti. Büyüğümüzü yudumlarken  beni dellendiren memleket meselesini hiç konuşmadık, tıpkı Ata'mızın yaptığı gibi. Zaten ta en başından beri çözüme dair net bir farkındalığım vardı, tıpkı Ata'mızda olduğu gibi.

Kafam bu memleket meselesinde Ata'mızın yoluyla esenliğe, huzura kavuştu; darısı başınıza.  
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder