Yarattığın dünyadan ibaretsin, ne bir eksik ne bir fazla.

29 Ocak 2015 Perşembe

Civanım delikanlıya Osmanlıcayı kim(ler) unutturdu?

Beyim işten gelmişti, yorun argın. Dedim ki bi banyo yap da yorgunluğunu at. İyi düşündün hanım dedi. Baktım paltosunu tekrar giyiniyor üstüne, dur, dedim, ne yapıyorsun? Eee, banyoya giricem ama sen de gelicen dedi oynaşmalı. Yahu bi sabır adam, dedim. Sen banyoya git, ben geliyom, dedim.

O banyoya gitti, ben de kıyafet odasına yollandım. Bu gibi durumlara hazırlıklı olmak gayesiylen pazardan 3 yeni paraya uzunca bi erkek, bi de hanım paltosu aldıydım zaten. Ama ondan önce iç entarimle pantolumun üstüne bi de boğazlı kazak giydim, n'oolur n'oolmaz durduk yere günaha girmeyelim. Bi acele gittim banyoya, benimki girmiş suyun altına, hazır beni bekliyo. Dededen kalma
(Duşakabinoğulları) duşakabini açtım, önce banyo paltosunu verdim beyime sonra da daldım suyun altına.

Beyime dedim ki, ya dedim, Osmanlıcayı resmi dil yapıp, Türçeyi yasaklarlarsa ne yaparız? Korktuğun şey bu olsun sultanım dedi. Çevremizde ne kadar bebek varsa onlarla Türkçe konuşmaya, çocukların da var olan Türkçelerini geliştirmeye devam ederiz, Türkçeyi düzgün öğrenmeleri ve konuşabilmeleri için elimizden ne gelirse yaparız, bu böyle sürer gider dedi. Ayy pek sevindim bey, dedim, desene Türkçeyi merdivenaltında öğretmeye başlıcaz selametlen.

Peki, civanım delikanıya Osmanlıca dilini kim unutturdu? 

Einstein olmaya gerek yok, az buçuk bi araştırma konuyu bilmeyen ama aklı olduğunu bilenler için yetiyor.

Ders: Sosyoloji-101

Bilindiği gibi aile ilk toplumsallaşma kurumudur. Toplumsallaşma da (sosyalleşme) bireylerin üyesi oldukları toplumun kültürünü* (değerler*, tutumlar, bilgiler, beceriler vb.) öğrendikleri süreçtir. Toplumsallaşmanın iki fonksiyonundan birisi, ki bu yazının  sonuç bölümüne ait bir ipucudur, kültürün nesilden nesile aktarılmasını sağlamaktır. 

Kültür tanımlarının 3 grupta toplandığını söyleyebiliriz; yazının konusu bunlardan biri olan 'paylaşılan anlam sistemi olarak kültür'dür. Kültürün, kollektif ve paylaşılır olduğunu, kollektif olduğunun en büyük göstergesinin dil olduğunu anlatır. Bu da size ikinci ipucu.

Kültür çeşitlerine baktığımızda (altı çeşittir), birisinin konumuzla ilgili olduğunu görürürüz: Karşı kültür. Altmışlı yıllarda, özellikle '68'deki gençlik hareketinden yola çıkarak, toplumda kabul gören genel (egemen) kültürel değerlerin tamamına karşı gelen grupların yaşam biçimlerini ifade etmek üzere kullanıldı. Günümüzde ise egemen norm* ve kültürel değerlerin önemli bir bölümünü benimsemeyen, egemen kültüre karşı açık siyasal ve ideolojik muhalefet eden, alternatif yaşam biçimlerine önem veren grupları ifade etmek için kullanılıyor. Bak bu da bir ipucu, atlama.

Şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyoruz. Civanım delikanlının kendi deyimiyle dedesinin Osmanlı padişahlarından oldunu, Atatürk ve İnönü'ye 'iki ayyaş' diyecek kadar kindar ve tanım itibarıyla karşı kültür grubundan olduğunu, kindar (kime ve neye karşı?) ve dindar nesiller yetiştirmek istediğini biliyoruz, (cumhuriyete ve Atatürk'e) yönelik karşı kültürün en önemli temsilcilerinden birine 'Üstat' dediğini, ölene kadar ve hala da saygıda kusur etmediğini biliyoruz; e ailesinin de cumhuriyetin, Atatürk'ün en büyük sevdalıların olmadıklarını biliyoruz, zaten var olan karşı kültür grubuna dahiller miydi, onu bilmiyorum.

Ana fikir, girişte yer alan anekdottaki gibi olmasa da, ortaya çıktı ve çalışan aklım soruyu patlattı: Dil devrimi yapıldığı günlerde, civanım delikanlıya göre Osmanlıcanın unutturulduğu günlerde, neden karşı kültürden hiçkimselerin (bi ailenin, bi komşunun, bi cami hocasının, bi 'üstat'ın) aklına Osmanlıcayı 'merdivenaltı' öğretmek, o dilin devamını getirmek gelmedi? 

Girişi, gelişmeyi, ipuçlarını verdim, sonucu da siz bulun bi zahmet.



Haaaa, bi de dillerine sahip çıkmak konusunda Kürtler kadar olamamış şu yeni Osmanlılar; Osmanlıcayı unuttuk diye ağlayıp sızlananlar, bugün çatır çatır Kürtçe öğrenip konuşuyor da, niye Osmanlıcayı yeniden hatırlayıp, öğrenip konuşmaz anlamak zor. 

- - -

Kültür: Bir toplumda var olan her türlü bilgiyi, alışkanlıkları, değer ölçülerini, genel tutum, görüş, inanç ve zihniyet ile her türlü davranış şekillerini içine alan, o toplumun üyelerinin çoğunluğunda ortak olan, onu diğer toplumlardan ayırt etmeye yarayan maddi ve manevi değerlerden oluşan bir bütündür. Bhikhu Parekh'e göre, bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları bir inançlar ve adetler sistemidir. İnsan yaşamını anlamanın ve düzenlemenin bir yoludur.

Değer: Toplumda hangi davranışların uygun sayılacağına ilişkin düşüncelerden oluşan inanç, ideal ve standartlardır. Lewis Coser'e göre, davranışlarımızı yargılarken ve hayattaki amacımızı seçerken başvurduğumuz, toplumsal olarak paylaşılan, amaçlarımızı ve davranışlarımızı belirlemede bize neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gösteren standartlardır.

Norm: Ödül ve cezalarla güvence altına alınan, yaptırımı olan kurallar sistemidir. Sosyalleşme sürecinde öğrenilirler. Halk yordamları, örfler ve yasalar olarak üç gruba ayrılırlar. Halk yordamları görece zayıf normlardır, yaptırımları şiddetli değildir: Uygun kıyafet giymek, yemeği düzgün yemek, selam verilince almak gibi. Örfler, toplumun güçlü ve önemli normlarıdır, toplum hayatında bunlara uyulmasının zorunlu olduğu düşünülen davranış örneklerdir, yaptırımları son derece ağırdır: Adam öldürmemek, ırza tecavüz etmemek, savaştan kaçmamak, üyesi olduğu gruba ihanet etmemek, muhtaç ana-babaya bakmak gibi. Yasalar, siyasi otorite tarafından tasarlanan, sürdürülen, dayatılan yazılı normlardır. Uygun olmayan yere çöp dökmekte, yalan yere beyan vermeye, cinayetten, vatana ihanete kadar birçok davranışa ilişkin yaptırımı olan kurallardır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder